“(Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin-utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar. Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler. Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.”(Şura, 37–39)
“Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz.” (Hud, 113)
“Allah zalime mehil verir. Bir de onu yakaladı mı, artık iflah olmaz.”(Buhâri, Tefsîr (11) 5; Müslim, Birr 61)
Zulüm; bir insana, bir topluluğa, bir kavme haksızlık yapmaktır. Zulüm; eziyet etmek, işkence yapmak, birinin hakkını zorla elinden almaktır, haksız yere öldürmek, dövmek, yaralamak, başkalarının mallarını gasp etmektir. Zulüm; insanların ırzlarına ve haklarına tecavüz etmektir, haram ve günaha götürmeyen insani hak ve isteklerin önünde durmaktır, engel olmaktır ve haklarını vermemektir.
Kur’an-ı Kerim’de zulüm kavramı; küfür, şirk, cehalet, nankörlük, Allah'a karşı yalan uydurma, Allah'ın hükümleriyle hükmetmeme, başkalarıyla alay etmek, iftira etmek, Allah'ın sınırlarına tecavüz etmek, kâfirleri dost edinmek, İslam ve Müslümanlarla savaşta kâfirlere arka çıkmak şeklinde belirtilmiştir. Yani zalim sadece başkalarına haksızlık ve zulmeden kimse değildir. Allah'ı tanımayan, O’na isyan eden, O’nun emir ve nehiylerine uymayan kimse de birer zalimdir ve zulüm içindedir. Başka bir tabirle; her haram ve günah içinde zulüm vardır. Allah'ın haklarına veya insanların haklarına dokunan, haklarını ihlal eden bir durum söz konusudur.
Allah'ın huzurunda hesap vereceğini düşünmeyen, dünya hayatından sonra ahiret hayatının hesabını yapmayan ve inanmayan, insanın kendi haline bırakılacağını sanan, sahip olduğu güç, kuvvet, iktidar, imkân ve nimetleri nasıl kullanacağı konusunda hesaba ve sorguya çekileceğine inanmayan fert ve toplumlar her zaman zulüm içinde olabilirler ve olurlar. Yeryüzünü zorbalık, kargaşa ve ahlaksızlıkla doldururlar.
Bunun içindir ki, peygamberlerin en büyük maksatlarından biri de insanların zulme uğramamaları ve zulüm yapmalarını engellemeye çalışmaktır. Peygamberler, onların yardımcıları, onlara iman edenler, onların takipçileri insanların ahiretlerinin ve dünyalarının saadetleri için çalışmışlar. İnsanlığı Allah'a imana, emirlerine uymaya, birbirlerine zulmetmemelerine, zulme uğramamaları için çağrıda bulunmuşlar. İmkân bulanlar bunun için düzenlerini sağlamış ve sağlamakla kendilerini mükellef kılmışlar.
Bunun yanında Kabil ile başlayıp Firavunlar, Nemrutlar, Ebu Cehiller ve yandaşları ile devam eden günümüz şer güçleri de emellerini gerçekleştirmek, menfaat ve çıkarları için kurdukları sistem ve düzenlerinin ellerinden gitmemesi için genelde insanlık âlemine özelde de Allah'a ve Resulüne inananlara ve inançlarını gereği gibi yaşamak isteyenlere zulmetmekten, baskı uygulamaktan, tahakküm altında tutmaktan (Gazze soykırımı ve katliamı gibi) geri kalmamışlar... Bu şeytan dostları, emelleri için hiçbir şeyden geri durmamış ve geri adım atmamışlar. Yukarıda tariflerini yaptığımız çerçevede zalimliklerini ortaya koyup zulmetmişler ve zulmetmeye devam ediyorlar.
Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde: “Allah zalimleri bilendir, Allah zalimleri hidayete erdirmez, Allah zalimleri sevmez, Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir, zalimler kurtuluşa ermez” diye buyrulur. Onun için güç ve kuvvet sahibi olmuş, bununla insanlara baskı ve sindirme yoluyla zulmeden zalim/zorba diktatörlere ve aynı zihniyetteki insanlara, topluluklara kimse güvenmesin, yönelmesin ve dayanmasın!
Bu kötülüğü kabul etmek, onlarla beraber gözükmek, beraber yürümek ve alkışlamak (susmak, ekonomik destek vermek) aynı suça ortak olmaya sebeptir. Bunlardan da hesaba çekilecekleri ve cezaya müstahak olacakları muhakkaktır. Ancak tövbe edip yaptıklarından vazgeçenler ve tövbelerinin gereğini yapanlar hariç!
Cenab–ı Allah zalim ve zorbalara hikmeti gereği bazen mühlet veriyorsa bu onların iyiliği için değildir. Onlara dünyada bir aşağılanma, ahirette ise büyük bir azap vardır. Ahiretteki elim azabın yanında dünyada da sonlarının hüsran olduğunu Kur’an-ı Kerim’in beyanlarından, Hz. Peygamber (aleyhisselatu vesselam) ve Allah'ın (celle celaluhu) sevdiği kulların hayat pratiğinden biliyoruz. Yani dünyada tüm insanlığa ders ve ibret olacak bazı cezaları kendi katından verir. Bazı cezaları da kâmil iman, güç ve kuvvet vererek sevdiği salih kullarının eliyle verir.
İslam; mazlumun, mağdurun(Gazze gibi), kimsesizlerin ve gariplerin yardımına koşmayı emreder. Müslümanların yeryüzünde mazlumun hakkını zalimden almak gibi bir vazifesi vardır. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)’ın ve ashabının yaptığı gibi zulüm ve istibdadı kaldırmak gibi bir sorumluluğu vardır. Müslümanlar, zalim ve zorbalardan korunmak ve zulümlerine engel olmak için sorumluluklarını yerine getirmekle mükelleftirler. Zira mümin, aziz ve kuvvetli olandır. Zillet ise, İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapanlarındır.
İslam; zulme, azgınlığa ve tecavüze müsaade etmez. Nereden, nasıl ve kimden gelirse gelsin Müslüman kişi şartlara göre öncelikle fiili olarak, olmazsa sözlü müdahale eder. Bunları da yapamazsa en azından kalbiyle buğz eder. Çünkü zulme rızanın zulüm olduğuna inanır.
İnsanlar bir zalimi görür de onun zulmüne engel olmak için bir gayret içine girmezlerse, Allah’ü Teâlâ’nın onun yüzünden onların hepsini cezalandırmasının yakın olduğu inancında olmalıdır.
Zulme uğrayan birini görüp ona yardım etmeye gücü yettiği halde yardım etmeyen kimseden Cenab–ı Allah’ın (celle celaluhu) mutlaka intikam alacağına inanır. Bunun içindir ki, Resulullah (aleyhisselatu vesselam) Mekke’de en zor ve baskı altında olduğu bir dönemde bile müşriklerin ileri gelenlerinin zulüm ve zorbalıklarına karşı çıkmış, zulme uğrayan mazlumlara yardımcı olmuş, mazlumların haklarını almaya ve onları korumaya çalışmıştır.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), kendi şahsına karşı yapılan her türlü kötülüğü hoşgörü ile karşılardı. Başkasına karşı yapılan haksızlıklara, hele de İslam’ın emir ve nehiylerine taalluk eden ihmalkârlık ve yanlışlıklara karşı tahmin edilmeyecek kadar celallenir, karşı çıkardı.
Hz. Peygamber (aleyhisselatu vesselam)’ın zulmetmekten ve zulme uğramaktan Allah'a sığındığı gibi bizler de hem kavli hem de fiili dualarımızda zalimlerden olmamak ve zalimlerin şerrinden korunmak için gayret içinde olmalıyız. Zulmetmek müminin evsafından olmadığı gibi zulme uğrayan Müslümanlara yardımcı olmayı İslami bir sorumluluk olduğu inancıyla yapacağız.
Allah'a inanmayan, O’na isyan içinde olan fert ve topluluklarda ve onların kurdukları sistemlerde mutlaka zulüm olacağı için buna karşı korunmanın yolu güçlü olmaktır, kuvvetli olmaktır, birlik olmaktır. Bunun gerekliliği ve sorumluluğu içinde hareket etmek ve kuvveti zulüm aracı olarak kullananların elinden alıp hakkın eline geçmesi için çalışmaktır.
İslam'a ve Müslümanlara zulüm içinde olan şahısları, toplulukları, devletleri(ABD, AB, işgalci İsrail gibi), kurum ve müesseseleri tanımalı, bilmeli ve birbirimize tanıtmalıyız. Aksi halde bilmeden bazı masum insanlar onların zulüm ve zorbalıklarına, ahlaksızlık ve dinsizliklerine taraf olsalar, dünya ve ahiretlerinin heba olmasına sebep olur. Zira zalime, kâfire, İslam'a ve Müslümanlara düşmanlık yapanlara yakınlık duymak, sevgi beslemek, gizli ve açık (ekonomik veya farklı) destekte bulunmak inançta nifak durumuna düşürebilir.
İnsanlarımızın İslam'dan uzaklaştırıldığı, İslam'ın ölçü olarak terk edildiği günümüzde her birimizin en yakınının bile böyle bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Birbirimizi ve ulaşabildiklerimizi böyle bir felaketten, tehlikeden kurtarmaya çalışma sorumluluğumuz vardır.
Cenab–ı Allah, bizleri haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardan eylesin! (Âmin)
Yüce Allah’a emanet olun!