Bismillah
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a layıkıyla hamd olsun! Bizler için hidayet rehberi olan Muhammed Mustafa aleyhisselatu vesselama, pak ailesine, ashabına ve kıyamete dek bu yolun kutlu takipçilerine salât ve selam olsun!
"Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, âlimler için gerçekten ayetler vardır." (Rum: 22)
"Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat: 13)
Geçen sayıdaki yazımızı yazdıktan sonra Türkiye siyasetinde hızla değişen gündemde, siyasilerin Kürt ve Kürtlüğe dair söylemleri, teklifleri ve gelişmeleri oldu.
Bu gelişmelerden sonra yazımızı değiştirebilirdik, değiştirmedik. Yazımızın uzun olacağını hesaba katarak yazmayı düşündüğümüz namaz konusunu da yazmadık. Farz namazlarla beraber nafile namazlarını da huşu ve gereği üzere kılma, farz namazları her ne şartta olursa olsun vaktinde eda etme, imkânları elverenlerin özellikle evlerine veya iş yerlerine en yakın camide cemaatle kılmaları, namaz kılmayanlarla ilişkilerin sınırı, namaz kılmayan komşularından hamuru için maya bile almayacak kadar hassas olan, abdestsiz olarak çocuklarını emzirmeyen annelerimizden ve ninelerimizden bahsederek pratiğimize taalluk edecek dersler çıkarma gibi konuları yazacaktık. İnşaallah açıklama ve izahına girmemişsek bile kardeşlerimiz, okuyucularımız pratiklerine yansıyacak çok şey çıkaracaklar.
Bu ayki sayımızda bu konuyu yazsaydık okuyucularımızın faydalı ve normal karşılayacaklarını biliyoruz. Biz okuyucularımızı tanıyoruz. Zira kardeşlerimiz biliyor ki, İslam’ın bizim için farz kıldığı her bir konunun dünyamıza ve ahiretimize yansıması dünyada gelişen hiçbir olaydan daha önemsiz değildir. İslam’ın bir tek farzı için anlaşmaların bozulacağını, savaşların olduğunu ve olabileceğini biliyorlar. Sürekli okuyucularımızın dışındaki bazı Müslüman kardeşlerimiz "Bu kadar sıcak gelişme ve ortama rağmen niçin başka zaman yazılabilecek konular şimdi yazılıyor?" diyebilirler.
Evet, son gelişmeler ve yaşananlar yeni değil. Yüz yıllık icraat, politika ve uygulamaların neticesidir. Bölge insanı yani Kürtlerin ağırlıklı olduğu Güneydoğu ve Doğunun bir kısmında yaşayanlar, zaman zaman sükûnet ve hafiflik görülse de yüz yıldan fazladır şu an yaşanan ortam ve şartların içindedirler.
Çok acıdır ki, bin yıl beraber İslam düşmanlarına karşı aynı cephede İslam’ın ve Müslümanların izzetini korumak için savaşmış, şehit düşmüş ve gazi olmuş kavimlerin insanları; birbirlerine düşman gözüyle bakmakta veya baktırılmakta, bugün birbirlerine karşı savaşmakta, birbirlerinin kanını dökmektedirler. Neticede İslam düşmanlarının yani İsrail, ABD ve İngiltere gibi ülkelerin çıkarlarına ve emellerine hizmet etme durumuna düşmüşlerdir.
İçinde olduğumuz sıkıntılar sadece bize has değildir. Tüm İslam coğrafyasında benzer sıkıntılar vardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra İslam coğrafyasının birçok yerinde çekişmelere, tartışmalara neticede savaşlara sebep olabilecek nedenler masa başında belirlenip çizilen sınırların neticesidir. Aynı ırktan olan Araplar bile ayrı kabileler şeklinde birbirlerinden ayrılıp birbirleriyle düşman ve çekişme halindedirler. Emperyalist güçlerin oluşturdukları parçalanmışlık ve bölünmüşlükten yüz yıla yakındır belki en çok mağdur olanlar Kürtler olmuştur. Dört ülkenin sınırları içine serpiştirilen Kürtler, ilerde kendilerini rahatsız edebilecekleri hesabıyla birinci derecede dinlerine bağlılıkta, ikinci derecede ırki endişeden dolayı dört ülkenin yönetimleri tarafından mağdur edilmişler, baskı görmüşler ve zulme uğramışlardır. Hâkim güçler idare ve sistemlerinden dolayı kendi ırkdaşları olanların da din, can, mal, nesil ve akıl emniyetini sağlamadıkları gibi baskı altında tutmuşlar, Müslüman Kürtlere ek olarak ırk ve dillerinden dolayı da baskı yapmışlardır.
Malum olduğu üzere, yüz yıl önce Kürt sorunu diye bir sorun yoktu. Bu sorun; Kur'an, Sünnet ve İslam’dan uzaklaşma ve uzaklaştırma gayreti ve projesinin neticesidir. Irkçılık ve kavmiyetçilik anlayışı ve bu anlayışı pratiğe dökmenin sonucudur.
Kur’an-ı Kerim ve Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın hadisleri ve sünneti; Müslümanların birbirlerine karşı sorumluluklarını, birbirlerinden istifade etmenin ölçüsünü, mürted ve kâfirlerle olan ilişki ve davranışlarını, onların oyun ve tezgâhlarından korunmanın şeklini belirlemiş, karakterlerini, hedef ve gayelerini çok açık ve net bir şekilde açıklamıştır.
Ne zaman ki Müslümanlar İslam’dan uzaklaştılar, Kur'an ve Sünneti ölçü almaktan çıkardılar, Müslümanların birbirlerine bakışları, birbirleriyle ilişkileri, birbirlerini değerlendirmeleri değişti. İslam Ümmeti emperyalistlerin elinde birer oyuncak haline geldi. Akıl hocaları, örnek aldıkları destekleyicileri, sorunları için müracaat ettikleri merci İslam ve Müslümanların düşmanı olan emperyalistler oldu.
Onlar bize dost olamazlar. Sürekli sıkıntı ve zarar içinde olmamızı isterler. Kur’an'ın beyanıyla: "Size bir iyilik dokunduğu zaman bu onları üzer. Size bir kötülük dokunduğu zaman bu onları sevindirir.” (Al-i İmran: 120) Dolayısıyla hiçbir konuda, hiçbir işte ve hiçbir meselede onlardan öğüt dinlenilmesi uygun olmaması gerekirken akıl hocalarımız oldular. Maalesef şu anda kendilerini işin sahibi gören İslam coğrafyasındaki çoğu yöneticiler ve yine İslam coğrafyasındaki tüm ifsadi örgüt ve hareketlerin idarecileri bu durumda oldukları için bizim gibi tüm İslam coğrafyası fitneyle boğuşmaktadır; boğuşmaya, kavgaya, savaşmaya devam edecekler. Türk Kürde düşman olacak, Kürt Türk'e, Arap Fars'a düşman olacak, Fars Türk’e... fitne ateşinin önü alınamayacak. Düşmanlarımızın çıkarlarına hizmet etmeye devam etmiş olunacak.
Cenab-ı Allah'ı Rabb, Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselam'ı peygamber, din olarak İslam’ı seçme, inanma ve inanmanın gereğini yerine getirme dışında saadet ve selamete götürecek bir seçenek yoktur. Başka yöntem ve yollar tercih edildiği zaman içinden çıkılamaz hallere nasıl girildiği görülüyor, biliniyor ve ortadadır.
Ayrı ırklardan, şubelerden, kabilelerden ve renklerden olmak, ayrı dilleri konuşmak hiçbir zaman düşmanlığa, anlaşmazlığa ve ayrılığa sebep teşkil edecek unsurlar değildir. Cenab-ı Allah, insanlar birbirleriyle tanışsınlar diye onları ayrı şube ve kabilelere ayırmıştır. Ayrı diller ve renkler Allah'ın birer ayetleridir. Bunları inkâr etmek ve yok saymak fıtrata ve Allah’ın ayetlerine karşı çıkmaktır.
İnkâr ve ırkçılık üzerine kurulu politika ve düşüncelerin Müslüman Kürt ve Müslüman Türk evlatlarını nerelere getirdiği ortadadır. Bu tür politika ve düşünceler onları birbirlerine düşman yaptığı gibi İslam dairesinin dışına çıkmaya sebep ortamlar oluşturmuş ve İslam’dan uzaklaştırmıştır.
Aile taassubu, kabile ve aşiret taassubu, ırk taassubu cahili bir anlayıştır. Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam'in, "Bütün cahiliye adetleri ayağımın altındadır” (Veda Hutbesi) anlayışı ve bakış açısı selamet ve saadettir. Müslümanlar için bu anlayışa ve bakış açısına sarılmanın dışında bir çıkış yolu yoktur. Yüz yıldır cahiliye damarından gelen taassubun körüklenmesi, ayrı coğrafyalardaki ve ayrı ırka mensup olan Müslümanlar arasındaki bağ olan İslam bağının koparılması ve İslam’dan uzaklaştırma gayretleri, insanlarımızı bugüne kadar getirdi.
Rengin, cinsin, ırkın ve kavmin ayrı ayrı oluşu Yüce Allah’ın yanında hiçbir değer ifade etmez. Yüce Allah’ın yanında en değerli olan insanlar ve kavimler Allah’tan en çok korkanlardır. Bizim için bu böyledir ve biz böyle inanıyoruz. Ne bir Türk dünyaya bedeldir, ne de bir Kürt her biri dünyaya bedel yüz Türk'e bedeldir. Ne Araplar Efendi, ne de acemler (Arap olmayanlar) onlara köledir. Ne bir fasık Türk, Türk olmayan Müslüman'dan iyidir. Ne de fasık bir Kürt, salih olan diğer kavimlerin mensuplarından daha iyidir.
Kürtleri Kürt olarak tanımamak, kendi dillerini konuşmalarına set çekmek, kendi dilleriyle okuyup yazmalarına karşı çıkmak ve harama götürmeyen gelenek ve göreneklerine yasak getirmek, İslami de değildir, insani de değildir; haksızlıktır ve zulümdür. Belki de son yıllarda Müslüman Türk ve Müslüman Kürtlerin genelinin bu fitneden nasiplerini almalarının yegâne sebebi İslami olmayan yasaklara, haksızlığa ve zulme karşı sessiz kalıp sükut etmelerinden dolayıdır.
Bütün bu yazdıklarımızda muhataplarımız Müslüman Türk ve Müslüman Kürtlerdir. Şu anda taraf olup işi idare edenlerin, yönlendirenlerin İslam’ın 'i'sinden bile ne kadar alerji duydukları ve insanları İslam'dan, Kur'an'dan ve Sünnetten uzaklaştırmak için nasıl bir gayret ve azim içinde oldukları aşikârdır. Bunlar çözümü İslam'da aramazlar. İslam’a olan düşmanlıkları ortadadır. Şamanizm'e ve Zerdüştlüğe davet edenler arasında fark yoktur. Kendilerini birer ilah olarak kabul edenlerin isimleri değişik olsa bile birbirlerinden farkları yoktur.
Son olayların değişik bir boyut kazanmasının sebebi; arka planda olanların yarı açık bir şekilde kartlarını oynamaları olmuştur.
Bazı Türk ve Kürt yetkililerin sinir savaşına dönüşen demeçleri gösteriyor ki kendi iradeleri dışında geleceklerinin hesabı yapılmayan demeçlerdi. Her birini kendisine yüzlerce hatta daha fazla bağlarla bağlayan ABD, "İstediğim zaman gündemi ısıtır, istediğim zaman soğuturum, istediğim zaman istediğim şekilde konuşturur, susturur, harekete geçirebilir ve durdurabilirim” mesajını verdi. Kürtleri Türklerle, Türkleri Kürtlerle, Arapları Farslarla korkutmaya devam edip İslam ve Müslümanlara yönelik proje ve emellerini uygulamaya koyacak zemin hazırlamaya devam ediyor.
Ya Rabbi! ABD, işgalci israil, İngiltere ve avanelerinin hile, oyun ve tuzaklarını başlarına geçir.
Allah'a emanet olun.