Çok ağır bir yükün altında kalmak, çırpınmak, feryad etmek ama kurtulamamak. Taşların, kayaların, toprağın altına gömülmek..
Hem de diri diri..
Ah Mev’ûde! Kimler anlar seni, kimler ağlar acına, kimler duyar sessiz feryadını..
Sahi neydi Mev’ûde’nin günahı?
Tek suçu, cahil bir toplumda kız olarak dünyaya gelmekti.
Hz. Muhammed Sallallahu aleyhi vesselem’in viladetinden önce cahiliye devri Arap toplumunda yaygın bir adetti, kız çocuklarını öldürmek.
Bazı kabileler hamile kadını doğumuna yakın boş bir araziye götürürlerdi. Doğan çocuk kız ise, bir çukur kazılır ve anneye kendi elleriyle bu kız çocuk gömdürülürdü. Bazı kabileler ise, kız çocuğunun belli bir yaşa gelmesini beklerlerdi. Genellikle altı yaşlarına geldiğinde de, babası onu kendi elleriyle gömerdi toprağa, acımasızca...
Bu gömme işlemi adeta bir törene dönerdi. Kız çocuğu gömüleceği gün, süslenir, püslenir, en güzel şekilde giydirilirdi. Çocuğa dayıya veya başka bir akrabaya gidileceği söylenirdi. Her zaman toprağa gömülmezlerdi. Suda boğulan veya kuyulara, uçurumlara atılan mahsum kız çocukları da vardı. (Dârimî, “Muḳaddime”, 1)
Cahiliye karanlığının ve zulmünün altında kalan, kıyamet günü dile gelen ve kendilerine yapılan eziyetleri bir bir anlatacak olan, diri diri gömülen Mev’ûde’lerdi onlar...
وَاِذَا الْمَوْءُ۫دَةُ سُئِلَتْۙ ﴿٨﴾
بِاَيِّ ذَنْبٍ قُتِلَتْۚ ﴿٩﴾
“ Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda...”
(Tekvir Suresi, 8-9)
Peki bu cahili adetin gerekçesi ne idi!?
Kız çocuğu ekonomik açıdan bir külfet olarak görülürdü. Zira erkek çocukları ailenin geçimine katkıda bulunma potansiyeline sahipti ve bu sebeple erkek çocuğu nimet, kız çocuğu da bir eziyet vesilesiydi.
Bir görüşe göre de savaşlar veya herhangi benzeri durumlarda kız çocuklarını korumak çok zordu. Esir düşme, köle olma ihtimalleri çok fazlaydı.
Bu ise onlar için bir utanç olarak kabul görürdü.
Hakeza kız çocuklarını pek çok tehlikeden korumanın çok zor olacağı ve yine aynı şekilde kız çocuklarının bazı durumlarda yüzlerini kızartacak işler yapma olasılığından dolayı, onları sırtlarında bir kambur, yüreklerinde bir ağrı olarak görürlerdi.
Cahiliye kültürünün ürettiği olasılıklar ve ihtimaller sarmalında bocalayıp duruyorlardı. Ama olan, masum ve küçük kız çocuklarına ve onları seven diğer aile fertlerine oluyordu.
Şunu belirtmek de fayda var; kız çocuklarının diri diri gömülmesi veya pek çok zulme maruz kalarak eziyet ve işkence edilmesi, öldürülmesi; sadece cahili Arap toplumuna has bir durum değildi. Dünyanın pek çok yerinde hayvanlar ve insanlar sapkın inançlara ve adetlere kurban gidiyordu.
Ancak hem cahili Arap toplumunda, hem de cehalet bataklığına batmış yeryüzünün farklı coğrafyalarında, gerek kadınlar, gerek erkekler ve gerekse erkek çocukları bu şekilde zulümlere maruz kalsa da genel itibariyle zulümlere en çok maruz kalanlar kız çocukları oluyordu.
Neden mi?
Çünkü kız çocuğu ailenin en zayıf ve en savunmasız bireyi olarak görülüyordu.
Kendini koruyamıyor, savunamıyor ve de hesap soramıyordu...
Bir görüşe göre kız çocuğunu kabul eden pek çok baba bile, en fazla bir veya iki kız çocuğuna tahammül edebiliyordu. Sayı arttıkça, maalesef ki bunu bir utanç ve şereften yoksun kalma sebebi görerek, çareyi diğer cahil babalar gibi onları öldürmekte buluyorlardı...
Ancak hak geldi, batıl zail oldu...
“De ki:“Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti! Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur.”﴾İsra, 81﴿
Hz. Muhammed Sallallahu aleyhi vesselem’in nübüvvetinden sonra devrilen putlarla beraber, pek çok cahili adet ve yüzyıllardır kabul gören cahiliye tabuları da yıkılmıştı.
Rabbimiz bu cahillerin, cahilce tutumunu şöyle açıklıyordu:
"Onlardan birine bir kız müjdelendiğinde, öfkelenerek yüzü mosmor kesilir.
(Aklınca) verilen müjdenin kötülüğünden dolayı halktan gizlenir. Böyle bir alçaltıcı duruma rağmen onu yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün! Görün işte, ne kötü yargıda bulunuyorlar!”
(Nahl Suresi, 58-59)
Ancak yüce Peygamber ise kız çocuklarıyla ilgili şu müjdeleri veriyordu...
Ebû Saîd el-Hudrî’nin (radiyallahu anh) naklediyor: Resûlullah Sallallahu aleyhi vesselem şöyle buyurmuştur:
“Kimin üç kızı veya üç kız kardeşi olur veya iki kızı veya iki kız kardeşi olur da onlarla birlikte güzelce yaşar ve onlar hakkında Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olursa onun için cennet vardır!”
(Tirmizî, Birr, 13)
Bir başka Hadiste de şunlar nakledilmiştir:
“Kız çocukları sebebiyle sıkıntı çeken ve onlara göğüs gerip onlara karşı vazifelerini yerine getiren biri için katlandığı şeyler, Cehennem ateşiyle kendi arasında perde olurlar.”
( Sünen-i Tirmizî, Bir Sılla 319)
Yine buna benzer bir müjdeyi Hz.Âişe Validemiz, naklediyor:
“Yanında iki kızı olan bir kadın evime girdi, yiyecek istedi. Evde ona verecek bir hurma tanesinden başka bir şey bulamadım. Kadına onu verdim. Hurmayı ikiye bölerek kızlarına verdi. Kendisi bir şey yemedi. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesselem’in gelince yaşadığım bu olayı ona anlattım.
“Kim böyle kız çocuklarını besler büyütür, terbiye eder, yetiştirirse, o çocuklar, Cehennem ateşi ile onları yetiştiren kimse arasında perde olur” buyurdu.
(Sahihi Buhari, Zekat 209-210)
Tüm bu Nebevi öğreti ve nasihatlerden şunu anlıyoruz ki,Hz.Muhammed Sallallahu aleyhi vesselem kız çocukları konusunda son derece hassastı ve kız çocuklarına karşı ayrı bir sevgisi, muhabbeti ve şefkati vardı.
Bu sebepledir ki, Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesselem’ i herkes çok sevdi. Ama onu en çokta kız çocukları sevdi.
Tıpkı Neccar oğullarının kızları gibi...
Resulü Ekrem’i hicret sonrasında karşılayan minik kızlar öyle çok sevinmişlerdi ki,hep bir ağızdan haykırmışlardı...
“Biz Neccaroğulları kızlarıyız. Muhammed’in akrabalığı, komşuluğu ne hoştur.”
Resûl-i Ekrem, bu masum kızların samimî duygu ve sevinçlerine karşılık çok mutlu olmuş ve
“Beni seviyor musunuz?” diye sordu. Hep bir ağızdan,
“Evet, seni seviyoruz, yâ Resûlallah.” Dediler.
Efendimiz ise şöyle seslendi onlara...
“Allah biliyor ki, ben de sizi seviyorum. Vallahi, ben de sizi seviyorum. Vallahi, ben de sizi seviyorum. Vallahi, ben de sizi seviyorum.”
İşte geçmişten günümüze bu sevgiyi, şefkati, muhabbeti göremeyenler, İslam dininin ve yüce Peygamber’ inin kız çocukları başta olmak üzere, tüm çocuklara karşı oluşturmak istediği, koruma ve muhabbet kalkanını göremezler...
Bir çuvala konularak suya gömülen ve üzerine taşlar bırakılan Narin’leri, üzerine bombalar yağdırılan diri diri yakılan Gazze’deki minikleri ve yeryüzünün tüm coğrafyalarında acımasızca katledilen çocukları hakkıyla anlayamayanlar, asla ama asla, son Nebi’nin davasını ve mesajını anlayamazlar!
Bu sebepledir ki, O’na hayran ve nizamına ram olanların,her Mevlidi Nebi demindekisevgilerini,coşkularını,hasretlerini ve biatlerini yine yeniden tazelemelerini de anlayamazlar...
Karanlığı idrak edemeyen, aydınlığın kıymetini nasıl bilebilir ki?