“Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.”[1]
“Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: ‘Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin."[2]
Şurası bir gerçektir ki; İslam ve Kur’an yolunda, Allah rızası için şehit edilenlerin kanlarının bereketi, sadece kanlarını döktükleri, şehit edildikleri topraklarla sınırlı kalmıyor. Bu hakikati, aynel yakin bir şekilde lanetli İsrail’in Gazze katliamında yeniden müşahede ettik. Bu bereket; zaman ve mekân gözetmeden, her yerde ve her zamanda kendisini gösteriyor.
Genelde Filistin’in tamamında, özelde de Gazze’de yıllardır süren zulüm, ambargo, abluka ve katliam ile iyice bunalan; açlık, yokluk, kıtlık ve susuzlukla zulmün en katmerlisini yaşayan Müslümanlara bir de son aylarda yapılan barbarca katliam ve soykırım, tüm Müslümanların tek bir amaç etrafında tepki göstermesine sebep oldu.
Gazze’de mağdur olanlar, Gazze’de kırılanlar, Gazze’de gazi olanlar, en önemlisi de Gazze’de şehit olanlar dünyanın hemen her yerinde yaşayan Müslüman halkları tek yürek, tek ağız, tek yumruk, tek vücut bir şekilde, aynı hissiyat ve duygularla sokak ve meydanlara topladı. Bu, Müslümanların olması için yıllardır hasretini çektiği; ama bir türlü başaramadıkları bir durumdu.
Gazze direnişi ve Gazze’deki şehit ve Gazilerin bereketi; “bizim çevre” “bizim dernek”, “bizim vakıf” anlayışını unutturup ortak paydalar etrafında birleşmenin zaruretini gösterdi ve birlikte, ortak amaçlar doğrultusunda hareket etmenin hiç de sanıldığı kadar zor olmadığını öğretti. Bu öğretinin bir yansıması olarak İslami ve insani duyarlılığı olan tüm dernekler, tüm çevreler, tüm vakıflar, dünya halkları birlikte sokağa, meydanlara, caddelere döküldüler.
Yıllarca sayısız yazarın eserlerine ve makalelerine konu ettiği; ama başaramadığı; sayısız şairin dizelerinde ana tema ettiği, ancak vicdanları harekete geçiremediği; sayısız edip ve hatibin konuşmalarında dile getirdiği; ama yapamadığı şeyi, yani İslami ve insani birliktelikleri, ortak hareketleri şehitlerin kanlarının bereketi ortaya çıkardı. Elbette çok acı oldu, çok acı oluyor, acılar yürekleri dağlıyor, ama bu acılar İslam’a ve genel anlamda Müslümanlara faydalı olacak işlerde beraber, omuz omuza hareket etmeye vesile olduğu için; “…Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır…”[3] ayeti, acılarla dolu yüreklerimizi teselli ediyor. Bu direniş ve mukavemet, başta Filistin olmak üzere, tüm İslam âlemine ve faydalı girişimlere vesile olacaktır inşallah.
Her Müslüman’ın fert olarak sorumlulukları, yaptıkları ve yapacakları olacaktır. Her çevrenin, her dernek ve vakfa mensup Müslümanların hedefleri ve buna ilişkin programları elbette olacaktır ve olmalıdır. Böyle olması doğrudur, normaldir ve olması gerekendir. Ancak bütün duyarlı Müslümanlarda; genel anlamda İslam’a ve Müslümanlara faydalı olan, İslam’a ve Müslümanlara hizmet amacını taşıyan, “olmazsa olmaz” nevinden veya olsa bile bazı yönleriyle eksik kalacak işleri muhakkak birlikte yapma anlayış ve inancının oluşması lazımdır.
İslam’a ve Müslümanlara faydalı olan veya buna hizmet etme amacını taşıyan işlerde ve ortamlarda; “Ben yaptım”, “Ben yapacağım”, “Ben yapıyorum” gibi nefse pay çıkarmaya yönelik anlayışlar ile kendi şahıs, bağlı olduğu çevre hesabının önde veya vitrinde görünme hevesinin herkes tarafından unutulması, bir yana bırakılması lazımdır. Böylesi durum ve zamanlarda; tüm fertlerin, dernek, çevre ve grupların yapmaları gereken şey, “nasıl yapılırsa, o iş en güzel şekilde icra edilir?” sorusuna cevap bulmak, bu konuda düşünüp kafa yormak, istişarelerde bulunmak ve farklı önerilerle karar alıcıların önünü açmak olmalıdır. İşte böyle olduğunda, yapılan hayırlı işten dolayı uhrevi açıdan bire on, bire yirmi, yetmiş, yedi yüz ve hatta daha fazla hasenatları kazanmak bir yana; yaptığımız veya yapacağımız işin dünyada da ne kadar faydalı ve bereketli olacağını göreceğiz, görüyoruz.
Belki Ashab–ı Kiram radiyallahu anhum’un Hz. Peygamber Aleyhisselatu Vesselam’a; “Biz senin yanında iken, içinde bulunduğumuz hali; senin yanından ayrılıp da ailemizin, çoluk–çocuklarımızın yanına gidince yaşayamıyoruz. Onlarla baş başa kalınca, aynı duygu, anlayış ve inanç bizde kalmıyor” dedikleri gibi, bizler de her zaman ve her ortamda böyle bir duygu, anlayış ve sorumluluk içinde olamayabiliriz. İnsan olmamız hasebiyle şartlar ve ortamlar bazen hissi, bazen de nefsi davranmamıza neden olabiliyor. İnanıyoruz ki, İslami duyarlılığı olan, İslami sorumluluğunu yerine getirme gayreti içinde olan her Müslüman, İslam’ı ve Müslümanları ilgilendiren konularda birlikte hareket etmenin İslam’daki yerini ve gerekliliğini, hatta bazen vacip veya farz olduğunu biliyor. Buna rağmen maalesef bunun gereklerini pratikte gösteremiyoruz. Ama inşallah göstereceğiz, çünkü bunu başarmak zorundayız.
Günlük dualarımızın içine Müslümanların birlik ve beraberliklerine, ittihat ve uhuvvetlerine yönelik niyazlarımızı mutlaka dâhil etmeliyiz. Dualarımızda; “Rabbimiz! Bizim, kardeşlerimizle ilişkilerimizi; kardeşlerimizin kendi aralarındaki ilişki, tutum ve davranışlarını, bizimle dışımızdaki (çevremizin, cemaatimizin, vakfımızın ve derneğimizin) Müslümanların ilişkilerini Kur’an ve Sünnet temeline dayandır. Birbirimizden en güzel şekilde istifade etmeyi nasip et. İslam’a ve Müslümanlara yönelik çalışmalarımızı bereketlendir. Kalplerin kırılmasına yol açacak, bizi birbirimize küstürüp üzülmemize sebep olacak en küçük şeyleri dahi bize söyletme, bize yaptırma, bize yazdırma!” diye yakarmalıyız. Eğer kavli olarak yaptığımız bu duanın fiiliyatının da gerekli olduğunu hatırda tutarsak, işlerimizde ve hayatımızda çok şeyin değişeceğini göreceğiz inşallah.
Bütün bunları söyleyip yaparken, kendi işimizi ve programlarımızı ihmal etmeden yapmalıyız. Aynı şekilde içinde bulunduğumuz yapının sorumluluklarını da aksatmadan yerine getirmemiz gerektiğini unutmamalıyız. Aynı yapı içinde bulunanların birbirlerine karşı var olan görev ve sorumluluklarını da her an hatırda tutmalıyız. Tüm bunların yanı sıra, genel anlamda İslam’a ve Müslümanlara fayda verecek her işte, imkânlarımız dâhilinde katkımızın olmasını sağlamalıyız ve sağlayacağız inşallah.
Aylardır Siyonist İsrail’in vahşetini konuştuk ve yazdık/yazıyoruz. Sorumluluklarımızın altını daha kalın çizgilerle çizdik/çiziyoruz ve dile getiriyoruz. Konuşma ve yazmanın dışında, daha başka şeylerin yapılması gerektiğini birbirimize anlatıp hatırlatmaya çalışıyoruz. İnşallah bu duyarlılığımız artarak devam edecektir.
Bu yolda tepkilerimiz ve dualarımızın devamlı olması duasıyla Allah’a emanet olunuz.