Bismillah…
Genç Bireylerin Muhafazası
Bir önceki ay girişini yaptığımız genç bireylerin muhafazası konusunu bu ay detaylandırmaya çalışacağız.
Bu konu, özü itibariyle sosyal faaliyet sahasında en önemli meseledir diyebiliriz. Eğer bir toplum gençlerini elde tutmayı başarabilirse alt edemeyeceği düşman, aşamayacağı engel kalmaz. Zira gençler hem geleceğin kurucusu hem de diğer neslin yetiştiricisidir. Bu bağlamda toplumun ıslahında en belirgin özne gençlerdir diyoruz.
Akıl sağlığı yerinde olan her Müslümanın malumudur ki; gençler her geçen gün ateizm, deizm, panenteizm, agnostisizm, materyalizm gibi felsefi akımların birer hemfikri değil savunucusu haline geliyorlar. Bu durum ciddi bir tehlikenin yanında büyük bir açığın olduğunu da gösteriyor. Toplumu analiz etme adına gençlerin bu akımına kuşbakışı baktığımızda birçok bilinçli yetişkinin gençleri bu fikirlere karşı koruyamadığını gözlemliyoruz.
Peki, gençleri bu denli inanç değerlerinden uzaklaştıran ve gençlere pozitif yönde etki bırakılmasında mâni olan etmen nedir?
Genç birey tarafından sergilenen olumsuz her tavır için fevri tepkiler vermek yerine ona sunulan ve kendince masum olan bu fikir akımlarını, gençlerin ne istediğini ve yetişkinler tarafından gençlere neyin nasıl telkin edildiğini iyi analiz etmek gerek. Olaya bu perspektiften bakıldığında şu manzara ortaya çıkıyor: Hayatının sorgulama evresinde olan genç; neyi, niçin ve kim için yapması gerektiğini bilmek istiyor. Kimi zaman bu durum onu kolaycılığa itse de henüz yaş olan ağaç misali hangi yöne meyil verilirse o yöne eğiliyor.
Dine yönelik meyil almasını isteyen ebeveyn ya da davetçiyse, genç bireye birtakım ritüellerin olduğu bir inancı anlatıyor. Aktarılan inanca göre bireyin doğuştan itibaren Yaratana bir borcu vardır. Bu borç asla ödenmez; fakat ödemek için de namaz, oruç, zekât gibi bireysel, sosyal ve iktisadi yaşamı ciddi anlamda etkileyen ibadetler yapılması gerekir. Yanı sıra genç kızlar için şartlar ne olursa olsun tesettür emri bildirilir.
Bununla birlikte tüm varlıkların Yaratan’ın mülkü olduğu, onlar üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabileceği aktarılır. Bu durum genellikle hastalık, ölüm gibi durumlarda dile getirilir. Ayrıca Yaratan’ın cehennemi olduğu ve günah işleyen her kulunu yakacağı da aktarılan bilgiler arasında. Bunun tam zıddı olarak namaz kılmanın karşılığında cenneti kazanabileceği ayrıntısı da eklenir. Bireyin iman noktasında adaptasyonunu sağlamak içinse kimi davetçi ve ebeveynler ölüm anını, azapla gelen meleklerin şekil ve şemaillerini ve kabirde yaşanması muhtemel olan her türlü azap sahnelerini aktarır. Ebeveynlerin ve davetçilerin telkinlerine örnekler daha da artırılabilir; fakat öyle sanıyorum ki bu kadarı yeterlidir.
Gençlerin kapılıp sürüklendiği, ebeveyn ve davetçilerin gençleri koruyamadığı fikir akımlarına gelecek olursak: Yaşam boyu uygulanması gereken ritüellerin olmadığı, dolayısıyla “özgür” olunan; öldükten sonra da hesap vermek zorunda olunmayan; bir Yaratıcı’nın var olup kullarına karışmadığı, onları kendi hallerine bıraktığı birtakım fikir ve inançlar… ya da evrenin kendi kendine oluştuğunu savunan, insanın yaratıcısının anne ve babasının olduğu inançlar…
Tabloya bu şekliyle bakınca hatanın nerede olduğu belirginleşiyor gibi. Biz yine de sorunu dillendirip çözümü askıda bırakmayalım ve çözüm önerimizi sunalım.
Yukarıda belirttiğimiz gibi genç birey; neyi, niçin ve kimin için yaptığını bilmek ister. Esasen kilit nokta bu cümledir. Günlük hayatı kolaylaştıran bir cihazı kullanırken genellikle şu söylenir: Bunu üretenden Allah razı olsun… Bugün kullanılan ampulü icat eden Edison’a duyulan bu minnet duygusu, o kişinin yaptığı faydalı işin karşılığı olarak kendiliğinden oluşmaktadır. Yanı sıra Edison’ın ampulü icat ettiğini bilmeyen bir kişiye telkinlerle, zorlayarak, korkutarak teşekkür ettirilse bile, saygı ve sevgi bağı kurulamaz. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi genç bireye Allah sevgisi, korkusu, Allah’a karşı itaati Allah’ın cehennemiyle, azap melekleriyle, kabir azabıyla sağlanamaz.
Günümüz dünyasının menfaate dayalı ilişkiler yumağının ürünü gibi sürekli dillendirilen “namaz kılarsan cennet var” türü yaklaşımlar, taze dimağı daima menfaatçiliğe itecektir. Tüm bunlardan bahsedilmemesi gerektiğini savunmuyoruz; fakat empoze edilen fikir ve ahlakın ne korkutarak ne de menfaate dayalı olmaması gerektiğini ifade ediyoruz.
Buraya kadar yazdıklarımızı bir kenara bırakıp genç bireylerin muhafazası için yapılabilecek en verimli işten bahsedelim: Allah’ı görünür kılmak.
Gençlerin belki de inanç noktasında inkâra yöneldikleri ve ebeveyn ile davetçilerin acze düştükleri en bariz özellik, Allah’ı görememek ve gösterememektir. Yaratılan evrende genç, Allah’ı göremeyince gözüyle gördüğünün ve ona sunulan nimetlerin ilah olduğunu sanabiliyor. Çocuğu birçok güçlükle karnında taşıyan ve dünyaya gelmesine vesile olan kadını gözüyle gördüğü için yarı tanrı olarak kabul ediyor ya da bir sanatçının ortaya koyduğu esere bakarak sanatçıya, Yaratan’a duyulan hayranlığı duyabiliyor. Hz. Musa’nın (aleyhisselam) kavmine put yapıp onlara görünür bir ilah sunan Samiri örneğinde olduğu gibi, gençlerin önüne her gün görünür tanrılar konuluyor.
Tam da bu noktada bireyin gözünde Allah’ı görünür kılmak gerek. Evrenin yaratılışındaki muazzam incelikleri, devasa cisimlerin şans eseri bu kadar dengede duramayacağını, Dünya’daki yaşam koşullarının nasıl böyle ölçülü olabildiği konuları gence sunularak, Allah’ı onun gözünde görünür kılmalı. Aynı şekilde annenin vesile olduğu bu mucizevi olayda bebeğin anne karnındaki yaşam koşullarının detayları, konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de yer alan ayetler ışında Allah’ü Teâlâ manen görünür kılınmalı.
Allah’ı gören göz, pragmatist/menfaatçi gözden kurtulup sevgi yolunu seçiyor. Bu öyle bir denklem ki; görmek bilgiyi, bilmek sevgiyi, sevmek bağlılığı ve itaati getiriyor. Bu yüzden gençlerin ve dahi toplumun muhafazasında çözüm önerimiz: Allah’ı önce sosyal mühendis görmeli akabinde çevresine göstermeli. Selam ve dua ile…
inzar
inzar