Bu kaçıncı toplu katliamdı Kürtlerin başına gelen? Bu kaçıncı infaz...? Kanı ucuz, adı ucuz, malı ucuz Kürd... Ölümü kısa, ağıtı kısa, acısı kısa, kısası kısa Kürd... Sahipsiz, devletsiz, milletsiz Kürd... Sahibi sadece Rabbülalemin Kürd...
Üretimden istdihdama, yoksul bırakılan Kürtlerden sınır bölgelerinde yaşayanların bir kısmı, bu yoksul ve yalnız bırakılmışlığına rağmen, hakkı olan bir isyana ve serzenişe tevessül etmeden, zor ve çetin dağları aşıp sınırın öte tarafına geçerek, at ve katır sırtında getirdiği üç beş mübadele eşyası ile geçinmeye çalışan onurlu vakar bir davranış göstermiştir. Devletin sahipsiz ve yoksul bıraktığı Roboski Kürdü de bu ötekileştirme ve yoksullaştırma politikasına rağmen, tepesindeki, yamacındaki silahlı örgütün hışmına uğrama tehlikesini de göğüsleyerek, devlet ile bağını zedelemeden durumu sineye çekmiş, ölümcül yolları aşarak sınır ötesi mal mübadelesi ile geçinmeye çalışmıştır. Bu üstün meziyet ve kahredici bağlılık, takdir edilmesi gerekirken, aksine "kaçakçı" "terörist" muamelesi görmüştür.
28 Aralık 2011'de Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Roboskili köylüler, geçinmek için katırların bile zor yürüdüğü dağlardan, sınır ticareti (devlete göre kaçakçılık) için geçerlerken TSK'nın düzenlediği hava saldırısında 17'si çocuk 34 kişi şehit edildi. 28'i Encü ailesinden olan bu terörist sanılarak öldürülen çocukların ismi: Bilal, Seyithan, Şervan, Nadir, Bedirhan, Aslan, Adem, Hamza, Nevzat, Savaş, Karker, Cihan, Vedat, Mahsun, Salih, Cemal, Özcan, Hüseyin, Orhan, Zeydan, Selam, Celal, Fadıl, Serhat, Osman, Selman, Şérvan, Mehmet Ali, Salih, Erkan, Muhammed, Şivan, Hüsnü, Yüksel idi.
Şimdi siz söyleyin, dağında bayırında silahlı örgütün kol gezdiği, bu devletten "uzak" sınır köyünde, terörle iltisakı çağrıştıran bir algı edindiniz mi isimlerden? Anadolu'nun en mütedeyyin köylerinde bile kültür ve inancına bağlılığı ifade eden bu yoğunlukta isimlendirme bulamazsınız. Annelerinin anlatımıyla çoğu abdest alarak yola koyulmuştu.
Terörist diye vurulan bu vefâkar ve cefakar çocuklar için "hataen vurulmuş" deyip dosyayı kapattı devlet. Tabii Roboski özelinde tüm Kürtleri acıtan, inciten bu katliamın dava süreci ve devletin takındığı ikircikli tutum, "kastıyla" öldürdükleri örgütün ekmeğine yağ sürmekten ve büyütmekten başka işe yaramadı. Nitekim köyden HDP'li vekil çıkmış ve köylü ile birlikte yöre de örgütün kucağına itilmiştir.
Dönemin başbakan yardımcısı Bülent Arınç, "resmi özür beklemek yanlış olur" demişti.
TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu raporunda "olayda kasıt olmadığını" belirtmişti.
Meclise verilen araştırma önergesi iktidar (AK Parti ve MHP) tarafından reddedildi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Haziran 2013'te görevsizlik kararı verdi ve dosyayı askeri savcılığa gönderdi. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı 7 Ocak 2013'teki 28 sayfalık gerekçeli kararında "Gerek şüphelilerin gerekse olayda görev yapan diğer TSK personelinin TBMM ve bakanlar kurulu Kararı çerçevesinde kanunun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görev gereklerini yerine getirdikleri, görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri, dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiğine sebep bulunmadığının anlaşıldığı" diyerek takipsizlik kararı verdi.
Adalet Bakanlığı Anayasa Mahkemesi’ne gönderdiği 28 sayfalık görüşünde "Daha sonra bir hata olduğunu anlaşılması, kullanılan gücü otomatik olarak haksız hale getirmez. Aksini düşünmek, devlete ve kanun adamlarına görevlerini yaparlarken, belki de kendilerinin ve diğerlerinin yaşamlarına zarar verebilecek gerçekçi olmayan bir külfet yüklemek olur. Bununla birlikte olayın içinde bulunduğu koşullar, güç kullanılmasını gerektiren makul bir inancın varlığını göstermelidir" dedi
Batman İHA Filo Komutanlığı'nda görevli Hava Pilot Binbaşı Ali İhsan Şahin, askeri savcıya verdiği ifadede "Hareketliliğin ABD İHA’sı tarafından Türk makamlarına bildirildiği, bu bilgi üzerine sorumluların tamamının görüntüyü izlediğini" söyledi.
Dönemin İçişleri bakanı İblis Naim Şahin "MİT tarafından gönderilen yazılar ve üst düzey MİT görevlisi tarafından TSK telefonla bizzat aranarak, Bahoz Erdal'ın hudut hattını geçmekte olduğunu bildirmiştir. Silahlı Kuvvetler'in yetkilileri, bilginin doğru olup olmadığını defaatle sormasına rağmen, MİT yetkilisi ısrarla bilginin doğruluğunu teyit etmiştir. Sonuçta MİT'ten gelen birden fazla resmi istihbarat raporları ve telefon bilgileri üzerine maalesef Uludere olayı yaşanmıştır" diye konuştu.
Bunun üzerine MİT müsteşarı Hakan Fidan MİT'in herhangi bir istihbarat paylaşımı gerçekleştirmediğini açıkladı.
Takipsizlik kararı ile kapatılan soruşturmada yer alan tanık ve şüpheli ifadelerine göre tüm askeri görevlilerinin kanaatinin, görüntülerde yaklaşan grubun "terörist değil kaçakçı olduğu" şeklindedir.
Nihayetinde katliamda görev ve sorumluluk alanların tamamı, takipsizlik kararı ile serbest kalmış, mağdurlara sembolik tazminatlar teklif edilmiş, bu teklifler reddedilmiş ve yüzyıllık yara daha da derin bir hal almıştır.
Gerek Roboski katliamının gerçekleşme biçimi açısından, gerekse katliamdan sonra devletin ve ilgili kurumların dava sürecinde aldığı tavır ve tutumları açısından ele alındığında devletin Kürt politikalarının ve Kürd’e bakışının en mutedil hükümetler döneminde bile değişmediğinin açık bir ispatıdır. Ölenler Kürd olunca, hâkim gücün umursamaz ve soğutmaya yüz tutan tutumu kahredici olduğu kadar ayrıştırıcı ve bölücüdür de.
Cumhuriyet, Kürdlerden, tarihi boyunca "vatandaşlık" tavrı ve tutumu beklerken, yönetim hiçbir zaman Kürt vatandaşının aklını, malını, canını ve hakkını bir Türk vatandaşınki gibi koruyup kollamadı. Bu hassasiyet hiçbir zaman oluşmadı ve kimi zaman oluşan yapmacık hassasiyetler de hiçbir zaman Kürd’ü müsterih ve mutmain kılmaya yetmedi.
Dolayısıyla aklı, malı, canı ve geleceği ucuz olan Kürd'ü ötekileştiren politikalar ve bu politikaları üreten yasal anayasal arka plan; bundan da öte, bu politikaların ana sebebi olan Batı'dan devşirme ve Hristiyan Batı'nın empoze ettiği milliyetçi/ırkçı ana fikir, yıkıcı ve bölücü olmuştur.
Türkiye'de bu durum hiç sorgulanmadı sorgulatılmadı. Çünkü bu en doğru soru en başta sorulacak olsa, beraberinde en doğru çözümü de getirecekti. Bu da ipleri elinde tutan Hristiyan ve Yahudilerin hegemonyasının içerideki maşalarının işine gelmezdi elbet. Aynı zamanda ipleri Batı’nın elinde olan ve bundan Batı'ya hizmet sayılabilecek "çatışma alanları" üreten Batıcı Kürt ve Türk kafaların da işine gelmezdi. Nihayetinde ellerinden büyük bir imkân ve güç alanı/tekel kayıp gitsin istemezler. Zira birbirlerinin besin ve esin kaynağıdırlar.
Bu cihetle bakıldığında Roboski katliamı da yüz yıllık cumhuriyet tarihi süresince Kürtlere uygulanan diğer katliamlar gibi rafa kaldırılmış ve dinmeyecek ve kabuk tutmayacak olan bu yara zihinlerde ve duygularda derin izler bırakmıştır.
Roboski katliamı, samimiyetin de mihenk taşı olmuştur. Ve bu samimiyet testinden devlet de katliamı politikalarına malzeme yapan ve böylesi katliamların acısından ziyaret algısından yararlanan örgüt te sınıfta kalmış, biri suiistimal ederken diğeri istismar etmiştir.
Devletin, geçmişten bugüne yaşanmış bütün katliamlarla samimiyetle yüzleşerek gerçek bir kardeşliği tesis edeceği dileğiyle...