“Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu Sana şikayet ediyorum!”
Sözleriyle vicdanların orta yerine hançer misali bir mesaj bırakmıştı, Şehit Şeyh Ahmet Yasin...
Öyle bir mesaj ki, yıllardır ne eskidi, ne anlamını yitirdi ve ne de unutuldu...
Kendi dilinden, kendini şu şekilde anlatmıştı:
“Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!..
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!..
Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belalarının estiği biriyim!..
Tek isteğim benim gibi, Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!..”
Bu müstesna ve güzel insanın hâlâ canlılığını koruyan, çağrısına icabet ederek, Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanlardan olduğumuzun idrakinde, HAMAS’ın banisi Şeyh Ahmet Yasin hakkında yazmayı bir borç biliyoruz.
Milyonlarca insan, Filistin’e dair gelişmelerin az da olsa televizyonlarda izlenebilmesi ile, O’nu; narin ve cılız bedeniyle, naif ve kısık sesiyle, eski tip bir tekerlekli sandalyede, dünyanın süper güçlerine meydan okuyan, saçı ağarmış, vücudunun büyük bir bölümü tutmayan ihtiyar ve felçli bir insan olarak tanıdı TV. ekranlarından…
Bir de, Yaser Arafat olurdu bu haber ve programlarda.
Arafat’tan, Filistin lideri olarak söz edilir, Şeyh Ahmet Yasin içinse, HAMAS lideri ifadesi kullanılırdı mütemadiyen.
Arafat ezik ve sönük dursa da bir halk kahramanı olarak tanıtılır, Şeyh Ahmet Yasin ise; açılımını çoğu insanın bilmediği, merak etmediği, ama beyinlerine kodlanan algı mesajlarından mütevellit, terör örgütü olarak lanse edilen ve o sebepten zihinlere “soğuk” gelen isimle anılırdı: “HAMAS...”
Peki Şeyh Ahmet Yasin kimdi, nasıl bir liderdi? Hamas neydi?
Şeyh Ahmet Yasin, 1936 yılında Filistin’in Askalan şehrinin El-Cura köyünde dünyaya geldi. 3 yaşında iken babasını kaybetti. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti’nin hakimiyetinden çıkan ve hemen akabinde İngiliz Manda yönetimi altında kalan Filistin'in hürriyetleri ellerinden alınan diğer mazlumları gibi zor bir hayat mücadelesi içinde buldu kendisini.
1948 yılında Siyonist işgalcilerin İsrail devletini kurduklarını ilan etmelerinden sonra, işgal çok daha farklı bir boyut kazandı ve kendi öz vatanlarında tutsak ve mülteci durumuna düştüler ailece. Tıpkı diğer Filistinliler gibi. Daha sonra ailece Gazze’ye göç ettiler. Şeyh Ahmet Yasin, ilkokulu İmam Şafii Okulu’nda okuduğu dönemlerde, maddi sıkıntıları sebebiyle, bazı günlerde çalışmak zorunda kaldı, okula gidemedi. Ancak okulundan başarıyla mezun oldu.
Fakat ilkokulu bitirdiği yıl, bundan sonraki tüm hayatını etkileyecek kötü bir kaza geçirdi. Gazze sahilinde düzenlenen bir yüzme programında, başının üzerine düşmesi neticesinde, boyun kemiği kırıldı. Kol ve bacakları bu durumdan dolayı tüm fonksiyonlarını yitirdi.
Hayatının geri kalan kısmında tekerlekli sandalyeye mahkûm kaldı. Asla hayattan kopmadı, ye’se düşmedi.
“Nemrutların karşısında İbrahim olmak için; sağlam bedene değil, sağlam yüreğe ihtiyacımız vardır.”(Şeyh Ahmet Yasin)
Er-Rihal Ortaokulu ve Filistin Lisesi’nde de eğitim gördü, mezun oldu.
Üniversite eğitimini El-Ezher’de Arap Dili ve İslami İlimler alanında aldı.
Gazze’ye dönünce öğretmenlik yaptı ve o dönemlerde kitlelere yaptığı vaazlarla tanınır oldu.
1967 yılında Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’ün işgal edilmesinin ardından, sessiz ve pasif kalamadı. Zira ihtiyaç büyüktü ve dayanışma şarttı.
“Ömrüm boyunca hep çalıştım. Evde, dışarıda, her nerede olursam olayım bir saat boş vaktim olmadı, hep bir şeyler yapmak için gayret içinde oldum. “(Şeyh Ahmet Yasin)
Bu sebeple “Gazze İslâm Merkezi”ni kurarak halkın eğitim meselesine çözümler üretti. Şehit ailelerine yardımlarda bulundu. Yoksunluk ve yoklukla mücadele eden, halkına maddi yardımların yanı sıra, işgale ve zulümlere karşı mücadele etme azmi ve direniş bilinci aşıladı. Bu yöndeki aktif kimliğiyle daha çok insana ulaştı, gönüllerine girdi, saygılarını kazandı.
Siyonist işgal rejimi elbette ki bu durumdan rahatsızlık duydu ve O’nu çoğu kez gözaltına aldı.
Tehditler, hakaretler ve bildik yıldırma çabaları sonuç vermeyince de örgüt kurma ve silah bulundurma bahanesi ile 1982 yılında tutuklandı ve 13 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak ilahi takdir farklı bir şekilde tecelli etti ve 1985 yılında gerçekleşen bir esir takasıyla hürriyetine kavuştu.
Fakat bu durum ona asla geri adım attırmadı. Bilakis var olan çalışmalarını genişletti ve hızlandırdı.
“Dirensek de öldürüyorlar, direnmesek de öldürüyorlar. Biz direnmeyi seçtik”(Şeyh Ahmet Yasin)
Tarihler 1987 yılını gösterdiğinde “İslam Merkezi”nin çalışmalarını daha ileri seviyede devam ettirecek olan İhvan-ı Müslimin’in Filistin kanadı olarak “el Hareketu’l Mukavemetu’l İslamiyye” (İslami Direniş Hareketi) yani HAMAS’ın kurucuları arasında yer aldı ve hareketin manevi lideri oldu.
Dünya HAMAS’ı 1987 yılında yaşanan ilk intifada ile duymaya, tanımaya başladı.
Aslında HAMAS`ın tarihi çok daha eskiye dayanıyordu. HAMAS`ın teşkilatlanma konusunda temeli 1948`de atılmış, ancak varlık bulması ise daha gerilere dayanıyordu.
HAMAS’ın kurulduğu tarihten itibaren asla şaşmadığı temel ilkeleri vardı.
HAMAS’ın; Tüm sorunların çözümünün İslam’da olduğu ilkesi en başta gelenlerdendi. “Çözüm İslam`dır” şiarını her daim vurgulayan bir hareketti.
HAMAS: Filistin topraklarının tamamının İslam toprağı olduğunu ve bu topraklardan hiçbir şekilde taviz verilmeyeceği ilkesini benimsiyordu.
HAMAS: Filistin toprakları üzerindeki siyonist işgal son buluncaya kadar mücadele ve direnişin Filistin halkının meşru bir hakkı olduğu ilkesini prensip edinmişti.
Hareket ortaya çıktığı tarihten itibaren kimliğini, ilkelerini, hedeflerini dosdoğru ve net bir biçimde izhar etmişti.
“HAMAS, milli ve İslami bir harekettir.”
Kendini şu şekilde tanımlar HAMAS…
“Bütün Filistin`i işgalden kurtarmak için bütün şekilleriyle direnişi esas alır. Sadece işgalciye karşı düşmanlık besler. İçeride ve dışarıda onurlu olan herkese elini uzatır.”
Bir defasında gazeteciler tarafından HAMAS’a yönelik terör suçlamasıyla ilgili yöneltilen sorulara Şeyh Ahmet Yasin şöyle cevap vermiştir:
“HAMAS esas itibarıyla bir askeri örgüt değil insani bir örgüt, hizmeti esas alan toplumsal bir harekettir. Hedefimiz toprağımızı kurtarmak ve hakkımızı geri almaktır. Eğer işgale karşı toprağını savunanın yaptığını terör olarak nitelendiriyorlarsa, bizzat işgalin kendisini ne olarak niteleyecekler?”
Zalim ile mazlumun savaşında HAMAS’ın ön saflarında mücadele eden Şeyh Ahmet Yasin, 1989 yılında işgalci israil tarafından yeniden tutuklanmış, birkaç ay sonra çıkarıldığı ve 15 ayrı suçtan yargılandığı mahkemede cesaret, kararlılık ve direnişi bir lidere yaraşır şekilde şu sözlerle haykırmıştır işgal mahkemesine: “Bu mahkeme tamamen gayri meşru ve kanundışıdır, kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir, çünkü işgalciler tarafından kurulmuştur” Akabinde ömür boyu hapse mahkûm edilmiş, serbest kalması için kendisine sunulan tüm anlaşma şartlarını izzetle reddetmiştir. Davasına ihanet etmemiştir.
Bu süreçte her türlü işkenceye direnmiştir ve ilahi yardım yetişmiştir. 8 yıl sonra yine bir esir takası vesilesiyle, 1997 yılında serbest bırakılmıştır.
Zalim Ariel Şaron’un asker koruması altında Mescid-i Aksa avlusuna girmesinin ardından 2000’in Eylül ayında başlayan ve Aksa İntifadası olarak bilinen “İkinci İntifada”da yine manevi liderliğini azim, sebat ve kararlılıkla yerine getirmiştir.
Hayatı boyunca defalarca suikast girişimine maruz kalmıştır. Fakat hemen hepsinden ufak yaralarla kurtulmuştur.
Fakat 2004’ün 22 Mart sabahında Gazze’deki evinin yakınında “Mecmeu’l İslami” mescidinde sabah namazını kılan Şeyh Ahmet Yasin, mescitten çıktığı sırada işgal devletinin helikopterlerinden atılan füzelerle suikaste uğramış, füzelerden ikisi hayatının ve onurlu direnişinin şahidi olan, tekerlekli sandalyesine isabet etmiştir. Saldırıda 67 yaşındaki Şeyh Ahmet Yasin, şehitler kervanına katılmış, iki oğlu da yaralanmıştır.
Vefatından sonra devam eden intifada 2005 yılında sona erdi ve işgalci, Gazze Şeridi’nden çekildi.
Şeyh Ahmet Yasin, tüm dünyada Filistin İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)’ın kurucusu ve manevi lideri olarak bilinir. Ancak o sadece belli bir hareketin veya topluluğun değil, Filistin’de bir neslin özüne dönmesine vesile olan, diriliş ve uyanış fitilini ateşleyen, sıratı müstakim üzere dosdoğru doğrulup, zalimlere karşı izzetlice mücadele etmelerine öncülük eden, muttakilere öncü, müstesna bir rehberdir.
Öyle ki güzel ahlâkı, cesareti, merhameti, feraseti, kuşatıcılığı ve işgale karşı birlik ve beraberliği daima ön planda tutan duruşuyla, Filistin’de her kesimden insan O’nu, sadece bir topluluğun, fikrin veya dinin değil, siyonist işgale karşı verilen mücadelenin manevi lideri olarak kabul etmiş, sevmiş ve hürmet etmiştir.
Şeyh Ahmet Yasin mektebinde yetişen ve yine O’nun gibi şehit olan, İsmail Heniye, intifada liderini şöyle özetlemiştir;
“Şeyh, bu ümmetin yetiştirdiği eşine az rastlanır yiğitlerdendi. İslam ümmetin şeref abidesiydi. İzzetin sembolüydü. O, ömrünü Filistin’e, Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya adamıştı.
O, ilahi tecelligahın bize bahşettiği bir baba, bir âlim, öncü bir dava ve davet adamıydı. Onun emeli bu dünyadan şehit olarak ayrılmaktı, öyle de oldu.
Allah rahmet etsin!