Filistin İslami Direnişi derken, her ne kadar aklımıza HAMAS gelse de aslında Filistin Direnişi geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Yine de Filistin Direnişi’nin kökenleri çok eskidir. Bu hareket, çok köklü bir harekettir. HAMAS özelinde konuyu ele aldığımız zaman da uzandığı kökenler ve sahip olduğu müktesebat, motivasyon kaynakları, bu mücadeleye ruh olan dinamikler çok eskilere dayanmaktadır. Siyonist işgalden önce emperyalist İngilizlere karşı, daha sonra da İngilizlerin desteği ile bu topraklara yerleşmiş olan Siyonistlere karşı bir mücadele verilmiştir. İzzeddin El Kassam ile başlayan direniş geleneği, günümüze kadar gelmiş ve hala bütün görkemi ile devam etmektedir.
Filistin Direnişi belli bazı dönemlerde sol fikirlerin ve akımların tesiri altında gelişse de kökeni İslami’dir ve şu anda da İslami hareketler bu sürecin ana aktörleridir. Özellikle de HAMAS, şu anda Filistin Direnişi’nin lokomotifi ve İslam Ümmeti’nin Siyonizm ile savaşında temsiliyeti olan çok önemli cephedir. Mescid-i Aksa ve Kudüs merkezli bu mücadele, sadece Filistinlileri ve Arapları değil, bütün İslam Ümmetini ilgilendirmektedir. Bu itibarla; HAMAS, sıradan herhangi bir hareket değil, bu coğrafyada İslam Ümmeti’nin bir temsilcisidir. Bu yüzden, İslam Ümmeti’nin bu mücadeleye ilgisinin akidevi boyutu vardır.
Bu kutlu dava iyi tanınmalıdır. Dünya müstekbirlerine boyun eğmeyen, İslam ümmetinin izzet ve onurunu yücelten, Müslümanların manevi başkenti olan Kudüs direnişini, şehadeti kuşanarak omuzlayan bu hareket ve mücadele felsefesi çocuklarımıza varıncaya kadar herkese anlatılmalıdır.
Özetle; HAMAS demek, ümmet demektir; HAMAS’ın mücadelesi İslamî bir hamledir; günümüzün Bedir’i ve Hayber’idir. Gazze’deki Filistin halkının kuşatılmışlığı ise asrımızın Kerbelası’dır.
İzzeddin El Kassam’ın, İngilizlere karşı mücadelesi bir geleneğe ve direniş kültürüne dönüştü. Yıllar sonra bu direniş kültürü zemininde Şeyh Ahmed Yasin, etrafındaki öncü kadro ile beraber HAMAS’ı kurdu. HAMAS, çok boyutlu olarak toplumu kucaklayan ve bilinçlendirmeye çalışan bir hareket idi. Her ne kadar, kuruluşu konusunda 1. İntifada’nın başladığı 1987 yılı gösterilse de aslında HAMAS’ın faaliyetleri daha önceye uzanmaktadır. Aslına İhvan-ı Müslimin’in Filistin kolunun bir devamı niteliğindedir. 1. İntifada ile daha belirgin hale gelmiş ve 1988 yılında yayınlanan bildiri ile birçok kesim tarafından varlığı alenen görülmüştür.
Taş ve sapan ile özdeşleşen ve kendisine has bir karakteristiği olan 1. İntifada, HAMAS’ın güçlü katkıları ile gelişmiştir. Sonraki yıllarda şekillenen silahlı direnişin de temelini oluşturmuştur. 2006 yılında yapılan seçimleri HAMAS kazandı. FKÖ’nün durumu kabullenmek istememesi üzerine, 2007 yılında FKÖ’yü Gazze’den kovdu ve buranın yönetimini ele aldı. O günden bu yana Gazze, HAMAS’ın idaresinde kaldı. Bu durum, küresel şer güçler ve siyonistler tarafından kabullenilmedi. O günden bu yana Gazze gayri meşru bir ablukaya alındı. 2008, 2009, 2012 ve 2014 yıllarında terör örgütü İsrail’in kapsamlı saldırılarına hedef oldu. Son olarak da “Aksa Tufanı”na denk gelen çatışmalar ve Siyonist soykırım hala devam etmektedir. Bu büyük saldırılar dışında da terör çetesi israil’in saldırıları ve kaçırmaları hiç bir zaman bitmedi. Zaten Aksa Tufanı operasyonu olmasaydı da terör çetesi İsrail, bütün Filistin’i insansızlaştırmayı düşünüyordu.
Şeyh Ahmed Yasin, tekerlekli sandalyede olduğu halde, büyük bir direniş hareketin lideri olarak İslam Ümmeti adına kutlu bir cephe açtı. Şeyh Ahmed Yasin’in mefluç hali ile ortaya koyduğu direniş destanı ve İslam Ümmetine ve insanlığa umut olan HAMAS’ı kurması; sadece günümüz açısından değil, tüm insanlık tarihi ve devrimler tarihi açısından görkemli bir örnektir. İman ve iradenin tecellisinin ete kemiğe bürünmüş halidir. Bu görkemli direniş ve duruş, şehadet ile taçlandı. 2004 yılında sabah namazı çıkışında Siyonistlerin helikopterli saldırısı sonucu şehit oldu. Hareketin yönetimini devralan büyük komutan ve bilge Profesör Doktor Abdulaziz Rantisi, bir ay geçmeden şehid oldu. Adeta Mute savaşı yaşanıyordu. Bu kutlu savaşın sancağını Halid Meşal devraldı. Uzunca bir süre hareketin Siyasi Büro Liderliğini yaptıktan sonra liderliği İsmail Heniyye’ye devretti. Onun da şehadeti ile bayrağı Yahya Sinwar devraldı. Büyük Komutan, ümmetin aslanı, Filistin’in mareşali Yahya Sinwar’ın şehadeti ile süreç devam etti. Elbette Allah’ın aslanlarından bir aslan, Aziz ve Celil olan Allah’ın kılıçlarından bir kılıç bu kutlu sancağı devralacaktı.
HAMAS, sadece savaşçılarını değil, her kademeden siyasi ve askeri komutanlarını şehit veren halkı ile bütünleşen bir harekettir. Kendisini Filistin halkının en küçük fertlerinden, şehit çocuk ve bebeklerinden ayrı görmeyen bu hareket, en azizlerini bu yolda feda etmiştir. HAMAS bu özelliği ile en fazla dikkat çeken harekettir. Filistin halkı ne acılar çekmiş ise, bu halkın bağrından çıkan ve kendilerini sadece birer nefer olarak gören liderler de aynı külfeti paylaşmıştır. Aile fertleri ve kendileri bu yolda feda olmuştur. Bu kutlu dava adamlarının şehadeti, hareketi geriletmemiş, tam tersine kanları direniş tohumlarına dönüşmüş ve adeta Filistin direnişçi tarlası olmuştur. Hatta direniş, küresel bir intifadaya evrilmiştir. Bir insan şehit olduğunda onun yerine başka güzel bir insan gelmiştir. Liderler şehit olmuş ama baki olan dava daha da güçlenmiştir.
HAMAS’ı anlatmak elbette bu yazının hacminin çok fevkindedir. Sadece bu kutlu direnişin tanınmasına küçük bir katkıda bulunmak istedik. HAMAS’ın tarihi direniş ve şehadet tarihidir; kutlu bir çilenin öyküsüdür.
Günümüzde de; bütün imkânsızlık, mahrumiyet, kuşatılmışlık, ihanet ve terk edilmişliğe rağmen; şehit şehit, şehadet şehadet büyüyen bir dava vardır. Bu tarih, ilmek ilmek şehit kanı ile dokunmuştur. İzzet ve onur ikliminde büyüyen bir hareket, bugün Filistin halkının ve İslam Ümmetinin geleceği için bir direniş yürütmektedir. Bu direniş bünyesinde verilen şehit naaşlarından bir dağ, kanlarından bir ırmak oluşur.
Dünya tarihinin en müstesna direnişlerinden birisidir. Adlarını sayamayacağımız nice yiğitler, özgürlük ve direniş yolunda bedenlerini şehadete yatırmış ve karaya oturmuş olan Filistin mücadelesi gemisi ve İslam Ümmeti gemisini kanları ile yüzdürmeye çalışmışlardır.
Burada özellikle şunu belirtmekte fayda vardır:
HAMAS demek, ümmet demektir. HAMAS’ı terk eden ve yalnız bırakan, İslam Ümmetini yalnız bırakmış demektir. HAMAS olmadan Mescid-i Aksa ve Kudüs davası bitmiş demektir.
O halde; her Müslüman şahıs, kurum ve devletin, yüklendiği misyon ve ödediği bedeller itibariyle HAMAS’ı desteklemesi bir tercih değil, tam tersine bir zorunluluk, bir farziyet ve kaçınılmaz bir sorumluluktur.