Dünya üzerinde yaşayan tüm devletler, istihbarat teşkilatları, emniyet ve askeri birimler özelde; düşmanlarının ve komşularının genelde ise, tüm dünya milletlerinin coğrafyasını, tarihini, maddi ve manevi unsurlarını, sosyal ve kültürel durumlarını, siyasi ve askeri alanlarını, iktisadi ve düşünsel çabalarını anlama gayreti göstermişlerdir. Bu hususta sosyologlar, psikologlar ve tarihçilere kulak vermişlerdir.
Bizler, ümmet olarak Osmanlı’nın yıkılmasından sonra yeniden ümmet olma şuurunu kaybetmiş olsak da ümmeti birbirine düşüren İslam düşmanları bizi bizden daha iyi tanımakta ve analiz etmektedir. Bizi bizden daha iyi tanıyan İslam düşmanları ümmeti bu şekilde bölük pörçük etmişlerdir. Ancak ne var ki bizler düşmanlarımızı düşmanımızın bizi tanıdığı kadar kendilerini tanımamakta, anlatılan ve yahut izlettirilen video-filimler vasıtasıyla efsaneleşmiş kahramanlar olarak görmekteyiz. Yıllardan beridir Amerikan efsanesi olan “Rambo” filmini hepimiz izlemişizdir. Yenilmez, güçlü, akıllı, bilgili, cesur bir kahraman!
Siyonizm efsanesi de anlatılan-izlettirilen yalan ve saçma efsanelerden bir tanesidir. İsrail devleti kurulduğu günden beri dünyanın en güçlü askeri ve ekonomik devleti olarak anlatılmakta, en cesur ve en iyi eğitimleri almış ordusuyla bilinmektedir. Siyonist Yahudiler hakkında bildiklerimizin çoğunluğu kitabi bilgiler değil medyaya dayalı bilgilerdir. Buda kendilerini tanımadığımızı gözler önüne sermektedir. Oysaki binlerce yıllık tarihi argümanlar ve günümüz Yahudi yaşantısı böyle olmadığını göstermektedir.
Yahudi karakteri Kur’an-ı Kerim’in ifadesi ile; inkâr-küfr, Allah’a eş koşma, yalanlama ve yalancılık, üstünlük taslama, cinayet, döneklik, aşağılık duygusu, korkaklık, hâinlik, ikiyüzlülük, bozgunculuk, haksızlık, isyankârlık, ihtilâf ve tartışmacılık, kıskançlık, katı yüreklilik, dünya hayatına düşkünlük, cehâlet, sözü değiştirme, hakkı gizleme, gazap ve lânet kavramlarıyla tanıtılmıştır. Ayrıca Kur’an onların, zorlama yoluyla boyun eğdiklerini ve başkalarının can ve mallarına saygı duymayan bir millet olduklarını ifade etmiştir.
Haşr süresi 14. ayette Yüce Allah İsrailoğulları ile ilgili şöyle buyurmaktadır; “Onlar iyice korunmuş şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.”
Yine Bakara süresi 96. ayette; “Yemin olsun ki, onları insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun; müşriklerden daha fazla her biri ister ki bin sene yaşasın.”
Ali İmran Suresi 75. ve 112. ayetlerde de Yahudilere aşağılık damgası vurulduğu, peygamberlerini öldürdükleri, bir dinarlık emanete bile ihanet ettikleri vurgulanmıştır. Kur’an kıssalarında en çok İsrailoğullarından bahsedilmektedir. Bunun nedeni de kendilerinin ihanet eden, yalan söyleyen, taşkınlık yapan vb. bir kavim olmalarındandır.
Yahudilerin Kutsal Kitabı olan Tevrat’ta da Yahudi karakterist özellikleri şu şekilde ön plana çıkmaktadır. Tesniye Bölümünün 5. ve 6. ayetlerinde “Eğri ve sapık kuşak! Rabbe böylemi karşılık verilir. Ey akılsız ve bilgelikten yoksun halk.” 20. ayette; “Onlar sapık bir kuşak ve güvenilmez çocuklardır.” 28. ayette; “Onlar anlayışsız bir ulustur ve onlarda sezgi yoktur.”
Yahudileri bizlere tanıtan bir diğer argüman ise tarihin kendisidir. Tarih bizlere Yahudilerin tarih boyunca başkalarının sırtından geçinen asalaklar olduklarını, yediren değil yiyen, veren değil hep alan, başkalarının sırtlarına binerek yükselen, haramı helal kabul eden, menfaatleri için her şeyi yapan, bencil, başkalarının değerlerini, inançlarını ve ideallerini hiçe sayan, her türlü fitne ve musibetin arkasında duran, istedikleri ayetleri alıp istemediklerini inkâr eden bir kavim olduklarını göstermektedir.
Bu anlamda çağdaş yazarlardan Afif Abdülfettah Tabbare’nin “el-Yehud fi-l Kur’an – Kuran’da Yahudiler” adlı eseri ve Roger Garaudy’nin “İsrail Sorunu” ve “İsrail, Mitler ve Terör” vb. diğer kitaplarda siyonist Yahudiliği tanıtmaktadır. Nitekim Garaudy İsrail’i ilk olarak Amerikalılara benzetmektedir. Nasıl ki Amerikalılar eski yerlilere yani Kızılderililere ve Zencilere zülüm ediyorsa, İsrailliler de Müslüman Araplara yani Filistinlilere zülüm ve işkence yapmaktadır. Bu anlamda ikisinin de uygulamaları aynıdır. Her iki devlette “demokrasi masalları” anlatmaktadır.
İkinci olarak İsrail, Güney Afrika’ya benziyor. Çünkü her iki devlette aynı ırk ayrımcılığını ve aynı köhnemiş sömürgeciliği tatbik etmektedir.
Üçüncü ve son olarak ise İsrail eski Nazilerin sığınağı olan Salvador, Guatemala ve Uruguay’a benzemektedir. Çünkü kendi halklarına karşı terör uygulamaları için onlara silah ve eğitimci temin etmektedirler. Ayrıca Garaudy İsrail devletinin kuruluşunu Batı milliyetçiliğinin ve sömürgeciliğinin bir ürünü olduğunu ifade etmektedir.
Yahudilerin mevcut yaşantılarına bakacak olursak; Yahudiler her ne kadar korkak ve çok cimri olsalar da dini öğretileri Tevrat ve Talmud’a dayandığından kendi dinleri onlardan mallarının bir kısmını istemektedir. Uzun süre ikamet ettikleri yerleri terk edip İsrail’e göç etmeleri de dini temellere dayanmaktadır. Kendilerine ait bir devletin kurulması ve devletin bekası için -çok korkak olmalarına rağmen- askeri eylemler yapmalarını da yine dini argümanlarına dayandırmaktadırlar. Yahudiler tüm bunları yaparken en büyük silahın güç olduğunu düşünmekte ve her alanda güçlü olmayı istemektedirler.
Yahudiler kendilerini üstün ırk olarak gören, kendileri dışında tüm insanlığı köle olarak kabul eden ırkçı ve faşist bir zihniyete mensupturlar. Yahudiler ellerine fırsat geçtikçe şiddete ve savaşa başvuran, kan döken bir millet olmuşlardır. Siyonist lider Menahem Begin “Savaşıyorum, o halde varım.” sözleriyle ne kadar şiddet yanlısı olduklarını gözler önüne sermiştir.
Yahudiler asırlar boyu yayılmacı ve sömürgeci bir politika güdüp Nil ve Fırat arasına hükmetme hayalleriyle yaşamaktadırlar. “Amaç, aracı meşru kılar” diyen Makyavelizmci anlayışı benimseyerek her türlü ahlaksızlığı ve haramı helal kabul etmektedirler. Kalplerinde dünya sevgisi olan, cimrilik yapıp mala tapan bir düşünceye sahiptirler.
İsrail kurulduktan sonra yıllardan beridir hayalleri olan şimdilerde ise hayata geçirmeyi umdukları Arz-ı Mevud projesinin temellerini atmak için sürekli yayılmacı ve sömürgeci bir politika gütmekte ve bu projelerini dini bir hedef olarak görmektedirler. Güvenli bir İsrail devleti için darmadağın olan, birbirine girmiş, bölük pörçük olmuş, ekonomi ve silah tehdidi karşısında korkan komşular istemekte ve sürekli bölgede fitne olaylarını çıkarmaktadır. Nitekim on yıla aşkın bir süredir Irak ve Suriye devletlerinde iç savaşın çıkması Arz-ı Mevud projesinin hayata geçirilmesi için atılan adımlardan bazılarıydı. Şimdiler de ise Gazze’nin tamamen boşaltılarak Filistinlilerin Mısır’a sürdürülmeye çalışılması da bu projenin birer ürünüdür.
2010 yılında Gazze’ye insani yardım götüren ve 9 kişinin şehit edilmesiyle sonuçlanan Mavi Marmara gazileri; ellerinde hiçbir silah olmadığı halde sadece fırça ve kürek saplarıyla mukavemet göstererek son teknolojik silahlarla donanan Yahudi askerlerinin çok korktuklarını, altlarını ıslattıklarını ve beti benzlerinin sarardığını ifade etmişlerdir. Aynı hakikatleri yıllardan beridir HAMAS yetkilileri ve el-Kassam Tugayları defaatle dile getirmişlerdi. TV yayın organlarından da İsrail askerlerinin sapan taşlarından, havai fişeklerden ve torpil sesinden nasıl korktuklarını ve kaçtıklarını görmekteyiz.
Son günlerde yaşanan “Aksa Tufanı” harekâtında da İsrail ordusundaki askerlerin savaşmak istemediklerini, komutanlarının kendilerini kandırarak savaşa gönderdiklerini, ölümden korktuklarını, ordu içinde iç isyanın çıktığını, ülke içinde siyasi çalkantıların olduğunu, Yahudi mezhepleri arasında fikir ayrılıklarının olduğunu görmekteyiz. “Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır.” (Haşr, 24) İşte zihin dünyamızda hem siyasi hem askeri hem de ekonomik alanda zirveye ulaştığını zannettiğimiz Yahudiler, siyasi olarak darmadağın, askeri olarak korkak, ekonomik olarak cimri ve mal düşkünü olup Kuran’ın ve tarihin ifadesiyle şişirilmiş bir efsaneden başka bir şey değildir.