Ebu Hureyre’den (radiyallahu anh) rivayet edilmiştir. Dedi ki: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Kurban Bayramı günü sabahleyin Mina’da iken şöyle buyurdu: “Biz yarın Benû Kinane hayfına ineceğiz. Şu küfür üzere andlaştıkları yere…” Yani bu muhassab (cemreyi taşlama) yerine. Bunun meselesi şöyledir: Kureyş ile Kinane peygamberimizi (sallallahu aleyhi ve sellem) kendilerine teslim edinceye kadar Haşim ve Abdulmuttalib ya da Muttalib oğulları karşısında; onlarla evlenmemek ve onlarla ticaret yapmamak üzere andlaştılar. (Buharî: Hac, 1590)
Bi'setin 7. senesi / Milâdî 617 tarihine kadar İslâm'ın inkişafına mâni olmak gayesiyle müşrikler tarafından girişilen her teşebbüs sonuçsuz kalmıştı! Müslümanların sayısı günden güne her türlü şiddet ve mukavemete rağmen artıyor ve İslâm'ın nuru Mekke dışındaki kabileleri de kucaklamaya başlıyordu!
Hz. Ömer ve Hz. Hamza gibi iki kahraman İslâm safına katılmış bulunuyordu.
Müşrikler, işkence yapmakla, şiddet göstermekle kimseyi dininden çeviremeyeceklerini, İslâm'ın ilerleyip yayılmasına engel olamayacaklarını anlamışlardı.
Diğer taraftan, Kureyş müşrikleri, Necâşînin ülkesine sığınmış bulunan Müslümanları geri alma işini de başaramamışlardı. Hükümdar Ashame, mülteci Müslümanları geri vermeyi veya cezalandırmayı reddettiği gibi, onları koruyacağına dair de söz vermişti. İşte bu son olay onları daha da sinirlendirmişti.
Bütün bunlar, Kureyş müşriklerini tedirgin edip yeni kararlar almaya, yeni plânlar tertiplemeye zorluyordu!
Bunun üzerine Kureyş müşrikleriyle Kinaneler, Mekke'nin yukarı tarafında, kabirler yanındaki “Kinaneoğullarının Hayf'ı” diye anılan Muhassab'da toplandılar. Düşünüp aralarında müşavere ettikten sonra, gerek Müslüman ve gerek gayrimüslim olsun, Resulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) kabilesi olan Hâşim oğulları ile onların müttefikleri ve akrabaları olan Muttalib oğullarıyla münâsebetlerini kesmeye, onları toplum dışına itmeye karar verdiler. Hadis-i şerifin tabiri ile küfür üzerinde aralarında andlaştılar.
Bu karara göre:
- Öldürmek için Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kendilerine teslim edilinceye kadar, Haşim oğullarından gelecek barış dileği asla kabul edilmeyecek
- Kendilerine acınmayacak
- Onlara kız verilmeyecek, onlardan kız alınmayacak
- Onlara bir şey satılmayacak
- Onlardan bir şey satın alınmayacak
- Onlarla oturulmayacak, görüşülmeyecek, konuşulmayacak
- Onların evlerine girilmeyecek.
Kararlaştırıp üzerinde andlaştıkları bu maddeleri bir sahifeye yazdılar. Sahifenin üzerine üç mühür bastılar. Verdikleri sözlerinde durmalarını sağlamak için de onu Ka’be'nin içine astılar.
Kureyşlilerin geleneksel müttefikleri olan Ehâbişler de bu boykot hareketine katıldılar.
Bu sahifeyi yazan, Mansur bin İkrime idi. Sahifeyi yazdığı gün, Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) dua edince, Mansur'un eli çolak oldu, kurudu.
Bu boykot, Haşîm ve Muttâlib Oğullarının varlığını ortadan kaldırmaya ve köklerini kazımaya müteveccihti. Bu durum karşısında Haşîm ve Muttâlib Oğulları aileleri Ebû Leheb hâriç, Mekke'nin kuzey tarafında bulunan Şi'bi Ebû Tâlib [Ebû Tâlib Mahallesi] denilen yere topluca taşınmak zorunda kaldılar.
Artık bu mahalle sakinleriyle bütün münâsebetler kesilmişti. Müşrikler, bu mahalleye yiyecek içecek nâmına bir şey sokmuyorlardı. Kazara oraya gidenler olsa ağır bir şekilde azarlanıyorlardı. Öyle ki bir gün, Hâkim bin Hizam’in, halası Hatice’ye (radiyallahu anha) erzak göndermesi, kanlı bir kavgaya yol açmıştı.
Ebû Leheb, Haşîm Oğullarından olmasına rağmen, öz kardeşlerinin, hısım ve akrabalarının açlıktan ölmesini istiyor ve bu hususta elinden gelen her türlü gayreti gösteriyordu.
Boykota uğrayanlar, şiddetli bir açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kaldılar. Öyle ki, bazıları, yiyecek bir şey bulamadıklarından ağaç yapraklarını yemeye başladılar. Kurbanlardan bir kadının anlattığına göre, kendisi bir gece uzun bir zaman önce kesilmiş bir hayvana ait bir deri parçası bulmuş ve onu kaynar suda pişirerek yerim düşüncesiyle pek mutlu olmuştu.
Çocukların açlıktan gelen acıklı ve yürek parçalayıcı feryadlarına müşrikler kulaklarıyla birlikte gönüllerini de tıkamışlardı. Taşları parçalayacak raddeye varan bu feryadlardan âdeta emsalsiz bir zevk alıyorlardı.
Bu hâdise, inkâr ve küfrün, insanı ne kadar merhametsiz ve gaddar bir duruma getirdiğinin ibretli bir misâlidir!
Bütün bunlar Peygamberimizi (sallallahu aleyhi ve sellem) teslim alıp öldürmek ve böylece İslam’ın önüne geçmek için yapılıyordu.
Müslümanlar ve Haşîm Oğulları ise Efendimizi (sallallahu aleyhi ve sellem) korumaya ve muhtemel tehlikelere karşı muhafazaya son derece dikkat gösteriyorlardı. Hattâ, Ebû Tâlib, herhangi bir suikasta mâruz kalabileceği ihtimaline binâen geceleri Peygamberimizi (sallallahu aleyhi ve sellem) yanına alıyor veya adamlarıyla bekletiyordu!
Bu boykot, tam üç sene sürdü. Ancak İslâm'ın gelişmesine engel olamadı. Resûli Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), bütün bu sıkıntılı ve ağır şartlar altında, yine tebliğ vazifesini hakkıyla îfa ediyor, akrabalarına, Haşîm Oğullarına îman ve İslâm'ı anlatmaktan bir an dahi geri durmuyordu!
Boykot uygulamasının 3. senesinde Cenâb-ı Hakk, müşriklerin Ka’be içine astıkları malûm sahifeye bir kurt musallat etti ve durumu vahiyle Resulüne bildirdi. Sahifede, güvenin yemediği, “Bismike Allahümme” yazısı kalmıştı sâdece...
Ebu Talib’in haber vermesiyle Ka’be’ye giden müşrikler, hayret içinde kalmalarına rağmen, yine de Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) bir mucizesi olarak kabul etmediler ve “Bu da bir sihirdir.” diyerek nura gözlerini kapadılar!
Bununla birlikte bu hâdise, boykot havasının şiddetini bir derece kırdı. Boykot kararının aleyhinde hatırı sayılır birkaç kişi de ortaya çıkınca, bi'setin 10. yılında (Milâdî 619 senesinde), Kureyş'in hudut tanımaz inat ve küfürlerinin eseri olan bu uygulama ortadan kaldırıldı ve boykotun yazılı bulunduğu sahife yırtılıp atıldı.
Böylece müşrikler, “vazgeçilmez bir karar” olarak vasıflandırdıkları zulüm ve dalâlet kokan bir karardan da dönmüş oluyorlardı. Bu, bir kere daha şirkin îman önünde mağlûbiyetinin açıkça ilânı idi. (Asım Köksal, Prof. Muhammed Hamidullah ve Salih Suruç’tan istifade edilmiştir)
Rabbim bugün de bizlere imanın küfre galibiyetini ve İslam ümmetinin apaçık zaferini göstersin! Âmîn!...