İnzar Dergisi Baş Yazı - Temmuz 2022
Yahudilerin tahrikiyle; Mekke müşriklerinin öncülüğünde hazırlanan on bin kişilik müşrik ordusu, Medine üzerine yürüyüp Peygamber Şehri’ni kuşattı. Bu hengâmeden istifade eden Beni Kureyza Yahudileri, Müslümanlarla olan anlaşmalarını bozmuştu. Münafıklar ise moral bozucu davranış ve söylemleri ile yıkıcılıklarını sürdürüyorlardı. Müslümanlar açısından bu durumun vahametini Kur’an-ı Kerim şöyle beyan ediyor: “Hani onlar hem üstünüzden hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Gözler kaymış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı…” (Ahzab, 10) Hedef; bu kez Resulullah Aleyhissalatu Vesselam ve Müslümanlara bir daha kendilerini doğrultamayacak şekilde bir darbe vurmak ve onları yok etmekti.
Bütün bu sıkıntılar içinde Cenab-ı Allah’a teslim olan, Hz. Peygamber Aleyhissalatu Vesselam’a inanan, ona itaat edip emirlerini yerine getiren Müslümanlar gerek Hendek kazma işinde gerekse de müşriklerin aralıksız taarruzlarına karşı koymada, aşk ve şevkle görevlerini yerine getiriyorlardı. Müşriklerin baskı ve taarruzlarını, Yahudilerin ve münafıkların hile ve oyunlarını boşa çıkarmak için en güzel şekilde görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlardı.
Cenab-ı Allah, bütün bu baskı ve sıkıntılar içinde, Allah’a ve Resulullah Aleyhissalatu Vesselam’a teslim olup emirlerini yerine getiren Müslümanlara neşeli ve sevinçli anlar yaşatıyor, gelecekte aziz olacaklarını Resulü’nün dilinden onlara müjde veriyordu. Yani işgal, kuşatma, baskı ve taarruzun sürdüğü, gözlerin kaydığı, yüreklerin gırtlağa dayandığı o müthiş ana rağmen, neşeli ve sevinçli günlerin geleceği müjdesi… İman edenlerin imanlarını, kalbinde hastalık olanların da nifaklarını arttıran bir müjdeydi bu.
Savunma için hendek kazanlardan ve aynı zamanda hendek kazma fikrini öneren Hz. Selman radiyallahu anh, rast geldiği bir kaya karşısında aciz kaldığını görünce, Hz. Peygamber Aleyhissalatu Vesselam: “Bırakınız ona ilk vuran ben olayım!” deyip “Bismillah” ile kayaya vuruyor. O’nun her vurmasıyla kayanın üçte biri parçalanıyor ve her kopan parçada, mü’minlerin yüreklerine sürur damıtan bir müjde veriyor:
“Allah-u Ekber! Ka’be’nin Rabbine and olsun ki Bizans sarayları göründü.”
“Allah-u Ekber! İran’ın kapıları açıldı.”
“Allah-u Ekber! Yemen’in bir şehri gözümün önüne getirildi.”
Bu tekbirler ve ardından verilen haberlerle, buraların fethedileceği müjdesini veriyordu, Allah Resulü Aleyhisselatu Vesselam.
Yine Ahzab günü Resulullah Aleyhissalatu Vesselam için büyük bir Müslüman topluluk bir araya getirilmiş, Resulullah Aleyhissalatu Vesselam: “Artık bundan sonra onlar (müşrikler) ebediyen size karşı savaşa çıkamayacaklar. Fakat siz onlara karşı savaşacaksınız (üzerlerine gideceksiniz).” buyuruyordu.
İman ve hak yolunda güzel bir teslimiyet, azim ve sebatla mukavemet gösterildiği zaman; baskı, taarruz, işgal ve kuşatma altında olunsa bile, neşeli ve sevinçli anlara ve müjdeli haberlere mazhar olunabilir, olunuyor.
Bugün yine Siyonistlerin tahrik, gayret ve oyunlarıyla, ABD ve İngiltere’nin öncülüğünde, işbirlikçilerle beraber hemen hemen bütün İslam coğrafyasında, belki tarihin daha fazlasına şahit olmadığı bir işgal, kuşatma, yıkım, baskı ve taarruzlar yapılmaktadır. Müslümanları Kur’an-ı Kerim ve Sünnetten uzaklaştırma gayretleri, hiç olmadığı kadar açık-gizli, sinsi ve gaddarca planlarla ortaya konulmaktadır.
Bütün bunlara rağmen canlarını, evlatlarını, evlerini, barklarını, iş, mevki ve makamlarını kaybetme pahasına Allah’ın dini için dünyanın her tarafında kendilerini ortaya koyan Müslümanların varlığı, azim ve sebatla mücadeleleri sıkıntı içinde döktüğümüz gözyaşlarına rağmen sevinmemize ve moral bulmamıza sebep oluyor.
Bu teslimiyetin, bu fedakârlığın ve bu sabrın neticesinde güzelliklerin ve mü’minlerin razı olacağı günlerin geleceği inancıyla seviniyor ve moral buluyoruz. Bunun yanında ibadetlerimizin Allah indinde kabul olunacağı umuduyla seviniyor ve mutlu olmamız gerektiğine inanıyoruz. Bütün bu işgaller, katliamlar, yıkımlar, sıkıntı ve zorluklara rağmen Allah’a olan kulluk vazifelerimizi hakkıyla yerine getirme çabası içinde olmamız sebebiyle bir huzur ve sevinç hali yaşıyoruz. Kalbimiz buruk, gönlümüz kırık, yüreğimiz hasret dolu olsa da yaşadığımız bu huzur ve sevinçle Kurban Bayramına giriyoruz.
Bu münasebetle; tüm Müslümanların bayramlarını kutluyoruz. Özel olarak da Allah ve Resulü’nün istediği şekilde İslamî mükellefiyetlerini ve sorumluluklarını yerine getirmek için çalışan, gayret içine giren ve bundan dolayı hala zindanlarda olan kardeşlerimizin bayramlarını kutlar; kendileri için hayır kapılarının açılmasını temenni ediyoruz.
Eşleri şehid düşmüş ve çocuklarına hem analık hem babalık yapan bacıların, çocukları şehid olmuş anne ve babaların mezar başlarına gidip “İnşaallah bizlere şefaatçi olursun. Allah’ın cennetlerinde, Allah’ın huzurunda beraber oluruz. Çocuklarını hiç merak etme! Senden daha fazla olmasalar bile, en azından senin kadar onları inkârdan ve asrın çirkefliklerinden uzaklaştırıp Cenab-ı Allah’a en güzel şekilde kul olmaları için her türlü gayreti sarf ediyoruz, sarf edeceğiz” deyip dua eden bacıların, anne ve babaların bayramlarını kutluyor, anne ve babaların ellerinden öpüyoruz.
Bayram sabahı, şehid düşmüş babasının mezarına gidip Yasin okuyan, dua edip “Babacığım! Hiç merak etme. Sen şehid düştüysen senin yerine ben varım. Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın hayatını okuyorum. Onun, şehid Cafer-i Tayyar’ın ve diğer şehid çocuklarını ne kadar sevdiğini öğrenmişim. Bizler o dönemdeki şehid çocukları gibi O’nu görme şerefine ve başımızı okşama mutluluğuna sahip olamadık. Ama biliyorum ki, senin sayende, O’nun sevdiği çocuklar kafilesine girmişiz. Sana layık sana yaraşır bir evlat olmak için elimden geleni yapacağım” diyen evlatlarımızın ve yine bayram sabahı olmasa bile kendilerine ayrılan gün ve saatte cezaevinde bulunan babasının ziyaretine gidip ellerinden öpen; evindeki, okulundaki ve Kur’an kursundaki durumunu, annesiyle olan güzel ilişkilerini ve okuduklarını tatlı tatlı anlatan çocukların gözlerinden öpüyor, bayramlarını kutluyoruz.
Tutuklu olan eşini ziyaret edip; “Sen arkadaşların ile berabersin. Sıkıntılı olsa bile senin görüşüne gelebiliyoruz. Şu anda dünyanın değişik yerlerinde davaları için yakalanıp nerelere götürüldüğü ve hangi şartlarda kaldıkları bilinmeyen Müslümanlar var. Sen aramızda olmadığın için sıkıntı çekiyorsak bile, eşleri yanlarında olduğu halde durumları, bizden daha zor olan ve sıkıntı çeken insanlar mevcut. Hiç merak etme! İffetimi korumak, çocuklarımızı İslamî ahlak ve edep üzerine yetiştirmek için gayret göstereceğim. Senin ve bizlerin çektiği sıkıntılar bir gün elbette bitecek ve bu sıkıntıların karşılığı olan mükâfatı Rabbimizden alacağız inşaallah” deyip eşlerine moral veren bacılarımızın bayramlarını kutluyoruz.
Tutuklu olan oğlunu ziyaret edip; “Senin duaların bizim için yeter. Sen başkaları gibi yüz kızartıcı bir suçtan zindana girmediğin için seninle övünüyoruz. Bizler; haftada bir, ayda bir veya en azından bayramlarda ziyaretine geliyoruz. Ama şehid olan arkadaşlarının anne ve babaları bu noktada bizim kadar bile şanslı değiller. Onlar, hasret dolu yürekleriyle, ancak çocuklarının mezarlarıyla teselli buluyorlar” deyip çocuğuna moral ve destek veren anne-babaların ellerinden öpüyor ve bayramlarını kutluyoruz.
Annesinden, babasından, amcasından, dayısından, tüm akrabalarından, toprağından, köyünden, mahallesinden, şehrinden uzak olan; sadece birkaç arkadaşıyla, dostuyla veya eşi ve çocuklarıyla baş başa kalıp hasret çeken kardeşlerimizin bayramlarını kutluyor, dualarını bekliyoruz.
Hasta olan eşinin, babasının, annesinin, kardeşinin, komşusunun, akrabasının ziyaretine gidip; “Sonbaharda rüzgârın yaprakları döktüğü gibi hastalık da günahları döker” hadisini ve sıkıntıların biteceğini hatırlatan, şifa bulmaları için onlara dua eden hastaların dualarının makbul olduğunu söyleyen, onlardan dua talebinde bulunup moral veren bacılarımızın, kardeşlerimizin ve hastalarımızın -acil şifalar temennisiyle- bayramlarını kutluyoruz.
Haram ve günaha bulaşmadan, Müslümanların çektikleri sıkıntıların da hesabını yaparak israfa kaçmadan bayram hazırlığı yapan, bu mübarek günde sıla-ı rahimi ihmal etmeyen; çevresinde bulunan mağdur, mazlum, yaşlı ve hastaları ziyaret edip büyüklerin ellerinden öpen, küçüklerin başlarını şefkatle okşayan kardeşlerimizin ve bacılarımızın bayramlarını kutluyoruz.
Mazlum, mustazaf ve musibete maruz kalmış tüm anne ve babaların, bacıların, bayramlarını tebrik ederek hem bizlere hem de dünyadaki tüm Müslümanlara dualarını esirgememelerini diliyoruz.
Cenab-ı Allah; kurbanlarımızı kendisi için kabul etsin. Kurban bayramınız mübarek olsun.
Allah’a emanet olun!
Başyazı
Başyazı