Kur'an-ı Kerim tabiri ile çevresi mübarek kılınmış olan Mescid-i Aksa, tarih boyunca kutsal bir mabet olarak bilinegelmiştir. Mescid-i Aksa, yalnız Müslümanlar için değil, aynı zamanda Yahudiler ve Hıristiyanlar için de kutsal bir mekân olarak kabul edilmektedir. Ancak Yahudi ve Hıristiyanlar onun hürmetini çiğnediler. Ona hürmetle hizmet edecekleri yerde menfaat ve çıkarlarına alet ederek ihanet ettiler.
Tarih tanıklık etmektedir ki, Müslümanlar ona layık olduğu en güzel vecihle değer vermiş, bakım ve hizmetlerini yapmış, daima şanını üstün tutmuş ve korunması için mal-can feda ederek en büyük bedeller ödemiştir. Onun etrafında yüzlerce peygamber yatmakta olduğu ve büyük olaylara sahne olduğu için Allah (cc), etrafını mübarek olmakla tavsif etmiştir.
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem), miraca çıkarken bir gece vaktinde Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa’ya yolculuk yapması ve orada bütün peygamberlere imamlık yaparak namaz kıldırdıktan sonra miraç yolculuğuna devam etmesi, biz Müslümanlar için ayrı bir mana ifade etmektedir. Âlimler risalet zincirinin son halkası olarak Muhammed (aleyhisselam)’da tamamlandığı için, bu yüce mabedin yönetimi de onda kalması gerektiğinin işaretidir diyorlar.
Daha açık bir ifadeyle Mescid-i Aksa'nın hizmet ve yönetimi, muharref dinlerin (Yahudi ve Hıristiyanların) değil, muhkem dinin sahibi olan Müslümanların elinde olması gerekir. Çünkü Mescid-i Aksa gibi kutsal mekânların hizmet ve yönetimi, Allah'ın bir emri olarak Müslümanlara tevdi edilmiş bir emanettir: "Allah emaneti ehline vermenizi size emrediyor." (Nisa: 58)
Yahudiler, sırf Beytü’l Makdis'in yönetimini ellerinde tutmak suretiyle dini tekellerine almak için, nice peygamberlerin kanına girmişlerdir. Onlarda inanç haline gelen Yahudi ırkının üstünlüğü fikri, onları nice mezalime sürüklemiş, cürümler işletmiştir. Şimdi de Süleyman Mabedi diye bir şey tutturmuşlar. Fakat gayeleri başka şeylerdir.
Aslında onların Süleyman Mabedini ortaya çıkarmak gibi bir dertleri yoktur. Çünkü onlar orayı mabet olmaktan çok hükümdarlık makamı olarak biliyorlar. Onlara göre orası Hz. Süleyman'ın Hükümdarlık makamıdır. Çünkü onlar Süleyman (aleyhisselam)’ı peygamber olarak değil; büyük bir kral, bir hükümdar olarak bilirler.
Gelelim Hıristiyanlara! Onlar da Beytü’l Makdis konusunda samimi değiller. Onların inancına göre de Beytü’l Makdis kutsal mekânlarıdır. Hz. İsa'nın dünyaya geldiği veya çarmıha gerildiği mekân olarak bilinen Kıyamet Kilisesi orada bulunmaktadır. Ancak şimdi kendilerine "Kıyamet Kilisesi'nin" açık bırakılmasıyla yetinmişler ve haremin diğer alanlarını Yahudilere terk etmişlerdir.
Hâlbuki kendileri ile Yahudiler arasında köklü bir düşmanlık vardır. Şöyle ki; Yahudiler, Hıristiyanların ilah edindikleri İsa Mesihi, asarak çarmıha gerdirdiklerini söylüyorlar. Dahası İsa Mesih'in bir veled-i zina olduğunu haşa iddia ediyorlar. Bütün bu hakaretlere rağmen Hristiyanlık âleminin bugün Siyonist Yahudilerle ittifakları ve muhabbetleri nereden geliyor acaba?
Bunun üç izahı vardır:
1-Günümüz dünyasında materyalist düşünce, Yahudilerle Hristiyanları aynı seviyeye getirmiştir. Madde konusunda anlaşıyorlarsa manayı yani dini değerleri, kutsalları feda etmişlerdir. Bugün sözde Hristiyan olan bütün batı dünyasının Müslümanlara karşı İsrail'i açıktan desteklemesi ve her platformda onlarla aynı karede bulunması bunun en açık bir izahıdır.
2-Hristiyan dünyasının tarihten aldıkları tecrübe ve derslerden yola çıkarak artık Beytü’l Makdis'in yani Mescid-i Aksa'nın yönetimini Müslümanlardan alıp elde tutma umutları kalmamıştır. O yüzden Müslümanlardansa Yahudilerle ortak çıkarları olduğu için onlara bırakmasını kendileri için daha avantajlı olduğunu tercih etmişlerdir.
3-Sürekli rahatsızlık duydukları Yahudilerin fitnesinden kurtulmak için, orada tutarak şerlerinden emin olma çabalarıdır. Çünkü onlar karakter olarak Yahudilerin bir yerde rahat durmayacaklarını çok iyi bilirler. Yahudilerin tabiatı nereye gitseler orayı karıştırmak, bir fitne çıkarmaktır. Bunun için getirip İslam ümmetinin ta ortasına koymuşlar ve dağılmasınlar diye de her çeşit maddi destek vererek orada tutmaya çalışıyorlar. Daha açıkçası israili desteklemeleri sevdikleri için değil, şerlerinden kurtulmak içindir.
Hulasa, Kur'an ifadesiyle çevresi mübarek kılınmış olan Mescid-i Aksa'nın üzerinde bulunduğu Kudüs ve Filistin toprakları, yeryüzünde en kavgalı, en münazaalı ve en kanlı bir toprak parçasıdır. Tarihte üzerinde en çok savaşların yaşandığı, kanların döküldüğü yer Kudüs'tür. Gerek milattan önce ve gerek milattan sonra çok kanlı savaşlara sahne olmuş, defalarca yıkılıp yeniden inşa edilmiştir.
Dolayısıyla Kudüs üzerinde yalnız Müslümanların değil, aynı zamanda Yahudilerin ve Hristiyanların da hesapları vardır. Ama yukarıda belirttiğimiz gibi, onlar yetkilerini yanlış ve kötüye kullandıkları, hatta Kudüs'e ihanet ettikleri için, bu haklarını kaybetmişlerdir. Tevhit akidesine uygun olarak gerçek hakkını verecek olan din, yalnız ve yalnız İslamdır ve Müslümanlardır.
Tarihi belgelerle sabittir ki, ne zaman Kudüs'ün yönetimi Müslümanların eline geçmişse orada adalet hâkim olmuş, Yahudiler de Hristiyanlar da rahat, huzurlu ve güven içinde yaşamışlardır. Ama ne zamanki Müslümanların yönetiminden çıkmışsa hep kanla gözyaşıyla anılmıştır. Haçlıların eline geçtiği vakit, kendileri dışında kim varsa tüm halkları ezdiler, kıyımdan geçirdiler. Kaynaklarını sömürdüler ve kutsal emanetleri dahi yağmalayıp götürdüler.
Hakeza siyonist Yahudiler de Kudüs'ü işgal ettikleri andan itibaren her gün yıkmaya, tahrip etmeye yönelik çeşitli planlar kurmakta, Müslümanların orada huzur ve güven içinde ibadetlerini yapmaya engel çıkarmakta, çeşitli bahanelerle sabotajlar düzenlemektedir. Hristiyanların dahi Kıyamet Kilisesi'nde ayinlerini, kalabalık olmayacak şekilde ancak müsaade etmektedirler.
Sonuç olarak Kudüs'ün selameti, oradaki tüm dinlerin mensuplarının ve özellikle Müslümanların huzur, geven ve saadeti için Kudüs'ün yeniden tam ve bağımsız olarak Müslümanların yönetimine geçmesi bir zarurettir. Yoksa siyonist Yahudiler ve müttefikleri olan batılı Hristiyanların da ittifakı ile her gün orada kan dökülmeye devam edecektir.
Ancak tarihi gerçeklere bakılırsa artık miatları dolmuş bulunmaktadır; yakın zamanda Allah'u Teâla belalarını -Filistinli mücahitlerin eliyle- verecek ve besledikleri tüm hain emelleri kursaklarında kalacaktır. Çükü bu kavim, ne zaman azmışsa, belaları yakın olmuştur.