Mümin kişi, yaratılışın bir maksadının mevcudiyetine, bunun da kulluk vazifesini yerine getirmek olduğuna inanır ve hayatını ona göre yaşama azminde olur. Aynı zamanda mümin,Allah Teala’nın hiçbir şeye ihtiyaç duymadığına da yakinen iman eder. Yani Allah kimsenin dua ve ibadetine muhtaç değildir. İbadet ve duaya ihtiyacı olan sadece biz aciz kullarız. Hiç kimsenin ibadeti Allaha bir fayda sağlamadığı gibi, isyan ve tuğyanı da ona zarar vermez.
Kulluk ve ibadet konusunda bilinmesi gereken çok önemli bir konu ise kişinin kendi ibadetiyle gururlanmaması ve başkalarına üstünlük taslamamasıdır.
Şafii fakihi Ebu İshak eş- Şirazi(v:393 h) şöyle bir olay aktarır: “Ben ve babam cezaevindeydik. Gece olunca babamla beraber teheccüt namazına kalktık. Diğer mahkumlaruyuyorlardı.
Dedim ki: “Çok yazık! Şu mahkumlardan hiç biri iki rekat namaz kılmak için kalkmadı.”
Babam buna karşı şöyle dedi: “Evladım keşke sen de kalkmasaydın. Diğer mahkumlar gibi uyuman, onlar hakkında bu tür konuşmalar yapmandan daha hayırlı olurdu. İyi bir dindar olman sana başkalarının yanlışları konusunda söz söyleme hakkını vermez. Günahkarlara öyle tepeden bakma. Kalpler yaradanın elindedir. İstediği gibi çevirebilir. Onu senin, seni de onun durumuna düşürebilir.
Allah sana kendisine ibadet için bir aşk ve şevk vermişse, bu senin üstün bir özelliğinden yahut çok ibadet yapmandan değil, Allah’ın sana olan rahmet ve acımasındandır. Olur ki her an sendeki o ibadet aşk ve azmi alınabilir. Bundan dolayı yaptığın ibadet ve iyi işlerle gururlanma. Bunun Allah’tan sana bir nimet olduğunu bil ve şükrünü arttır.
Allah’ın yolundan sapıp dalalete düşmüşleri de küçümseme. Çünkü Allah’ın sana olan rahmeti olmasaydı sen de onlar gibi olacaktın. İbadetlere devam etmenin senin şahsi bir başarın olduğuna sakın inanmayasın! Allah Teala insanların en hayırlısı olan Resulü Muhammed Mustafa aleyhisselam hakkında şöyle demiş: “Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin.”(İsra, 74)
Peygamberin hali böyle iken, ben ve sen gibiler de kim oluyoruz!!?”
Ömer b Abdulaziz, şöyle demiş: “Biz, bizden öncekilerden şunu gördük: Onlar kulluğu namaz veya oruç olarak görmüyorlardı. Başkaları hakkında ileri geri konuşmamanın hakiki bir kulluk olduğuna inanıyorlardı onlar. Gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiren kişi, eğer insanlar hakkında konuşmaktan el çekmedi, dilini korumadıysa kıyamet günü iflas edenlerden olacaktır.”
Yani ibadetlerin maksadı insanı tedavi etmek ruh ve kalp sağlığına ulaştırmaktır. Şayet ibadetlerimiz bizi ahlâki açıdan güzelleştirmiyorsa durup düşünmek gerek.
Günahkar insanlara kızmak değil acımak ve onların salahı için dua etmek gerekir. Hasta insanlara nasıl acımak gerekiyorsa öyle. Hz Şeyh Abdülkadir, ile bir sarhoşun kıssası ibret doludur:
“Şeyh Abdülkadir Geylani bir gün Bağdat'ın eski sokaklarında talebeleri ile birlikte yürürken yolun kenarında sızmış, üstü başı perişan bir sarhoş Şeyh’e dur işareti yapar ve Şeyh hazretleri selam verip durur.
Sarhoş:
-"Ey Abdülkadir, Allah kadir midir değil midir? diye sorar.
Hazreti Şeyh de gülümser ve:
- Evet, kadirdir der.
Sarhoş ikinci kez:
-- Ey Abdülkadir, Allah kadir midir değil midir? diye sorar.
Hazreti Şeyh yine gülümser ve:
- Evet, kadirdir; der.
Adam üçüncü kez sorar:
-- Ey Abdülkadir, Allah kadir midir değil midir?
Hazreti Şeyh bu sefer ağlar ve secdeye kapanır. Üç sefer Allah kadirdir, kadirdir, kadirdir der.
Sonra talebelerine o sarhoşu götürüp yıkamalarını ve ona ikram etmelerini emreder. Talebeler yapılması gerekeni yaptıktan sonra şeyhe döner ve şöyle derler:
“Sarhoşla aranızdaki diyaloğu anlamadık, onu biraz açar mısınız” derler.
Hz Şeyh(ra) şöyle der:
- Birincide bana, Allah beni affetmeye Kâdir midir değil midir, dedi; ben de kâdirdir dedim.
İkincide bana, Allah beni senin yerine koymaya kâdir midir? dedi, ben de evet, kâdirdirdedim.
Üçüncü de Allah seni benim yerime koymaya kadir midir dedi, ben de korkumdan ağladım ve kadirdir kadirdir, kadirdir dedim. Secdeye kapanıp Allah'a hidayet nimetini benden almamasını ve âfiyetini üzerime daim kılmasını niyaz ettim, dedi.
İçinde bulduğumuz durum bizi gurur ve kibre götürmesin. Bulunduğumuz makam ve mevki bizi insanları hakir görmeye sebep olmasın.
Ve şunu iyi bilelim ki: Düşmez kalkmaz tek Allah'tır. Bugün sen iyi bir durumda isen bil ki bu Allah'ın rahmetiyle hâsıl olmuştur, sen hakkettin diye değil!
Şüphesiz Müslümanlar da zaaf gösterir, yanlış yaparlar. Bazen tökezler ve çukura düşerler. Eğer bu, İslam’a ve ümmete ihanet içeren düşmanlık manasında bir zulüm değil de bir hata ve zaaf haliyse ve özellikle de şahsımıza yönelik bir durum söz konusuysa böylesi bir durumda Müslüman’a düşen şey kusuru örtmek, affetmek, kardeşine el uzatmaktır. “Bir kötülüğün cezası, onun benzeri bir kötülüktür. Kim de affeder ve düzeltirse, onun mükâfatı Allah'a aittir. Allah, zalimleri sevmez.” (Şura, 40)
Ensar’dan tevazusuyla, takvasıyla bilinen Ebu’d Derda (ra) bir gün gencin birini başka gençlerin aralarına alıp dövdüğünü görür. Bunu neden yaptıklarını sorunca, onlar büyük bir cürüm ve günah işlediğini söylerler.
Bunun üzerine Ebu’d Derda:
“Arkadaşınız bir çukura düşseydi, siz onu o halde bırakıp, ona söver ve çekip gider miydiniz? Yoksa onu o çukurdan çıkarmaya mı çalışırdınız?” diye sorar.
Gençler: “Elbette çukurdan çıkarırdık.” derler. Bunun üzerine Ebu’d Derda onlara: “İşte arkadaşınız o günahı işleyerek bir çukura düşmüştür. Ama sizler el uzatıp onu kurtaracak yerde onu dövüyor, ona sövüyorsunuz.”
İmam Gazalî(ra) kusur arama hastalığına düşenlere şu tavsiyede bulunur:
“Kardeşini kınayıp ayıplamaktan kurtulmanın yolu insanın kendi halini düşünmesidir. Sen kardeşinde bir kusur gördüğün zaman, onu suçlamadan önce kendinde her gün gördüğün ve bir türlü terk edemediğin kusurlarını düşün. Kendi nefsini ıslah edemediğin gibi, kardeşini de mazur gör. Bir kusuru ile onu kötülemeye kalkma. Kusursuz insan nerede?
Kusursuz insan arayan kimsenin, herkesi terk edip bir köşeye çekilmekten başka çaresi yoktur. Asıl aranan, insanın iyiliğinin kötülüğünden fazla olmasıdır. Kerem ve şeref sahibi mümin daima iyiliklere bakar. Tabiatı bozuk münafık ise insanlarda hep kusur arar.”