Gel kardaş gidelim!
Gelmeyen zamanın yolculuğuna gidelim! Direnişin ve dirilişin hikâyesini önce görelim, sonra yaşarız. Merak etme, uzun sürmez döneriz. O gelmeden, biz gidelim. O önce gelirse, görmeyenleri, yabancı ve kör yakalıyor. Yakalananların gülüşmeleri, ağlaşmaları sersem edici bir prangaya dönüşüyor. Eli kolu bağlanan, prangaları çözmekle uğraşırken, bir de bakar ki süre bitti, bir başka âleme sevk emri geldi.
Gel kardaş gidelim!
Görsek, tedbiri biz alırız, sersem olmayız, kelepçelenemeyiz. O, hürmet ile bize gelir, biz heybet ile onu temaşa edeceğiz. Kıbleyi biz göstereceğiz. Yolun doğru olanı, şartların zorladığı değil, bizim bildiğimiz istikamet olacaktır. Elimizde yanılmaz haber vardır.
Tut elimden kardaş!
Düşmeyelim! Gizem dolu yolun heyecanı da merakı da çok olur. Gökten gelen haber ile gidelim.
“Yeryüzünde gezip dolaşın ve Allah’ın ilk yaratılışı nasıl başlatıp devam ettirdiğini görün. Allah, daha sonra ikinci hayatı da işte böyle gerçekleştirecektir; Allah her şeye kadirdir.” (Ankebut, 20)
Amenna Ya Rabbi!
“Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün.” (Rum, 42)
Amenna Ya Rabbi!
Gel kardaş gidelim!
Kapat gözlerini, bırak kendini, bu bedenden ayrılıp uçalım. İnşallah Kudüs’ten dönerken, herkesin çok zor gördüğü, Mekke’nin müşriklerden, Kâbe’nin putlardan nasıl temizlendiğini göreceğiz.
Ya Allah!
Sakın konuşma! Soru sorma! İkimize ben konuşurum. Dönerken muhabbette bir çay demleriz.
Bu vadide ansızın kavurucu rüzgârlar esiyor. Benzi sararmış yapraklar dökülüp toz duman uçuşuyor. Bak orda nurani zat bize işaret veriyor. Vadide zaman ve mekân sonbahar denen bir dönemi yaşıyor. Baharını ve yazını yaşayan bir âlemin gidiş hazırlıkları var. Gökten gelen emir budur. Mecburdur bunu yaşamaya! “Her nefis ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı ancak kıyamet günü tastamam verilecektir.” (Ali İmran, 185)
Demek sonbahar vadisinde bir âlemin ölüme göç vakti gelmiş. Önceki elbiseler bir bir çıkarılıp soluk bir ölüm yüzü ile yere serilmeler başlamış! Ansızın kopan ölüm rüzgârlarının gelişi ile ağlaşmaların iniltileri yayılıyor. Cenazeler yerde. Elbiseler rengârenk değil sararmış dökülmüştür. Kuşların cıvıltısı düğünlerin heyecanı yoktur. Bu vadinin tam dört aylık bir zamanı var.
Gel kardaş gidelim!
Henüz yolun başındayız, geçelim sonraki vadiye.
Allah’u Ekber! Ölüm kokan rüzgârların yerini, karabulutları sürükleyen fırtınalar aldı. Etraf buz kesildi. Bulutlar karardıkça etrafa korku ve yalnızlık çöküyor. Kar yağıyor, yerdeki cenazelere kefen diye. Seller bir önceki âlemden çöpleri sürükleyip temizliyor. Bu vadiyi habersiz görenlerin korkmaya hakkı vardır. Bak oradaki nurani zat, tebessüm ediyor bize işaret ediyor. Bu vadiye kış diyorlar. Dört ay sürer. Bir âlemin kıyametinden sonraki haldir. Korkmayın yeni bir âlemin hummalı hazırlıkları vardır. Gökten gelen haber ile sünetullah böyledir. Zaman ve mekân, ölüme uzanan cesetleri temizler. Karabulutlar çöktükçe çöker. Yağmur kar yağar, soğuktur, karanlık geceler uzun ve ürkütücüdür ama her kımıldayışında yeni müjdelerin kokusu vardır. Anlayabilenlere. “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz” (Al-i İmran, 139). Kara kışlardan korkmayın. Yerin altındaki karanlıkta umut dolu bir direniş vardır. Bu filmi çok izledim. Bu direniş bir bahar dirilişi ile şenleniyor. Gözünüzle bu direnişi görmeniz iyi oldu. Zira bu film hep tekrardır. Korkmayın ve üzülmeyin! Siz sadece size gelen haberi anlayın ve izleyin.
Gel kardaş gidelim!
Yoruldun ama değdi. Gidelim yolcu yolunda gerek. Bak yeniden güneş doğdu. Karlar erimeye, bulutlar dağılmaya başladı. Her taraftan bir neşenin kokusu mis gibi! Her yer, yeniden bir dirilişin rengârenk bahçesine döndü. Yeni bir heyecan ile yeni bir âlem geldi. Yine bülbüller güle olan aşkını Davudi bir nağme ile haykırmaya başladı. Demek her kara kışa direniş, bir baharın dirilişini sırtında taşıyor. Vadinin nurani zatı orada bize işaret ediyor. Hoş geldiniz, bu güzellikler sizindir, ama aldanmayın, geçicidir. Bu haber daha önce bize verildi. “Size verilen şeyler, dünya hayatının geçici nimeti ve süsüdür. Allah katındaki nimetler ise daha hayırlı ve daha devamlıdır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?” (Kasas, 60). Değişmez kural böyledir. Varın siz yolunuza devam edin.
Gel kardaş gidelim! Kalan son vadiyi görüp dönelim.
Havalar çok ısındı. Yorgun düşen âlem, sıcaktan kendini oluruna bırakırken, elbiselerindeki renk cümbüşü solmaya başladı. Yüzlerde yorgunluğun işaretleri görünmeye başladı. İşte vadinin nurani zatı! Bize işaret söylüyor. Buraya yaz vadisi diyorlar. Bir âlemin sona en yakın vadisidir. Sonu görmeden, gidenler var. Gökten gelen haber böyledir. “İyi bilin ki dünya hayatı ancak bir oyundan, bir eğlenceden, bir süs ve gösterişten, aranızda bir öğünmeden, mal ve evlatta çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki, onun bitirdiği ekinler çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kuruyuverir de sen onu sapsarı kesilmiş görürsün. Ardından da çerçöp hâline gelirler.” (Hadid, 20)
Gel kardaş, dönelim!
Aç gözlerini sefer bitti. Yaşam dediğimiz bütün zaman ve mekân dört vadiden ibaretti. Yarını, dün yaşadıklarımdan sana anlatayım. Diyarbakır’ı, Nusaybin’i, Batman’ı, Silvan’ı bir kara kış mevsiminde gördüm. Kara bulutlar çökmüştü. Şimşekten bombalar patlıyordu. Soğuktan ve buzdan heykellerin korkusu vardı. Ama bütün olanlara rağmen tıpkı karakışta yerin altındaki tohumlar gibi direnişe cephe duran, kendi umutlarının kahramanı gençler vardı. Zahmetti, ama tıpkı bu yolculuğumuzda olduğu gibi her dönemin bir mevsimden ibaret olduğunu biliyorduk. Bak yine Nisan geldi. O direnişten bahar açan çiçekler gibi her şehrin meydanlarında “Kutlu Doğum”larla taptaze çiçekler dirildi. Hem de gözünün görmediği kadar bahçeler oluştu.
GAZZE diyorsun. Karakıştan öte diyorsun. Umudunu kaybetme! Zaman dört mevsimden ibarettir. Elindeki zaman bir fırsattır. Koş koşabildiğin kadar, iadesi olmayacak şekilde yarın senden alınacaktır. Kara bulutların korkusu, cennetten baharların müjdesidir. Diyarbakır Gazze’ye gidecek. Gazze, Diyarbakır’a dönecek ve direniş, yeniden diriliş bahçesindeki çiçekleri açacak. Bilal yeniden Kâbe’nin damında ezan okuyacak. Bu coğrafyada putlardan eser, müşriklerde takat kalmayacak. İnan, gökten gelen haber böyledir. “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Ali İmran, 139).
Şimdi çıkalım çarşıya ve herkesin merak ettiği bizim gördüğümüz geleceği ibretle nasıl karşılandığını temaşa ederek okuyalım.