Son yılların en çok duyulan ve tedavülde olan kelimelerinden biri boykottur. Abluka, ambargo, muhasara, tecrit, yoksun ve mahrum bırakma gibi kelimelerle benzeşen boykot kelimesi, Batı temellidir. Arapçada bu kelimenin eşdeğeri ‘muqataa’dır. Boykot veya muqattaa; belirlenen bir amaç ve hedeflenen bir sonuç için bir kişi, grup, camia, halk veya devletle ilişki yavaşlatma, durdurma ve kesme anlamına gelir.
Her alanda sürdürülebilir bir eylemsellik olan boykot daha çok sosyal, kültürel, ticari, ekonomik ve askeri türleriyle öne çıkar. Bir kimse, topluluk veya ülkeyle ilişkileri kesmenin, onları boykot etmenin çeşitli sebepleri vardır. Bu sebepler çoğunlukla dini, ideolojik, siyasi ve ekonomik sebepler olmuştur. Boykot için, bazen bir sebep etkin olabildiği gibi bazen birçok sebep devreye girebilmektedir.
İnsanlık tarihiyle eşdeğer olan boykot, kelime olarak 1880 yılında dolaşıma girer. Bu yıl, İrlanda’da kıtlık sebebiyle toprak sahipleri ve toprağı işleyenler arasında bir anlaşmazlık oluşur. Toprak sahiplerinden biri olan Charles Boycott, indirim isteyen kiracıların taleplerine kulak vermez ve onları topraklarından çıkarır. Bu durum, toprak işleticisi kiracılara çok ağır gelir ve bu kiracılar Arazi Birliği Başkanı Charles Parnell’in şu tavsiyesiyle işbirliği yaparak Boycott'u sosyal hayattan tecrit etmeye başlar:
“Eğer bir adam sizi arazilerinizden çıkarmaya zorluyorsa, ondan sakınmalısınız ve onu nerede görürseniz –yolda, caddede, çarşıda, pazarda- onu tek başına bırakın ve görmezden gelin!”
Bu tavsiye üzerine tecritin boyutu zamanla büyür. İşçiler işi bırakır, esnaflar Boycott’a ve ailesine hiçbir şey satmaz, postacılar postalarını iletmez, işyerlerine ölüm tehdidi adına gelen Boycott posterleri asılır ve sonuç itibariyle bu uyumlu işbirliği ve güçlü organizasyon kiracılar lehine başarıyla sonuçlanır. Sonradan bu tür girişimlere ‘dışlamacılık (ostracism)’ ismi düşünülse de toprak işleticilerinin dışlamasına maruz kalan kişinin soyismi Boycott daha cazip gelir ve öne çıkar.
Müslümanların zihin ve eylem dünyasında boykot kelimesi daha çok Mekke döneminde Peygamberimize (sallallahu aleyhi vessellem) ve ashabına uygulanan ambargo/tecritle, Hayber’de teslim olmayan Yahudilerin ekonomik can damarı hurmalarının Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vessellem) tarafından kesilme tehdidiyle ve günümüzde işgalci israile karşı yapılan ekonomik boykotlarla öne çıkar.
Tarihsel süreç içinde birçok boykot olmuştur ve olacaktır. Boykot, pasif ama etkili karşı çıkışlardır. Günümüzde boykot ekonomik, sosyal ve kültürel hegemonyayı kırmak ve bağımsızlığa erişmek için gösterilen çabaların bütünü olarak bilinir ve değerlendirilir. Boykotların işe yarayıp yaramadığı hep tartışılagelmiştir. Nihayetinde Aksa Tufanı’ndan dolayı işgalci israil, ABD ve Batı mallarına karşı başlatılan boykot da bu çerçevede ciddi tartışmalara yol açmış, bu boykotun küresel bir hal alması için uğraş verenler olduğu gibi boykotu alabildiğine indirgeyip pasifize etme yoluna gidenler de vardır. Devletlerin bağımsızlığına vesile olan, ülkeleri ekonomik olarak çökerten boykotlar olduğu gibi etkisiz kalan boykotlar da olmuştur:
- Hindistan'ın bağımsızlık sürecinde Mahatma Gandi’nin Tuz Yürüyüşü ve Amerikan bağımsızlığının fitilini ateşleyen Boston Çay Partisi kendi zemin ve zamanlarında İngilizlere karşı verilen iki önemli boykottur. Bu iki boykot, iki ülkeyi bağımsızlığa götürmüştür.
- Osmanlı toprağı Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan tarafından ilhak edilmesiyle birlikte güçlü bir fes boykotu çok ses getirmiş; ama bu boykot, Bosna Hersek’in ilhakını önleyememiştir.
- 1973 Ekim savaşında Arapların petrol silahıyla işgalci israil ve ABD’ye karşı yaptığı ekonomik boykot görülmemiş bir kazanım getirmiştir.
- Fransa, bir emperyalist ülke olmasına rağmen İngiliz ve Amerikan gibi iki emperyalist güce karşı onların dilini kullanmama, filmlerini izlememe ve yemeklerini tüketmeme gibi sürekli bir boykot halindedir.
- Emperyalist ABD, gücü ve iktidarı elinde bulundurmasına ve dünya ülkelerinin tamamına müdahale edecek hakkı kendisinde bulmasına rağmen 1993-1996 yılları arasında 35 ülkeye karşı 60 kere boykot kararı almış ve bu kararı uygulamıştır.
- Siyonist israil rejiminin Filistin topraklarındaki varlığı ile boykot tartışmaları ve algısı farklılaştı. 2000’de I. Aksa İntifadası ile başlayan ve 2023 Aksa Tufanı ile küresel bir hal alan siyonist rejime, ona destek olan her kuruluş ve kazanıma boykot, önemli ses getirmiş. Siyonizm karşıtı ve Filistin yanlısı kişi ve grupların kültürel, akademik ve ekonomik boyutlardaki etkili boykotları başta işgalci israil olmak üzere ABD gibi emperyal ülkeler yüz milyar dolarlara varacak zararlara uğramış, kültürel emperyalizm yalanı terse dönmüştür.
- Pink Floyd’un solisti Roger Waters gibi Filistin yanlısı akademisyenlere, şarkıcılara, sinemacılara ve tanınmış kişilere işgalci israil ve destekçileri tarafından uygulanan boykot ve bu insanların kariyerlerini yok etmek için yapılan girişim, aslında kendilerine karşı uygulanan boykotun çok ciddi ses getirdiğinin, etki oluşturduğunun önemli bir göstergesidir.
Genellikle ekonomik boykotlar öne çıksa da kültürel boykot bunun ayrılmaz bir parçasıdır. Ekonomi devlerinin daha çok medya, eğitim ve kültür endüstrisinde hâkimiyetini sürdürdüğü düşünüldüğünde boykotun çok alanlı, kolektif ve devamlı olması vicdani bir karşı koyuş ve ahlaki bir duruş olarak mecburi hale gelmeli ve getirilmelidir.
Her hâlükârda boykot, tarafını belli etme açısından önemlidir. Kuşun kursağındaki su İbrahim’in ateşini söndürmede yok hükmünde bir girişim olsa da safını belirleme açısından önemli bir girişimdir. “Boykot boşunadır, karşıt güçler güçlüdür ve boykot onları etkilemez, boykot ettiğimiz ürünler kalitelidir, boykot sadece benimle ne getirebilir?” gibi tezler konuyu anlamama, mecrasında boğma ve kasıtlı söylemlerdir. Mescid-i Aksa’nın kudsiyetini ifade eden İsra suresindeki “Saçıp savuranlar (müsrifler) şeytanın kardeşidir. Şeytan da Rabbine karşı çok nankördür.” (İsra Suresi: 27) ayeti –haşa- bir tesadüf olamaz. Biz tükettikçe Yahudi kazanıyor, Yahudi kazandıkça dünyayı kontrol altına alıyor. Öyleyse insani bir tavır olarak ihtiyacımız olmayanı almamalıyız, mümin bir tavır olarak da Yahudiden ihtiyacımız olsa da almamalıyız. Yahudi’nin dini, imanı elhasıl her şeyi para olduğu için boykot küçümsenmemelidir.
Müslüman açısından boykot istenen sonucu vermese de insani ve imani açıdan şu hadis-i şerife göre hareket etmenin sorumluluğu çerçevesinde yerine getirilmesi gereken bir görevdir; çünkü bir Müslüman olarak sonuçtan değil çabadan, zaferden değil seferden sorumluyuz:
“Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, bunu yapmaya güç yettiremezse onu diliyle düzeltsin, buna da güç yettiremezse kalbiyle buğz etsin. Bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78; Tirmizî, Fiten 11)
Yani demeliyiz ki:
“Ey düşman, ben güç yettirme ve imkân oluşturma yönüyle zayıf ve aciz bir kişiyim; ama senin icra ettiğin bu zulüm, vahşet, kötülük ve çirkinliğe karşı senden nefret ediyorum, senden beri olduğumu söylüyorum, sana karşı sevgisizliğimi ve tarafımı ilan ediyorum, sana destek veren her firmadan ve platformdan maddi ve manevi desteğimi çekiyorum. Zulme ve kötülüğe karşı sessiz kalmama ve onlara alışmama, tepkisiz kalmama adına bunu yapıyorum ve yapmaya devam ediyorum.”