ŞÜKÜR NİMETİN KADRİNİ BİLMEKTİR
ŞÜKÜRSÜZLÜK İSE ONU HOR GÖRMEKTİR
وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ
“Hani rabbiniz, ‘Eğer şükrederseniz size (nimetimi) daha çok vereceğim, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım pek şiddetlidir!’ diye bildirmişti." (İbrâhîm Sûresi 7)
Rağıb el-Isfahani el-Müfredat adlı eserinde “şükr” kelimesini; “nimeti tasavvur(nimetin yüceliğini idrak) etmek ve bu durumu izhar etmek” olduğunu belirtip zıd anlamlısının nimeti unutup örtmek anlamında olan “küfr” kelimesi olduğunu belirtmiştir. Kafir’e kafir denmesinin nedeni de budur. Yani kafir Allahu Teala’nın kendisine verdiği sayısız nimeti görmezden gelip o nimetlerin nimet olduğunu, onların Allah Teala tarafından verildiğini unutandır. Yani nimete karşı kör olandır.
“Şükr”ün bu ehemmiyeti nedeniyle yani “küfran”ın zıddı olması hasebiyle Üstad Bedüzzaman Kur’an-ı Kerim’deki şükre davet eden birkaç ayeti dibaceye yerleştirdikten sonra;
“Bu ayetler gösteriyor ki, Hâlık-ı Rahmân‘ın, ibâdından istediği en mühim iş şükürdür. Furkan-ı Hakîmde gayet ehemmiyetle şükre davet eder. Ve şükür etmemekliği, nimetleri tekzip ve inkâr suretinde gösterip,
فَبِاَىِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
fermanıyla, Sûre-i Rahmân’da şiddetli ve dehşetli bir surette otuz bir defa şu âyetle tehdit ediyor, şükürsüzlüğün bir tekzip ve inkâr olduğunu gösteriyor.” diye buyuruyor.
Halık-ı Zül’celal’in varlığın merkezine hayatı/canlılığı koyduğunu, hayatın merkezine de insanı yerleştirdiğini hikmetleriyle beraber izah ettikten sonra insanın hatta diğer canlıların merkezine de rızkı koyduğunu ve canlıların en büyük amacının rızıklarına ulaşmak olduğunu ifade ediyor. İnsan dışındaki diğer canlıların fıtri eğilimleri ile hatta biyolojisi ile insanın da rızka karşı fıtri bir şükrü gösterdiğini, zira rızkın gerek tadıyla gerek kokusu gerekse rengi ile canlılara bir sürur verdiğini ve bunun fıtri bir şükür olduğunu ancak şuur sahibi olan insanın bilinçli bir şekilde eda etmesi gereken bir şükrün olduğunu beyan ediyor Üstad Bediüzzaman… Ve eğer bu şükrü eda ederse nasıl kainatta Allah adına nimetlerin kalitesini test eden bir müfettiş olduğunu ancak şükürsüzlük gibi bir maraza düçar olduğu zaman ise nasıl midenin en edna kapıkulu neferlerinden biri haline dönüştüğünü ifade ettikten sonra şükürle ilgili tüm hakikati şu veciz açıklama ile özetliyor;
“Şükrün mikyâsı kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.”
Üstad Bediüzzaman’ın şükürle ilgili bu vecizesi bağlamında konunun başına aldığımız ayet-i kerime ile ilgili şu açıklamalarda bulunabiliriz.
1- تَاَذَّنَ (ilan etmek) ibaresi herkese duyuracak şekilde yüksek sesle ilan etmek manasına gelir ki, müezzin bu manadadır. Bundan işaretle Allahu Teala (Rabbiniz) herkesin duyup haber olacağı şekilde ilan ediyor ki;
2- لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ (eğer (size olan nimetlerime) şükrederseniz kesinlikle (nimetlerimi) artırırım.)
Bediüzzaman’ın ifade ettiği şekliyle şükrün ölçüsü kanaattir, iktisatlı olmaktır, verilen nimete rıza göstermektir hatta memnun olmaktır.
Kanaatkâr olmak; bunun teorisini anlatma konusunda belki zorlanabiliriz ama pratiği ifade etme konusunda hiç kimsenin sıkıntı çekeceğini zannetmiyorum. Zira her bir birey yaşadığı toplumda bu gerçeğe mutlaka şahit olmuştur. Elinden gelen gayreti ortaya koyup neticede eline geçen ücrete kanaat eden kişilerin eninde sonunda bir birikim sahibi olduğu ve bir müddet sonra da o birikimin kendilerine ek bir gelir getirdiğine veya bolluk içinde bir yaşam geçirdiklerine mutlaka şahit olmuştur. Tam aksi normal bir bireye göre daha çok donanım ve yetenek sahibi olduğu halde sürekli olarak çabasının karşılığını alamamaktan şikâyet edenlerin de nihayetinde çalışma azimlerini yitirip aylak aylak sokaklarda dolaşan ve sonunda da sefil bir hayatın içine düştüklerine de hemen hemen herkes şahitlik etmiştir.
Şu ara notu düşürmeden devam etmemiz doğru olmaz herhalde; kanaat hakkın tamamıyla teslim edilmemesine rıza değildir, sömürülmeye boyun eğme ise hiç değildir. Bu konuya dahil olan bir mesele olmadığı için bu not ile yetinelim.
Yine aynı şekilde Allah’u Teala’nın kendisine verdikleri hakkında kanaatkar olup nimeti kullanma konusunda iktisatlı davranan kişinin nimetlerden yana sıkıntı çektiğine kimse şahitlik etmiş değildir. Aynı şekilde elindeki imkan ve olanaklar ne olursa olsun elindekiler hakkında müsrif davranan kişinin eninde sonunda sağa sola el açmak zorunda kaldığı da mukadderdir.
Şükür nimetin kadru kıymetinin bilinmesidir. Şükürsüzlüğün en büyük alameti olan israf ise nimeti nimetten saymamaktır. Nimeti hor görmektir. Ve Allah’u Teala hiçbir zaman malının hor görülmesine müsaade etmez. Her kim ki Allah’ın kendisine emanet ettiği nimetin kıymetini bilip ona değer verirse Allah’u Teala onun yanındaki nimetini artırır zira o kişi nimetin ehlidir. Her kim de Allah’ın kendisine emanet ettiği emaneti israf etmek ya da başka bir nankörlükle hor görürse bilinsin ki Allah’u Teala malının hor görülmesine müsaade etmez ve çok kısa sürede o malını onun yanından alır.
Bu durum nimet diye isimlendirilen her şey için geçerlidir. İster dünyalık bir mal olsun ister makam olsun isterse de ilim olsun fark etmez. Verilen nimet ne olursa olsun kıymeti bilindiği vakit ziyadeleşir, hor görüldüğü vakit ise elinden alınır.
Ekseriyetle Allah dostlarının yanında dünyalık nimetlerinin neredeyse yok derecede az olması, buna karşılık ilim, irfan ve ibadetin çok olması; aynı şekilde politikacılar, iş adamları ile dünya ehlinin yanında mal çok olduğu halde ilim-irfan ile ibadetin az olmasının hikmetlerinden biri de bu olsa gerektir.
Rağıb el-İsfahani şükürle ilgili açıklamalarının devamında;
“Şükür üç kısma ayrılır:
Kalp ile şükür: Nimeti tasavvur etmektir.
Dil ile şükür: Nimet vereni övmektir.
Diğer organlarla şükür: Hak ettiği oranda nimetin karşılığını vermektir.
Bazılarına göre, اِعْمَلُٓوا اٰلَ دَاوُ۫دَ شُكْراًۜ وَقَل۪يلٌ مِنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ (Sebe' 13) ayetinde geçen شُكْراً kelimesinin, اِعْمَلُٓوا fiilinin mef'ülüdür. أشكروا değil de اعملوا fiilinin zikredilmesi, kalp, dil ve diğer organlarla yapılan her üç şükür çeşidinin gerekliliğine işaret etmek içindir.” diye buyurur.
اَللّٰهُمَّ اجْعَلْنَا مِنَ الشَّاكِرِينَ بِرَحْمَتِكَ يَاۤ اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ