Küresel terörizmin akışına hız ve yön vererek bir korku çağı oluşturmayı başaran asrın merdudu ABD, büyük şeytan oluşunu çoğu zaman görünür kılmaktan artık çekinmiyor. Şeytanın insanları saptırma ve azdırma politikasının iki ana unsuru: korkutma ve konfor… Günümüzde de zalim ABD’nin despotça beslendiği iki ana kaynak bunlardır: Korkutmak ve satın almak. Tehdit ve rüşvet...
Korku!
Rabb-i Rahman bir hikmet, bir nimet olarak canlıları, hayatta kalmaya zorlayacak birçok reaksiyonla donatarak yaratmıştır. Bu reaksiyonların en önemlisi ve belki de en hassası korkudur. Özellikle insan için korku, yol ve yön tayini için elzemdir. Bununla birlikte insanı maddi ve manevi tehditlerden korumak ve kollamak için bu reaksiyon sürekli aktif ve dengede olmalıdır.
Korkunun hâkim olduğu bu ürkütücü çağımızda zulmün, sömürgeciliğin, terörizmin, ahlaksızlığın, deniliğin vb. korkuların doğurduğu kaygı, endişe ve bunalımlara çözüm arayışı içine giren her insanın sığınacağı yegâne liman elbette ki imandır.
Öncelikle her Müslümanın Allah’a olan kurbiyetini ve samimiyetini aktif bir şekilde inşa eden, kötülüklere ve kötülere karşı direncini ve özgüvenini artıran, iyiler ve iyiliklerle birlikte olunması gerektiğinin kararlılığını kavileştiren, hem toplumsal hem de bireysel olarak mükemmel bir oto kontrol oluşturan korku; iman ve irade sayesinde daima var olması gereken umut ile sürekli dengelenmelidir.
Korku ve umut arasında huzur, güven, asayiş… Havf ve reca. Beyne’l Havfi ve’r-Recâ…
Rabb-i Rahman’ın Celâl ve Cemâl isimlerinin tecellisi ile kalbin yani insanın kemâle erme hali… Kahır ve lütuf hamuruyla rızayı pişirmek…
Havf; isyandan/günahtan hayâ etmek, elem duymak, yani insan olmak. Reca; umutvar olmak, tatlı bir güven, huzurlu bir duruş içinde ihsanca kalabilmek, yani insan-ı kâmil olmak. Peygamber örnekliğinde…
“İçinizde Allah’ı en çok seveniniz benim, O’ndan en çok da ben korkarım.”
Rahmetli Akif’in tespiti:
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır
Yüreklerden çekilmiş farzedilsin havf-ı Yezdâ’nın
Ne irfanın kalır tesiri katiyyen ne vicdanın.
Kur’an-ı Kerim’de 124 defa “havf” kökünden gelen fiil ve isimler geçmektedir. Yarısına yakını maddi korkuları/kaygıları, diğerleri ise Allah korkusu, cehennem/azap korkusu, ahiret kaygısı, günah işleme endişesi gibi manevi korkuları/kaygıları konu edinmiştir. Haşyet, rahbe ve ittika kelimeleriyle kullanılan bu reaksiyon amaç ve nedenleriyle birlikte açıklanmaktadır.
Allah Azze ve Celle, kendi gazabından, kıyamet gününün dehşetinden, cehennem azabından, hesap kaygısından başka hiçbir korkunun Müslüman için bir reaksiyon olmaması gerektiğinden bahseder.
"Ey iman edenler, Allah'tan korkun, O'nun elçisine inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın" (Hadid, 28)
“Allah’tan, kulları içinde en çok âlimler korkar.” (Fâtır, 28)
Müslüman, diğer insanlardan (el-Ahzab, 37), düşman eline geçmekten (Taha, 77), kâfirlerin hile ve düzenlerinden (Taha, 65-68), kısaca Allah'tan başka hiçbir kimse ve nesneden (en-Nahl, 51-52) korkmaz, korkmamalıdır. Açlıktan, kesata uğrayacak ticaretten, evlatlarının geleceğinden, cihadın zor ve zahmetli oluşundan, rızık endişesinden, uluslararası çıkar politikalarından, vatanın elden gitmesinden vb. tüm maddi korkular hakiki manada imanın mahiyeti bilinmediğinden hem de şeytani birer tuzaktan başka değiller. Mal ve makam korkusu, şan ve şöhret korkusu, konfor ve rehavet korkusu, birliktelik ve enaniyet korkusu…
“Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden korkuya düşerek kavminden bir grup gençten başka kimse Musa’ya iman etmedi...” (Yunus, 83)
"Eğer mü'min iseniz onlardan korkmayın, benden korkun" (Âli İmran, 175)
Bu nedenle iman ve irade ile yok edilmeyen her maddi korku zaafa dönüşür. Tarih, insanların korku zaaflarını bir koz olarak kullanan zalim, despot, cebbar sömürgecilerle doludur. Elbette ki şeytan da bu zaafı sürekli kullanmıştır.
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur/tehdit eder...” (Bakara, 268)
Şirk kokan maddi korkuların en korkuncu ise düşmandan korkmaktır. Şeyh Şamil Hazretleri şöyle buyurmuşlardır:
“Düşmanı büyük görenler, Allah’a şirk koşan kâfirlerden/müşriklerden farksızdır.”
Müslüman korkak olamaz. O her zaman cesurdur.
Maddi korkular insanı hayal, vehim ve zanlar ile adeta esir eder. Her şeyden ve herkesten korkar olur. Bu nedenle Peygamberimiz; “Allah’ım! Korkaklıktan Sana sığınırım.” buyurmuşlardır.
“Cesaret, tehlike karşısında akıl ve zekânın, onlardan daha önce de iman ve takvanın kullanılmasıdır.”
Ehl-i İman ehl-i imkândan korkmaz. Onun için düşmanın teçhizatlı, donanımlı, kuvvetli, muktedir, hadsiz, zalim, despot oluşunun ehemmiyeti yoktur. Müslüman için mühim olan mücadele ediyor oluşudur. İman etmiştir ki Takdir-i İlahi’den ötesi olmaz.
Hz. Peygamber’in Hz. Abdullah bin Abbas’a (radiyallahu anh) söylediği şu muhteşem düsturu hayatımızın her anına derç etmeliyiz.
“İnsanların hepsi sana yardım hususunda bir araya gelseler, Allah’ın sana yazdığı şeyden başka yardımda bulunamazlar. Eğer sana zarar verme hususunda birleşseler ancak Allah’ın aleyhinde yazdığı şeyden başka bir zarar veremezler.”
Çağımızın en korkunç oluşunun asıl nedeni, ümmet korku reaksiyonunun adeta birer kölesi olmuş/yapılmış. İslam ülkelerinin sadece ABD’den korkuyor olması… Güçten, imkândan, konfordan… Yani gerçek manada iman ve irade sahibi olamaması... Büyük şeytan ABD bu korku zaafını çok etkili bir silah olarak sürekli kullanmakta... Bu şekilde hadsiz, vicdansız cürümlerini işlemeye/işletmeye devam etmektedir. Aslında ABD korkusu kalbi hastalıkların neticesidir. Ümmetin içinde bulunduğu parçalanmışlık, zulüm, kan ve gözyaşı ise bu korkunun neticesi… Ümmet bu utanç verici korkusunu ne zaman yenerse işte o zaman sadece Rabb-i Rahman’dan korkacak, yani tüm korkularından helas olacak. Bu da tüm zalimlerin bir bir alaşağı edilerek zulmün sonunu getirecektir. Yani dünya insanca yaşanabilir bir yer olacak:
“Bir kısım insanlar, mü’minlere: ‘Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman korkun, sakının onlardan!’ dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah bize yeter; O ne güzel vekildir!’ dediler.” (Al-i İmrân, 173)
Çünkü gerçek mü’minler tüm korkulardan firar edip Allah korkusuna sığınmışlardır.