İnsanlık tarihi hak ile batıl, iyi ile kötü, iman ile küfür mücadelesi ile eşdeğerdir. Bu dün öyleydi, bugün böyledir, yarın da aynı şekilde devam edecektir. İnsanlık; adalet, eşitlik, ahlak ve kardeşlik için verilen mücadelelere şahittir. Bu şahitlik, farklı coğrafyalar, diller, renkler ve tabiatlarda ölmeyen ölümsüzlük şehadetle taçlanmıştır, taçlanacaktır.
Bu taç, yeşil kuşun kursağına talip olan ve hayatlarını “Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri ayırt etmeden ve yine sabredenleri ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Al-i İmran: 142) ayeti ile “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara: 154) ayetine göre yaşayan şehitlere takılacaktır. Şehitler, dünya makam ve imkânlarını cennet karşılığında satmış, bu kutsal makama ulaşmak için her türlü eziyete göğüs germiş, hak yoldan geri dönmeyi düşünmemiş ve Allah’ın dini hâkim, adalet kaim olsun diye aşkla ileri atılmışlardır.
İmanın elde kor ateş olduğu zaman ve zeminlerde İslam uğruna çabalayan ve bu uğurda kan, ter ve gözyaşı döken örnek şahsiyetler vardır. Kimilerinin şanı diyar diyar dolaşırken kimilerinin adı dahi bilinmez, yâd edenler olmayınca.
Yeryüzünde kimi meçhuller var ki, onlar gökyüzünde de meşhurdurlar. Bu meşhur şehitler, farklı zaman, şart, zemin, cephe veya meydanlarda mücadele etmiş olsalar da aynı amaca inanmış ve bu uğurda serden geçmişlerdir.
Salih Aruri, Yahya Ayyaş ve İbrahim Kızmaz farklı zaman ve zeminlerinde bu izzetli davanın şehitlerinden üç öncü şehittir.
Direniş Komutanı Salih el-Aruri
Salih el- Aruri, adı gibi salih ve yağmuru gibi bereketli bir şehittir. Ayak bastığı yeri direniş ruhuyla canlandırmış, dokunduğu yürekleri aşka getirmiş ve bedenleri ataletten silkmiş dinamik bir dava adamıdır.
Salih el-Aruri, 1966 yılında Ramallah’ta dünyaya gelir, Batı Şeria’da büyümüş. Gençliğinin ilk demlerinde kendini kutsal Kudüs davasının içinde bulur. Gazze, Batı Şeria, Beyrut, Tahran, Türkiye, Katar ve Şam’da Filistin davasının önemli bir stratejisti ve izzetli bir lideri olarak bulunmuş ve yaşamıştır. HAMAS’ın yönetici, Kassam Tugaylarının kurucu kadrosunda yer alan Aruri, Aksa Tufanı’nın mimarlarındandır. Şeyh Ahmet Yasin, Rantisi, Salah Şahade, Muhammed Deyf, Yahya Sinvar ve Heniyye gibi Kudüs davasının siyasi ve diplomatik alanda mücahit bir lideri ve efsanevi bir komutanı Aruri “Ne şii, ne Suni, ne Arap, ne Fars” sloganını mücadelesinin merkezine koyar.
Ümmetin birliği ve kardeşliğin tesisi için Siyonistlerin korkulu rüyası olan Aruri bir yandan zaman, imkân ve kapasitesinin çok çok ötesinde yaptığı çalışmalar ile atılgan ve cevval bir kişiliğin sembolü olur. Aruri, taş ve bıçak intifadasından sonra Siyonist alçaklık ve vahşet karşısında Gazze'ye kan pompalayan silahlar, Batı Şeria'daki örgütlü direniş ve düşmana ölüm kusan tünel eylemlerinin kumandası ve mihveridir.
Ağustos 2023'te işgal başbakanı, başına 5 milyon dolar ödül konan Aruri’yi ölümle tehdit ettiğinde Aruri askeri bir üniforma, masa üzerindeki bir silah olan bir fotoğrafı servis eder ve şu sözlerle karşılık verir:
“Biz müminleriz, hayatımızı büyük saygı duyduğumuz şehitlikle sonlandırmayı umuyoruz. Siyonist rejimin şahsıma yönelik tehdidi, inançlarımı ve duruşumu değiştirmediği gibi, yolumu da bir santim bile değiştirmeyecektir."
Salih Aruri’nin yaşamı özetle işgal altındaki Filistin topraklarının kan, gözyaşı, acı, hüzün, hicret, sabır, direniş, zindan, kahramanlık ve şehadetle mezc olmuş bir hayattır. Hayatının her karesi hak, adalet, mücadele ve direniş adına birer şahitlik olan Aruri, hayatını şehitlikle en güzel şekilde tamamlar.
Şehit Salih Aruri; 2 Ocak 2024’te Lübnan’da ikametgahına düzenlenen hava saldırısında yakın mücadele arkadaşları Semir Fandi, Azzam el-Akra, Mahmud Zeki, Muhammed Başaşa, Muhammed el-Rayis ve Ahmed Hammud’la birlikte şehid edilir.
…
Efsane Komutan Yahya Ayyaş
Her şehidin hayatında kendine has bir tutumu, mücadele şekli ve hareket tarzı vardır. Yahya Ayyaş için direniş efsanesi, hayalet eylemci ve strateji dehası demek yerindedir. Siyonist kâfire umulmadık yerlerde ölüm yağdıran, en düşünülmeyen yerlerde pusu atan, tedbir ve temkin amaçlı kılıktan kılığa giren Yahya Ayyaş, 1966 yılında Filistin’in mütevazı bir köyü Rafat’ta dünyaya gelir.
30 yıllık hayata izzetli bir duruş, hafız ve muhafız bir kişilik ve destansı eylemler sığdıran Ayyaş İzzettin Kassam Birlikleri'nin istişhadi eylemler grubunun imrenilesi komutanı olur. Tek başına 340 siyonisti cehenneme postalayan ve bu sayının iki katı kadar sakat bırakan Mühendis lakaplı Yahya ibadetlerinde ihlaslı, mümin kardeşlerine karşı güvenli bir liman ve merhametli bir kucaktı. Siyonistlerin kalbine ise dinmeyen ve çıkmayan bir korkuydu.
Yahya Ayyaş’ın akıl almaz stratejileri, manevra kabiliyeti ve kendini saklama becerisi her seferinde İsrail’in hesabını bozar, uykularını kaçırtır ve yüreklerini ağzına getirir. Mücahidlerin ve direnişçilerin yiğit ve korkusuz komutanı Ayyaş, onu yakalamak için bütün kuvveti ve istihbaratı ile harekete geçen Siyonist çeteyi her seferinde alt eder.
İsrail istihbaratı onun yerini bulmak için dört bir koldan harekete geçer. Aramadıkları yer, basmadıkları köy, gözetlemedikleri kamp, girmedikleri delik, tehdit etmedikleri kişi ve kırmadık kapı bırakmazlar. Yahya Ayyaş, onlardan her zaman bir adım önde ve onlara yakın bir yerde bazen yaşlı bir Filistinli, bazen dindar bir yahudi, bazen silahlı bir yerleşimci kıyafetine bürünerek mücadelesini sürdürür.
Şehadetten önceki bir yılını yerini dolduracak yiğitler yetiştirmekle geçiren Yahya Ayyaş henüz 30 yaşının başında 5 Ocak 1996 tarihinde işbirlikçi hainlerin yardımı ile Siyonistler tarafından bir telefona yerleştirilen bomba ile şehid edilir.
…
Şehadet Öğretmeni İbrahim Kızmaz
İbrahim Hoca, olarak zihinlere yazılan ve gönüllere kazınan yiğit bir davetçi… Peygamber sevdalısı bir camianın yüreklere sevda aşılayan öğretmeni ve mümin coğrafyamızın korkusuz rehberlerinden biri…
Güzel ve aziz insan İbrahim Hoca, 1 Ocak 1956`da Batman Gercüş`te dünyaya gözlerini açar. Ergani Öğretmen Lisesi’nde Akıncı gençlik vesilesiyle İslam davasıyla tanışan İbrahim Hoca, Tepeüstü köyünde öğretmen iken kendini ilmi ve ibadi yönden olgunlaştırmaya çalışır ve bu köyde Hizbullah cemaati ile tanışır. Bu tanışıklık kısa sürede yerini yoğun bir çabaya, aktif bir davete ve imrenilesi bir örnekliğe bırakır.
Şehid İbrahim Hoca; ilim, cesaret, merhamet, güzel ahlak, tebliğ ve fedakârlık gibi yüce meziyetleri şahsında somutlaştırır. O, 1992 yılında görev yaptığı Nusaybin’de (okul önünde) hain kurşunlara hedef olup şehid olana kadar İslami hizmetini gece gündüz, yaz kış, zor kolay demeden aşk ve şevkle sürdürür.
Dört dörtlük bir dava adamı profili çizen İbrahim Hoca dost düşman herkesin hayran kaldığı biriydi. O, öğrencilerinin sadece öğretmeni değil Kur’an dersi veren seydası, şefkatle yaklaşan manevi babasıydı. Kendisi de bir yandan köy imamına Türkçe okuma yazmayı öğretirken bir yandan ondan Arapça ders alan bir talebe olur.
Gençler; dinlemeyi onunla sevdiler, okumayı onun kitapevinde onun telkinleriyle vird edindiler, davet aşkını ve mücadele şevkini ondan miras aldılar.
Şehadet, onun şehadetiyle daha aranır ve arzulanır olur.
Hayatının temelini ‘uyum, kanaat, sabır, şükür ve ibadet’ sütunlarının üzerine bina eden İbrahim Hoca bu vesileyle sevilen ve sayılan bir eş, örnek alınan bir aile reisi olur. Müslümanlara karşı şefkat ve hilm, İslam düşmanlarına karşı hiddetli ve izzetli bir tutum sergiler. Şairlik yönü olan şehidin Kürtçe yapılmış bir Hicret bant tiyatrosu ve bestelenmiş ezgi ve marşları vardır.
Ömrünün son demlerinde İbrahim Hoca, gelebilecek hain saldırılara karşı tedbirliydi ve mümkün oldukça tek başına gezmezdi. Bu sebeple bir müddet görev yaptığı okula gidemez. Rapor almak için okula gittiği 06 Ocak 1992 tarihinde okul çıkışında hain bir pusuya düşer ve sekiz kişilik ihanetin kurşunlarına hedef olur. Tek başına onlarla çatışır ve saldırganlardan birini yaralar.