Sözcüklerde nasıl bir anlam saklıdır? Sözcüklerin muazzam bir gücü var. Fikirleri, insan davranışlarını ve tavırlarını iletirler. Tek başına bir sözcük bile nefret, öfke, sevgi ve tutku gibi insani tepkileri ortaya çıkarmak için yeterlidir. Bir sözcük, kitleleri harekete geçirerek onları belirli tepkiler göstermeye, inşa etmeye, yok etmeye, sevindirmeye, yardım etmeye, hatta insanları birbirlerini katletmeye bile yöneltebilir.
İnzar / Çeviri Makaleler
Sözcüklerde nasıl bir anlam saklıdır? Sözcüklerin muazzam bir gücü var. Fikirleri, insan davranışlarını ve tavırlarını iletirler. Tek başına bir sözcük bile nefret, öfke, sevgi ve tutku gibi insani tepkileri ortaya çıkarmak için yeterlidir. Bir sözcük, kitleleri harekete geçirerek onları belirli tepkiler göstermeye, inşa etmeye, yok etmeye, sevindirmeye, yardım etmeye, hatta insanları birbirlerini katletmeye bile yöneltebilir. Sözler, insanları savaşarak büyük yıkımlar yapmaya bile sevk etmiştir. Antony’nin Romalılara yaptığı meşhur konuşma onları Brütüs’e karşı tavır geliştirmeye ve Sezar’ı katlederek savaşa girmelerine yol açmıştır. Politikacılar, yaptıkları konuşmayla kitlelerde istedikleri tepkileri oluşturabilmektedirler. Şöyle denmiştir; “Söz, kılıçtan keskindir”. Madalyonun öbür yanında da Kitab-ı Mukaddesin şu gizemli ifade ile başladığını belirtelim:
“Başlangıçta Tanrı vardı ve Söz de Tanrının idi” (John 1: 1)
Söz, insanın hayat bağışlayan değişim kararlarını içeren bilgilerdir. Medya kaynakları “sözcüğüne” sahip olanlar, dünyayı kontrol edebilirler. Yirminci yüzyılın ortalarından beri Batı dünyasının (Avrupa, Amerika ve Kanada) davranışlarını şekillendirerek Orta Doğuda muazzam yıkıcı sonuçları olan davranışlar sergilenmesine neden olan iki ayrı sözcük vardır; holokost ve anti-Semitizm. Üçüncü bir sözcük de boyutları artan bu tahribata sonradan eklenen “terör” sözcüğüdür.
Yahudiler, iki bin yıllık saldırgan, ahlâksız ve açgözlü tefecilik sistemleriyle, muazzam bir servete ve bunun sonucunda da muazzam bir kuvvete sahip oldular. Bu güç, karşılığı olmayan ve kâğıttan üretilen paranın basıldığı Amerikan Merkez Bankasını mülkiyet edinmiş olan Siyonistlerin kontrolü ve manipülasyonuyla dünya yüzeyindeki ülkeleri yerel bankalar, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) üzerinden sömürmeye dayalıdır.
Konuşulan ve baskıya verilen sözün gücünün çok iyi farkında olan Siyonist Yahudiler, medya pazarını; radyo istasyonlarını, gazeteleri, dergileri, yayınevlerini, televizyon kanallarını, film endüstrisini, tiyatroları, oyuncuları, müzik endüstrisini, şarkıcıları, telekomünikasyon şirketlerini ve çoğu İnternet servis sağlayıcısını satın almak için bu sahte parayı kullanmaktadırlar. Hayır işleri, bağış, hatta bariz biçimde rüşvet adı altında eğitim sistemlerini, çoğu kiliseyi, çoğu camiyi, hükümet yetkililerini, hatta başkanları bile finansal yardım adıyla kontrol etmeyi başarmaktadırlar. Bundaki amaç, nihai hedefi tüm dünyayı kontrol etmek olan Büyük İsrail’i kurmak için, jeo-stratejik öneme haiz olan yeraltı zenginliğine sahip Orta Doğuyu ele geçirme hedefini gerçekleştirmek amacıyla Siyonist sözcüklerin kitlelerin beyinlerini yıkamalarını sağlamaktır.
Holokost ve anti-Semitizm, İsrail eski Bakanlarından Shulamit Aloni’nin de açıkladığı gibi sempati oluşturmak, kitleleri manipüle etmek, muhalefeti ve karşı koyanları susturmak için kullanılan Siyonist hile yöntemleridir. Avrupa ve Amerika’da kullanılsa da, holokost daha çok Avrupa ülkelerinin hükümetlerine şantaj yaparak ve kitlelerde bir suçluluk duygusu oluşturarak sempati kazanma amacı gütmektedir. Holokost, okullarda ikinci sınıftan başlayarak eğitim müfredatına eklenen zorunlu bir ders halini aldı. Siyonistlerin holokosta dair sözlerinden hafifçe olsa bile sapan herhangi bir tarih araştırması çoğu Avrupa ülkesi için ağır para cezaları ve hapsedilmeyle sonuçlanan, cezalandırılması gereken suç kapsamına sokulmuştur.
Şunu da açıklamak gerekiyor ki holokost (İbranice’de shoah-şoah) kurbanlık olarak sunulan yakılmış bir adak olarak karşılığında Tanrının insanların dileğine rıza gösterdiği bir bağış anlamına gelmektedir. Diğer bir tabirle Tanrıya verilen bir rüşvet olarak,-bu durumda olduğu gibi-vaat edilmiş toprakları onlara vererek Yahudileri kayırması anlamına gelmektedir. Yahudilerin kendilerine karşı bir holokost uygulandığıyla ilgili ilk iddiaları, M.S 132 yılında Filistin’deki Roma işgaline karşı Yahudi Bar Koçba İsyanı dedikleri olayla ilgili olarak ileri sürdükleri holokosttur. Talmut, Romalıların 64 milyon Yahudi öğretmeni ve öğrencilerini tomarlara sararak ateşte yaktıklarını ileri sürer (Gittin 85a). O günden bugüne holokost hikâyeleri mantar gibi türedi ama bilhassa 2. Dünya Savaşı sonrası yoğunlaştı. Holokost kavramı, bir İsrail devletinin kurulabilmesi için 6 milyon Yahudi’nin yok olması gerektiğini ileri süren Torah öngörüsüne/kehanetine dayanır.
Holokost yanıltmacası, Amerika’nın önde gelen öldürücü gaz odaları uzmanı Fred Leuchter, gaz odalarının kimyasal ve teknik özellikleri uzmanı Germar Rudolf, gaz odaları mühendisliği hakkında uzman olan Walter Luftl gibi birçok uzmanın bilimsel yönden ortaya çıkarmasına ve hayatlarını kaybeden kurbanların sayısının bilimsel olarak da daha az olduğu ortaya çıkmış olsa da, hala foyası ortaya çıkmış olan 6 milyon sayısı ile anlatılmaktadır. Yahudiler, holokost bahanesiyle, bir ülkeleri olmadığı için tarih boyunca haksız biçimde eziyete uğratılmış kurbanlar olarak zihinlerimize kazınmak istediler. Filistin’i işgal edip çalmayı ve Filistinlilere karşı vahşice katliamlar yapmayı meşrulaştırmak için holokostu kullandılar.
Gerçek holokost Almanlara karşı yapıldı. 2. Dünya Savaşında, yaklaşık olarak 15 milyon Alman öldü; Almanların çoğu, Müttefiklerin Alman şehirlerine yaptıkları hava bombardımanlarında, (Hellstorm Belgeseli) öldürüldü, diğer yarısı da Eisenhower’ın en büyük açık alan toplama kampındaki hapishanelerde açlığa veya bulaşıcı hastalıklara maruz bırakılarak can verdiler. Yahudilere ait olduğu iddia edilen gaz kurbanları aslında bomba atışlarının kurbanı olan Almanlardı. Almanya’nın tümünde (holokostu çürütecek şekilde) gaz kurbanı olan tek bir Yahudi bile bulunamadı. (Yaşları 10 ile 70 arasında olan) Milyonlarca Alman kadını da vahşi grupların tecavüzüne uğradı ve öldürüldü.
Tarih bize, Yahudilerin asla kurban olmadığını ama kurbanlar edindiklerini gösterir. Soykırıma varan katliamlara burada değinmek güç ve bu uzun bir liste oluşturur. Son yüzyılda yapılan soykırımlara değinmek sanırım yeterli olacaktır. Rusya’da Bolşevik İhtilali olarak bilinen olay tarihçi Eustace Mullins tarafından The Secret Holocauts (Gizli Holokost) adıyla yeniden adlandırıldı. Aslında Yahudiler tarafından sevk ve idare edilen bu devrim ile kiliseleri yakılan ve sayısı 66 ile 100 milyonu bulan Hıristiyan Rus katledilecekti. Rusyalı soykırımcı kripto-Yahudilere, 12 Aralık 2006 tarihli İsrail’de yayın yapan Yedioth Ahronot gazetesinde Sever Plocker’in bir makalesinde de değinilecek ve şu başlık seçilecekti: “Modern zamanların en büyük katillerinin bir kısmının Yahudiler olduğunu unutmamalıyız”.
Rus asıllı kripto-Yahudilerden biri olan Lazar Kaganovich, 1932/33’de Holodomor’da (Açlık Holokostu) ölen ve içerisinde 8 milyon Ukraynalının da bulunduğu en az 20 milyon insanın katliamından sorumluydu. Bu holokostlar, Frank Britton’un “Behind Communism” (Komunizmin Ardındaki), Yuri Slezkine’in “Stalin’s Willing Executioner” (Stalin’in İstekli Cellatları), Denis Fahey’in “The Rulers of Russia” (Rusya’nın Yöneticileri) ve David Duke’ün “The Secret Behind Communism” (Komunizmin Ardında Sır) adlı kitaplarında ayrıntılı olarak ve derinlemesine anlatılmaktadır.
Türkiyeli kripto-Yahudilerden olan ……, Talat Paşa, Cavid Bey ve diğerleri de 1925 yılındaki Ermeni soykırımından sorumluydu. Christopher Jon Bjerknes’in “The Jewish Genocide of Armenian Christians” (Ermeni Hıristiyanların Yahudilerce Soykırımı) adlı geniş çaplı incelemesini okuyabilir ve bu hususla ilgili (Youtube’daki) filmi de izleyebilirsiniz.
Yahudi köle tüccarları, Atlantik okyanusundan geçerken ölen 100 milyon Afrikalının ölümünden ve aynı sayıda insanın da Batıda köleleştirilmesinden de (The Secret Relationship Between Blacks and Jews; Historical Research Dept. Nation of Islam, 1191) sorumluydu.
Yahudilerin Filistinlilere uyguladığı soykırım 1940 yılından beri devam etmektedir. Daha herhangi bir Arap ordusu savaşa girmemişken bile terörist Yahudi çeteler tarafından silahsız Filistinlilere yönelik olarak gerçekleştirilen en az 33 katliam yapılmıştır. Etnik temizlik, toprak hırsızlığı, geniş ölçekli hapsetme, açlığa mahkûm etme ve fosfor bombasıyla yakma (Gazze Şeridi), günlük hayatta katletme, kiliseleri ve camileri kasten yakma, çocuk ve reşit olmayanları öldürme gibi olaylar Filistin’de yapılan holokostu Yahudilerin dinsel olarak kutlamasıdır. Yahudilerin uyguladığı bu holokostun daha ayrıntılı anlatımları http://www.takeourworldback.com/zionistcrimes.htm adresinde mevcuttur.
Karşıtlarını susturmak ve Batının bilgisiz kamuoyunu manipüle etmek için kullanılan diğer bir sözcük de anti-Semitizm kavramıdır. Yahudiler, bizzat kendileri anti-Semitik bir halktır. Nefretleri, genel anlamda Orta Doğu’daki Sami halklarına, özelde ise Filistinlilere yönelmektedir. Yahudi İsrail devleti anti-Semitik bir ortamda döllenerek dünyaya geldi. Museviliği yalnızca bir örtü olarak kullanan Yahudi Siyonizminin kurucusu Theodore Herzl, günlüklerinin 19. Sayfasında şöyle yazar: “anti-Semitikler bizim en güvenilir arkadaşlarımızdan olacaklar ve anti-Semitik ülkeler de müttefikimiz”. Yahudiler, anti-Semitik suçları rutin olarak cesaretlendirdiler, hatta sempati kazanmak ve diğer gruplara uyguladıkları terörü meşrulaştırma adına, bir yanıltma hareketi olarak diğer Yahudilere karşı bu suçları işleyenler bile oldular.
“The Thirteenth Tribe” (Onüçüncü Kabile) adlı kitabın yazarı Yahudi asıllı Arthur Koestler ve “The Invention of Jewish People” (Yahudi Halkının İcadı) adlı kitabın yazarı İsrailli Profesör Shlomo Sandde dâhil olmak üzere, birçokları, Yahudilerin %90’ının Aşkenazi Yahudisi olduğunu, yani Yahudi olmayan ve Hazar dönmesi ve Sami olmayan bir halkın soyundan geldiğini söylerler. Bu tür iddiaları bir tarafa bırakırsak, İsrail’in herhangi bir şehrinde, örneğin Tel Aviv’de sokağa çıkıp yürürseniz farklı ülkelerden, ırklardan ve renklerden, siyahlardan, beyazlardan, sarı ırktan, Avrupalı, Amerikalı, Afrikalı, Orta Doğulu ve Hindistanlı olan ve Yeni İbranice haricinde her birinin kendi dilini de konuştuğunu görürsünüz. Yahudiler tek bir ırk ve Sami değil. Çok kültürlü ve çok ırklı Musevi bir dini gruplar.
Dünyanın farklı ülkelerinden gelen bu Yahudiler, ırkçı, üstünlük yanlısı, soykırımcı bir terörist teolojiyle intikamcı, kıskanç, emlak komisyoncusu bir tanrı inancıyla Yahudileri diğer milletler üzerine seçilmiş halk olarak gören ve bu nedenle diğerlerini köleleştirmeyi, hatta Yahudi olmayanları-Goyimleri katletmeyi ve vaat edilmiş toprakları (Filistin) göksel bir hediye olarak kendilerine sunulan bir toprak parçası olarak görme anlayışına sahipler.
Bu, Goyim karşıtı bir din. Yahudileri diğer tüm milletlere düşman yapmaktadır. Sözde kitapları olan Talmut’u ve Torah’ı okuduğumuzda bu inkâr edilemez öğretilerini görmekteyiz. Yahudiler, diğer tüm milletleri Goyim olarak kabul etmektedirler ve onlara göre diğer halklar insan sıfatında yaratılmış hayvanlardır, hayattaki tek amaçları Yahudilere hizmet etmek ve onları eğlendirmektir. Yalnızca gözlerimizi açmamız ve Goyim karşıtı nefret makaleleri yazarak nefret konuşmaları yaptığını ileri sürdükleri kâhinlerinin, hahamlarının ve politik liderlerinin sözlerine bakmalıyız.
Kendilerini Goyim’in (tanrıları tarafından verilen sahiplikle sığır) sahibi olarak gören Yahudiler dünyanın her ülkesinde emniyeti suiistimal, manipülasyon, yozlaşma ve Goyim’i 1. Ve 2. Dünya savaşlarında katletmek dahil günümüzde de devam etmekte olan savaşlarda küresel teröre kurban etmektedirler. Musevilik, Yahudilere Mısır’da Yusuf’un, Fars’ta Ester’in hikâyesinden söz ederek aldatma, baştan çıkarma gibi yöntemlerle imparatorluklara nasıl nüfuz edilmesi gerektiğinden bahsederek ülkelerin varlığını ve gücünü nasıl kendi halkının zimmetine geçirebileceklerinden, tüm muhalifleri nasıl yok edeceklerinden ve nihayetinde sürekli olarak savaşlar çıkararak imparatorlukları nasıl yok edeceklerinden söz eder. Kendi peygamberlerine (iftira ederek) Musa (Sayılar 30), İsmail (15), Eliya (Krallar 19: 40) onları soykırımcı olarak göstermekte ve İsrailli liderlerin de onları takip etmesini salık vermektedirler.
Roma İmparatorluğundan tutun bugünkü Amerika Birleşik Devletlerine kadar, kripto-Yahudiler her imparatorluğa sızdılar, paralarını kullanarak siyasi güç elde ettiler, ülkelerin varlığını çaldılar ve Goyimleri diğer Goyimlerle, kardeşi kardeşle, komşuyu komşuyla, etnik bir grubu başka bir etnik grupla, aynı dindeki bir mezhebi aynı dindeki başka bir mezheple, bir ülkeyi başka bir ülkeyle savaştırmaya ikna ettiler. Yahudiler, sonra da savaşan taraflara silah sattılar, savaşan her iki tarafa da yüksek faizlerle borç verdiler ve Goyimlerden biri diğerini öldürürken onlar da keyifle eğlenerek çıkarlarını daha da sağlamlaştırdılar.
Holokosta karşı atakta bulunmak, onu boşa çıkarmak ve etkisizleştirmek için Yahudi tüccarlarca öldürülen 100 milyon Afrikalı köleyi, Yahudi Komünizminin katlettiği 60 milyon Hıristiyan Rusyalıyı, 8 milyon Holodor kurbanını, 1,5 milyon Ermeni’yi, 15 milyon yanmış Almanı ve hala devam etmekte olan Filistinli ve Orta Doğulu katliamını gündeme getirmek elzemdir.
Anti-Semitizm söylemini de Musevi-Goyim kavramı ile etkisiz hale getirip paramparça etmek mümkündür.
Makale, Süleyman Kaylı tarafından İnzar için tercüme edilmiştir.
Dr. Elias Akleh
“Başlangıçta Tanrı vardı ve Söz de Tanrının idi” (John 1: 1)
Söz, insanın hayat bağışlayan değişim kararlarını içeren bilgilerdir. Medya kaynakları “sözcüğüne” sahip olanlar, dünyayı kontrol edebilirler. Yirminci yüzyılın ortalarından beri Batı dünyasının (Avrupa, Amerika ve Kanada) davranışlarını şekillendirerek Orta Doğuda muazzam yıkıcı sonuçları olan davranışlar sergilenmesine neden olan iki ayrı sözcük vardır; holokost ve anti-Semitizm. Üçüncü bir sözcük de boyutları artan bu tahribata sonradan eklenen “terör” sözcüğüdür.
Yahudiler, iki bin yıllık saldırgan, ahlâksız ve açgözlü tefecilik sistemleriyle, muazzam bir servete ve bunun sonucunda da muazzam bir kuvvete sahip oldular. Bu güç, karşılığı olmayan ve kâğıttan üretilen paranın basıldığı Amerikan Merkez Bankasını mülkiyet edinmiş olan Siyonistlerin kontrolü ve manipülasyonuyla dünya yüzeyindeki ülkeleri yerel bankalar, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) üzerinden sömürmeye dayalıdır.
Konuşulan ve baskıya verilen sözün gücünün çok iyi farkında olan Siyonist Yahudiler, medya pazarını; radyo istasyonlarını, gazeteleri, dergileri, yayınevlerini, televizyon kanallarını, film endüstrisini, tiyatroları, oyuncuları, müzik endüstrisini, şarkıcıları, telekomünikasyon şirketlerini ve çoğu İnternet servis sağlayıcısını satın almak için bu sahte parayı kullanmaktadırlar. Hayır işleri, bağış, hatta bariz biçimde rüşvet adı altında eğitim sistemlerini, çoğu kiliseyi, çoğu camiyi, hükümet yetkililerini, hatta başkanları bile finansal yardım adıyla kontrol etmeyi başarmaktadırlar. Bundaki amaç, nihai hedefi tüm dünyayı kontrol etmek olan Büyük İsrail’i kurmak için, jeo-stratejik öneme haiz olan yeraltı zenginliğine sahip Orta Doğuyu ele geçirme hedefini gerçekleştirmek amacıyla Siyonist sözcüklerin kitlelerin beyinlerini yıkamalarını sağlamaktır.
Holokost ve anti-Semitizm, İsrail eski Bakanlarından Shulamit Aloni’nin de açıkladığı gibi sempati oluşturmak, kitleleri manipüle etmek, muhalefeti ve karşı koyanları susturmak için kullanılan Siyonist hile yöntemleridir. Avrupa ve Amerika’da kullanılsa da, holokost daha çok Avrupa ülkelerinin hükümetlerine şantaj yaparak ve kitlelerde bir suçluluk duygusu oluşturarak sempati kazanma amacı gütmektedir. Holokost, okullarda ikinci sınıftan başlayarak eğitim müfredatına eklenen zorunlu bir ders halini aldı. Siyonistlerin holokosta dair sözlerinden hafifçe olsa bile sapan herhangi bir tarih araştırması çoğu Avrupa ülkesi için ağır para cezaları ve hapsedilmeyle sonuçlanan, cezalandırılması gereken suç kapsamına sokulmuştur.
Şunu da açıklamak gerekiyor ki holokost (İbranice’de shoah-şoah) kurbanlık olarak sunulan yakılmış bir adak olarak karşılığında Tanrının insanların dileğine rıza gösterdiği bir bağış anlamına gelmektedir. Diğer bir tabirle Tanrıya verilen bir rüşvet olarak,-bu durumda olduğu gibi-vaat edilmiş toprakları onlara vererek Yahudileri kayırması anlamına gelmektedir. Yahudilerin kendilerine karşı bir holokost uygulandığıyla ilgili ilk iddiaları, M.S 132 yılında Filistin’deki Roma işgaline karşı Yahudi Bar Koçba İsyanı dedikleri olayla ilgili olarak ileri sürdükleri holokosttur. Talmut, Romalıların 64 milyon Yahudi öğretmeni ve öğrencilerini tomarlara sararak ateşte yaktıklarını ileri sürer (Gittin 85a). O günden bugüne holokost hikâyeleri mantar gibi türedi ama bilhassa 2. Dünya Savaşı sonrası yoğunlaştı. Holokost kavramı, bir İsrail devletinin kurulabilmesi için 6 milyon Yahudi’nin yok olması gerektiğini ileri süren Torah öngörüsüne/kehanetine dayanır.
Holokost yanıltmacası, Amerika’nın önde gelen öldürücü gaz odaları uzmanı Fred Leuchter, gaz odalarının kimyasal ve teknik özellikleri uzmanı Germar Rudolf, gaz odaları mühendisliği hakkında uzman olan Walter Luftl gibi birçok uzmanın bilimsel yönden ortaya çıkarmasına ve hayatlarını kaybeden kurbanların sayısının bilimsel olarak da daha az olduğu ortaya çıkmış olsa da, hala foyası ortaya çıkmış olan 6 milyon sayısı ile anlatılmaktadır. Yahudiler, holokost bahanesiyle, bir ülkeleri olmadığı için tarih boyunca haksız biçimde eziyete uğratılmış kurbanlar olarak zihinlerimize kazınmak istediler. Filistin’i işgal edip çalmayı ve Filistinlilere karşı vahşice katliamlar yapmayı meşrulaştırmak için holokostu kullandılar.
Gerçek holokost Almanlara karşı yapıldı. 2. Dünya Savaşında, yaklaşık olarak 15 milyon Alman öldü; Almanların çoğu, Müttefiklerin Alman şehirlerine yaptıkları hava bombardımanlarında, (Hellstorm Belgeseli) öldürüldü, diğer yarısı da Eisenhower’ın en büyük açık alan toplama kampındaki hapishanelerde açlığa veya bulaşıcı hastalıklara maruz bırakılarak can verdiler. Yahudilere ait olduğu iddia edilen gaz kurbanları aslında bomba atışlarının kurbanı olan Almanlardı. Almanya’nın tümünde (holokostu çürütecek şekilde) gaz kurbanı olan tek bir Yahudi bile bulunamadı. (Yaşları 10 ile 70 arasında olan) Milyonlarca Alman kadını da vahşi grupların tecavüzüne uğradı ve öldürüldü.
Tarih bize, Yahudilerin asla kurban olmadığını ama kurbanlar edindiklerini gösterir. Soykırıma varan katliamlara burada değinmek güç ve bu uzun bir liste oluşturur. Son yüzyılda yapılan soykırımlara değinmek sanırım yeterli olacaktır. Rusya’da Bolşevik İhtilali olarak bilinen olay tarihçi Eustace Mullins tarafından The Secret Holocauts (Gizli Holokost) adıyla yeniden adlandırıldı. Aslında Yahudiler tarafından sevk ve idare edilen bu devrim ile kiliseleri yakılan ve sayısı 66 ile 100 milyonu bulan Hıristiyan Rus katledilecekti. Rusyalı soykırımcı kripto-Yahudilere, 12 Aralık 2006 tarihli İsrail’de yayın yapan Yedioth Ahronot gazetesinde Sever Plocker’in bir makalesinde de değinilecek ve şu başlık seçilecekti: “Modern zamanların en büyük katillerinin bir kısmının Yahudiler olduğunu unutmamalıyız”.
Rus asıllı kripto-Yahudilerden biri olan Lazar Kaganovich, 1932/33’de Holodomor’da (Açlık Holokostu) ölen ve içerisinde 8 milyon Ukraynalının da bulunduğu en az 20 milyon insanın katliamından sorumluydu. Bu holokostlar, Frank Britton’un “Behind Communism” (Komunizmin Ardındaki), Yuri Slezkine’in “Stalin’s Willing Executioner” (Stalin’in İstekli Cellatları), Denis Fahey’in “The Rulers of Russia” (Rusya’nın Yöneticileri) ve David Duke’ün “The Secret Behind Communism” (Komunizmin Ardında Sır) adlı kitaplarında ayrıntılı olarak ve derinlemesine anlatılmaktadır.
Türkiyeli kripto-Yahudilerden olan ……, Talat Paşa, Cavid Bey ve diğerleri de 1925 yılındaki Ermeni soykırımından sorumluydu. Christopher Jon Bjerknes’in “The Jewish Genocide of Armenian Christians” (Ermeni Hıristiyanların Yahudilerce Soykırımı) adlı geniş çaplı incelemesini okuyabilir ve bu hususla ilgili (Youtube’daki) filmi de izleyebilirsiniz.
Yahudi köle tüccarları, Atlantik okyanusundan geçerken ölen 100 milyon Afrikalının ölümünden ve aynı sayıda insanın da Batıda köleleştirilmesinden de (The Secret Relationship Between Blacks and Jews; Historical Research Dept. Nation of Islam, 1191) sorumluydu.
Yahudilerin Filistinlilere uyguladığı soykırım 1940 yılından beri devam etmektedir. Daha herhangi bir Arap ordusu savaşa girmemişken bile terörist Yahudi çeteler tarafından silahsız Filistinlilere yönelik olarak gerçekleştirilen en az 33 katliam yapılmıştır. Etnik temizlik, toprak hırsızlığı, geniş ölçekli hapsetme, açlığa mahkûm etme ve fosfor bombasıyla yakma (Gazze Şeridi), günlük hayatta katletme, kiliseleri ve camileri kasten yakma, çocuk ve reşit olmayanları öldürme gibi olaylar Filistin’de yapılan holokostu Yahudilerin dinsel olarak kutlamasıdır. Yahudilerin uyguladığı bu holokostun daha ayrıntılı anlatımları http://www.takeourworldback.com/zionistcrimes.htm adresinde mevcuttur.
Karşıtlarını susturmak ve Batının bilgisiz kamuoyunu manipüle etmek için kullanılan diğer bir sözcük de anti-Semitizm kavramıdır. Yahudiler, bizzat kendileri anti-Semitik bir halktır. Nefretleri, genel anlamda Orta Doğu’daki Sami halklarına, özelde ise Filistinlilere yönelmektedir. Yahudi İsrail devleti anti-Semitik bir ortamda döllenerek dünyaya geldi. Museviliği yalnızca bir örtü olarak kullanan Yahudi Siyonizminin kurucusu Theodore Herzl, günlüklerinin 19. Sayfasında şöyle yazar: “anti-Semitikler bizim en güvenilir arkadaşlarımızdan olacaklar ve anti-Semitik ülkeler de müttefikimiz”. Yahudiler, anti-Semitik suçları rutin olarak cesaretlendirdiler, hatta sempati kazanmak ve diğer gruplara uyguladıkları terörü meşrulaştırma adına, bir yanıltma hareketi olarak diğer Yahudilere karşı bu suçları işleyenler bile oldular.
“The Thirteenth Tribe” (Onüçüncü Kabile) adlı kitabın yazarı Yahudi asıllı Arthur Koestler ve “The Invention of Jewish People” (Yahudi Halkının İcadı) adlı kitabın yazarı İsrailli Profesör Shlomo Sandde dâhil olmak üzere, birçokları, Yahudilerin %90’ının Aşkenazi Yahudisi olduğunu, yani Yahudi olmayan ve Hazar dönmesi ve Sami olmayan bir halkın soyundan geldiğini söylerler. Bu tür iddiaları bir tarafa bırakırsak, İsrail’in herhangi bir şehrinde, örneğin Tel Aviv’de sokağa çıkıp yürürseniz farklı ülkelerden, ırklardan ve renklerden, siyahlardan, beyazlardan, sarı ırktan, Avrupalı, Amerikalı, Afrikalı, Orta Doğulu ve Hindistanlı olan ve Yeni İbranice haricinde her birinin kendi dilini de konuştuğunu görürsünüz. Yahudiler tek bir ırk ve Sami değil. Çok kültürlü ve çok ırklı Musevi bir dini gruplar.
Dünyanın farklı ülkelerinden gelen bu Yahudiler, ırkçı, üstünlük yanlısı, soykırımcı bir terörist teolojiyle intikamcı, kıskanç, emlak komisyoncusu bir tanrı inancıyla Yahudileri diğer milletler üzerine seçilmiş halk olarak gören ve bu nedenle diğerlerini köleleştirmeyi, hatta Yahudi olmayanları-Goyimleri katletmeyi ve vaat edilmiş toprakları (Filistin) göksel bir hediye olarak kendilerine sunulan bir toprak parçası olarak görme anlayışına sahipler.
Bu, Goyim karşıtı bir din. Yahudileri diğer tüm milletlere düşman yapmaktadır. Sözde kitapları olan Talmut’u ve Torah’ı okuduğumuzda bu inkâr edilemez öğretilerini görmekteyiz. Yahudiler, diğer tüm milletleri Goyim olarak kabul etmektedirler ve onlara göre diğer halklar insan sıfatında yaratılmış hayvanlardır, hayattaki tek amaçları Yahudilere hizmet etmek ve onları eğlendirmektir. Yalnızca gözlerimizi açmamız ve Goyim karşıtı nefret makaleleri yazarak nefret konuşmaları yaptığını ileri sürdükleri kâhinlerinin, hahamlarının ve politik liderlerinin sözlerine bakmalıyız.
Kendilerini Goyim’in (tanrıları tarafından verilen sahiplikle sığır) sahibi olarak gören Yahudiler dünyanın her ülkesinde emniyeti suiistimal, manipülasyon, yozlaşma ve Goyim’i 1. Ve 2. Dünya savaşlarında katletmek dahil günümüzde de devam etmekte olan savaşlarda küresel teröre kurban etmektedirler. Musevilik, Yahudilere Mısır’da Yusuf’un, Fars’ta Ester’in hikâyesinden söz ederek aldatma, baştan çıkarma gibi yöntemlerle imparatorluklara nasıl nüfuz edilmesi gerektiğinden bahsederek ülkelerin varlığını ve gücünü nasıl kendi halkının zimmetine geçirebileceklerinden, tüm muhalifleri nasıl yok edeceklerinden ve nihayetinde sürekli olarak savaşlar çıkararak imparatorlukları nasıl yok edeceklerinden söz eder. Kendi peygamberlerine (iftira ederek) Musa (Sayılar 30), İsmail (15), Eliya (Krallar 19: 40) onları soykırımcı olarak göstermekte ve İsrailli liderlerin de onları takip etmesini salık vermektedirler.
Roma İmparatorluğundan tutun bugünkü Amerika Birleşik Devletlerine kadar, kripto-Yahudiler her imparatorluğa sızdılar, paralarını kullanarak siyasi güç elde ettiler, ülkelerin varlığını çaldılar ve Goyimleri diğer Goyimlerle, kardeşi kardeşle, komşuyu komşuyla, etnik bir grubu başka bir etnik grupla, aynı dindeki bir mezhebi aynı dindeki başka bir mezheple, bir ülkeyi başka bir ülkeyle savaştırmaya ikna ettiler. Yahudiler, sonra da savaşan taraflara silah sattılar, savaşan her iki tarafa da yüksek faizlerle borç verdiler ve Goyimlerden biri diğerini öldürürken onlar da keyifle eğlenerek çıkarlarını daha da sağlamlaştırdılar.
Holokosta karşı atakta bulunmak, onu boşa çıkarmak ve etkisizleştirmek için Yahudi tüccarlarca öldürülen 100 milyon Afrikalı köleyi, Yahudi Komünizminin katlettiği 60 milyon Hıristiyan Rusyalıyı, 8 milyon Holodor kurbanını, 1,5 milyon Ermeni’yi, 15 milyon yanmış Almanı ve hala devam etmekte olan Filistinli ve Orta Doğulu katliamını gündeme getirmek elzemdir.
Anti-Semitizm söylemini de Musevi-Goyim kavramı ile etkisiz hale getirip paramparça etmek mümkündür.
Makale, Süleyman Kaylı tarafından İnzar için tercüme edilmiştir.
Dr. Elias Akleh
İnzar / Çeviri Makaleler