“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal: 60)
Ukbe bin Amir’den (radiyallahu anh) rivayet edilmiştir. Dedi ki: Resulullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyururken işittim: “Şüphesiz Allah Teâlâ tek bir ok ile üç kişiyi cennete dahil eder; Allah’tan hayır umarak oku yapan kişi, oku atan kişi ve okçuya oku hazırlayıp veren kişi. (Ok) atın ve (ata) binin! (Ok) atmanız (ata) binmenizden bana daha çok sevimlidir. Üç şeyin dışında (helal) eğlenceden değildir; kişinin atını eğitip terbiye etmesi, ehli ile eğlenmesi ve yayı ve oku ile atış yapması. Kim ok atmayı öğrendikten sonra artık istemediği için terk ederse şüphesiz o bir nimeti terk etmiş olur (veya “o nimete karşı nankörlük etmiş olur” demiştir).” (Ebu Davud, Cihad 24)
Ayet-i kerimede Allah Teala düşmana karşı kuvvet hazırlamamızı emretmektedir. Bu kuvvetten maksat, savaşta düşmana üstünlük sağlayacak her çeşit vasıtadır. Kara, hava ve deniz kuvvetlerine ait bütün vasıta ve silahlar, kara ve demir yolları, ekonomik güç ve savaş tekniği gibi şeyler bu kuvvet mefhumuna dahildir. (Diyanet Meali)
Hadis-i şerifte ise düşman ile savaşmakta kullanılmak üzere hazırlanan silahı yapan, hazırlayan ve kullanan Müslümanların büyük sevap kazanıp cennetlik oldukları ifade edilmiştir. Ayrıca Müslümanların savaş eğitimini ihmal etmeden sürdürmelerinin ve savaşa hazır olmalarının gerekliliğine işaret edilmiştir.
Güç yettiğince kuvvet ve teçhizatla savaşa yapılan hazırlık, düşman saldırısının önlenmesi ve düşmanın korkutulması amaçlarına yöneliktir.
Ayet-i kerimede sözü edilen savaş hazırlığı ve bu yolda infakta bulunmak, hedefe ulaştıracak her türlü meşru savaş teçhizatını hazırlamanın gerekli olduğunu ifade eder. Hazırlıkta kusur etmek ya da hazırlığı ihmal etmek günahtır, vebaldir. Çünkü hazırlıkta bulunmamak Allah'ın emrine karşı gelmektir. Bu emre karşı gelmenin neticesinde, Müslümanlar ve içinde yaşadıkları belde, tehlikeyle karşı karşıya gelecek hem maddi hem de manevi zararlarla yüz yüze olacaktır. Bu gün İsrail’in pervasızlığının baş sebebi işte budur.
Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) de şöyle buyuruyor: “Dikkat edin kuvvet atıştır. Dikkat edin kuvvet atıştır. Dikkat edin kuvvet atıştır. Bilin ki, Allah size memleketin fethini müyesser kılacaktır. Bir şeye ihtiyacınız kalmayacak ve sizden biriniz (yay ve) oklarıyla oynaşmaktan aciz olmayacaktır.” (Tirmizi, Tefsir 3083)
Rivayet edilen bir başka hadiste ise şunlar yer alıyor: “Kıyamet gününe kadar atların alnında hayır yazılıdır. Sahibine onun vesilesiyle yardım olunmuştur. Kim cihad için bir at bağlar ve besler, nafakası onun üzerinde olursa, sadakasını elinde tutmayıp uzatan kimse gibidir.” Hadisler, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) döneminde savaş araç-gereçlerinin önemini göstermektedir. (Et-Tefsiru’l-Hadîs)
Demek ki “nasıl olsa Allah bizim yardımcımızdır” diyerek rahat bir şekilde yatmayacağız. Gücümüz, kuvvetimiz neye yetiyorsa, nereye kadar yetiyorsa güç kuvvet hazırlığı içine gireceğiz. Eğer kâfirler bizim ulaşamayacağımız silah ve teknoloji yönünden bizden üstün şeylere sahiplerse o konuda bir hesabın içine girmeyeceğiz. Sürekli geliştirmeye çalışarak elde edebildiğimiz, imal edebildiğimiz kadarıyla bir hazırlık içinde olmaktan sorumluyuz.
Elbette biz Müslüman olduğumuz için kafirlerin bize karşı kullandıkları silahların pek çoğunu onlara karşı kullanamayız. Onların davrandığı gibi davranamayız. Bu konuda söylenmiş olan “Düşmanın silahı ile silahlanmak gerekir” meşhur sözden de meşru olanı kastedilmelidir. Yoksa düşmanda iman ve ahlak olmadığı için sınır yoktur.
Ama bizde de onlarda olmayan bir silah vardır ki o da şehadete, cennete ulaşma adına ölüme koşmaktır. Böyle güçlü bir silah hiçbir zaman kâfirlerin elinde yoktur. Unutmamalıdır ki şehadete koşan bir Mü’min karşısında durabilecek bir silah yoktur. Bir de Müslümanların birlik ve ittifakı olursa değil bir Müslümanın zulüm altında kalması, dünyanın fethi mesele değildir.
Müslümanlar böylece kendilerini eğitmelidirler. Böyle bir hazırlık içinde kâfirlerin karşısına çıkabilirsek kesinlikle o savaş bizim lehimize olacaktır. Yok, eğer sadece maddî silah gücüyle savaş kazanılmış olsaydı tüm savaşları kâfirlerin kazanmaları gerekecekti. Eğer bizler iman gücümüzü, amel gücümüzü, ahlâk gücümüzü, şehadete koşma gücümüzü takınarak ve omuz omuza vererek kâfirlerin karşısına çıkabilirsek bunların yanında Allah’ın görünen ve görünmeyen orduları olan gücümüz de devreye girecektir. Yağmur, rüzgâr ve fırtına bizim lehimizde olacak, melekler bizden yana, cesaret bizden yana, korku kâfirlerden yana olacaktır. Hatta kâfirlerin dostu şeytan bile kâfirlere korku salarak bizim lehimize dönecektir.
Evet, hazırlık içinde olacağız. Bahusus asrımızın hızlı hareket eden mekanik zırhlı araçlar, tanklar, uçaklar ve modern teknolojinin tüm imkanlarıyla hazırlıklı olacağız. Böylece Allah’ın düşmanlarını, bizim düşmanlarımızı, bir de Allah’ın bilip de bizim bilmediğimiz düşmanlarımızı yıldırma imkânını elde etmiş olacağız. Onların kalplerine korku salmış olacağız.
Öyleyse barış için kuvvetli olmak zorundayız. Mü’min hem iman yönünden hem cesaret yönünden hem de aktivitesiyle güçlü olmalıdır.
Allah’tan başka hiç kimseden korkmadığını tüm çevresine göstermelidir Müslüman.
Şunu da asla unutmayın ki! Allah yolunda savaş için ne infak eder ne harcarsanız ne ter dökerseniz ne vakit ayırırsanız o size tastamam ödenecektir ve siz bu konuda asla bir zarara uğratılmayacaksınız. Yaptıklarınızın karşılığı eksiltilmeden size ödenecektir. Siz ister farkında olun ister olmayın yaptığınız her şey Rabbiniz tarafından kayd edilecek ve değerlendirilmeye tâbi tutulacak. Bazen yaptıklarınıza on katıyla, bazen yedi yüz, bazen da sonsuz mükafatlar verilecektir. (Basairu’l Kur’an)
Rabbim bu mazlum ümmete zaferin esbabını kolaylaştırsın! Yakın bir zafer nasib eylesin! Âmîn!...