İnzar Dergisi İnzar Dergisi
E-dergi
Giriş Yap
İnzar Dergisi İnzar Dergisi
  • Kurumsal
    • Hakkımızda
    • Künye
    • Banka Hesapları
  • Abonelik
  • Sayılar
    • 237. SAYI
    • 239. SAYI
    • 240.SAYI
    • 241.SAYI
    • 242.SAYI
    • 247. SAYI
    • 248.SAYI
    • 253.SAYI
    • 254.SAYI
  • Konular
    • Öykü | Deneme
    • KİTAP
    • PORTRE
    • AİLE
    • EKONOMİ
    • Bilim | Sağlık | Teknoloji
    • MAKALE
    • GEZİ YAZISI
    • RÖPORTAJ
    • DENEME
    • ŞİİR
    • DİĞER YAZILAR
    • MİSAFİR YAZAR
  • Başyazı
  • Yazarlar
    • Faik Enes Demir
    • Zülküf Er
    • Özkan Yaman
    • Bildane Kurtaran
    • Hüseyin Şenlik
    • Furkan Aslan
    • Mehmet Tahir Özsoy
    • Abdullah Tanrıverdi
    • Muhammed Şakir
    • Mehmet Baran
    • Mehmet Ziya Gümüş
    • Dr. Abdulgani YILDIRIM
    • Abdullah CAN
    • M. Salih Gönül
    • Mehmet Sait Özcan
    • Nurullah Titiz
    • Mehmet Zeki Ergin
  • İletişim

Risale-i Nur`u Anlama ve İstifade Etme Üzerine Dersler - 1

2014-01-17
DİĞER YAZILAR

Paylaş

Icon

Ey Kari! "Risale-i Nur külliyatından nasıl daha fazla istifade edebilirim? Nasıl okumalı, nasıl çalışmalı ve nasıl anlayalım?" diye soruyorsun. Lillahilhamd. Benzer birçok soruyu başka kardeşlerden de almaktayız. Buna seviniyoruz. Çünkü bu, aynı zamanda Risale-i Nur ve Üstad`a olan ilgi ve alakanın da alameti sayılır.
Ey Kari!

"Risale-i Nur külliyatından nasıl daha fazla istifade edebilirim? Nasıl okumalı, nasıl çalışmalı ve nasıl anlayalım?" diye soruyorsun. Lillahilhamd. Benzer birçok soruyu başka kardeşlerden de almaktayız. Buna seviniyoruz. Çünkü bu, aynı zamanda Risale-i Nur ve Üstad`a olan ilgi ve alakanın da alameti sayılır. Gerçekten risaleler, hususen de muhtevî olduğu imanî bahisler bakımından bu ilgi ve alakayı ziyadesiyle hak etmektetir.

Risale-i Nur Külliyatı, yalnız Türkiye insanının değil, bugün dünyanın birçok ülkesinde muhtelif seviye ve tabakalarda insanların gündeminde olan -hem nazarî hem amelî yönü ile- aksiyoner bir eserdir. Ne kadar haberdarız bilmiyorum; ama yüzlerle ifade edebileceğimiz araştırma ve incelemeye konu olmaktadır. Birçok hareket, cemaat ve hatta partinin stratejisine, politika, siyaset ve umumî vizyon belirlemesine ilham dayanağı olmakta, yol yordam gösterip ufuk açmaktadır. Binaenaleyh Risale-i Nur Külliyatı, eğitimden iktisada, siyasi ve kültürel tercihlerden sosyal aktivitelere, din, ilim, amel ve ahlakî prensiplere kadar birçok açıdan -dünden daha fazla- ilgi odağı olma pozisyonunu korumaktadır.

Bugün iyice ortaya çıkmıştır ki, insanlar, mezhep ve meşreplerine, dinî veya siyasî dünya görüşlerine ya da sonu gelmeyen muhtelif ihtiyaçlarına göre Üstad’a ve fikirlerine yaklaşmakta, bu açıdan faydalanma yollarını aramaktadırlar. Bu, beraberinde risk taşıyan bir faydalanma arayışıdır. Çünkü maksatların çokluğu ve çeşitliliği nisbetinde yollar zuhur eder. Bu cümleden olmak üzere, iyi niyetle yaklaşanı olduğu gibi, istismarcı bir niyet ve anlayışla yaklaşanı da olur ve vardır. Bugün piyasada Risale-i Nur`un te`lif maksadıyla uyuşmayan birçok yaklaşımın varlığından haberdarız. Üstad`ın fikrî bütünlüğüyle kavgalı olmasına rağmen Üstad`dan ve Risale-i Nur`danmış gibi hareket halinde olan bazı eğilimleri biliyoruz. Bu yönde öteden beri sistemin yapageldiği teşvikli girişimlerin de farkındayız. Ve daha fazlasına da...

Fakat biz bunları garipsemiyoruz. Risale-i Nur gibi umuma mal olmuş kapsamlı bir eser için bu gibi şaz ve yer yer art niyetli eğilimlerin ortaya çıkmasını normal buluyoruz. Güneşin fıtratındaki güzelliklerden fıtratı selim olanlar istifade ettikleri gibi fıtratı bozulmuş mahlûklar da bir "hîn"e kadar istifade edebilirler; fakat bu istifadenin netice ve meyveleri kesinlikle farklı farklıdır. Hâsılı, art niyetlilerin girişimlerini akim bırakmanın tek yolu, Risale-i Nur`u doğru anlamak, kavramak ve içindeki imanî hakikatleri yaşamaktan geçer.

Gelinen nokta itibariyle anlıyoruz ki bu işe daha fazla yoğunlaşmalı ve daha fazla mesai harcamalıyız. Ona hakkıyla yoğunlaştığımızda çabamızın boşa gitmediğini göreceğiz. Sahip olduğumuz potansiyel, risaleleri hakkıyla ve samimiyetle anlama ve tatbik etme enerji kabiliyetine sahip bir potansiyeldir. Bu nedenle, öne sürebileceğimiz herhangi bir mazeretimizin olduğunu düşünmüyorum. Tamam, çabamız var; ama âcizane ben daha yoğun bir çabadan söz etmekteyim. Unutmayalım ki, Said ve Hüseynlerin misyonlarını taşıma bakımından bu işle alakalı söz ve sorumluluklarımız bulunmaktadır.

Dolayısıyla, Nursî fikriyatının mayası ve meyvesi olan risalelerdeki imanî, irfanî ve ahlakî prensip ve düsturlardan en fazla insanlarımız ve hususen de camiamız faydalanmalıdır. Sözgelimi, tahkikî imanın sağlam düsturlarını ders veren Sözler`i etkin bir şekilde yaygınlaştırıp etkinleştirebiliriz. Mesnevi-i Nuriye tam irfanî bir derstir. Yine içinde bulunduğumuz merhalenin ruhuna uygun hizmette etkili olabilecek birçok plan, proje ve sair hizmet düsturlarını Risale-i Nur metinlerinden süzerek pratize etmemiz mümkündür. Kesinlikle gecikmiş değiliz. İmkânlar bakımından her hâlükârda çok daha iyi bir noktadayız. Özellikle, iman ve takva timsali genç nesilden heyetler, ekipler, kabiliyetler teşkil etmek ve bunları davet-tebliğ-irşad sahasında aktif hale getirmek gerekir. Nitekim Üstad`ı tanıma ve Risale-i Nur`u anlama ve istifadeye yönelik sorular da en fazla bu kesimden gelmektedir.

Söz uzasın istemiyorum. Anlaşılacağı üzere sohbetimizin birinci dereceden muhattabı Risale-i Nur`la yeni tanışmış ve sonra bu tanışmasını okuma, anlama ve kavrama ile beraber elle tutulur belli bir seviyeye çıkarmış genç ve dinamik kardeşlerimizdir. Okursanız, Üstad`ın üçüncü Said Dönemindeki muhataplarının da gençler olduğunu göreceksiniz. Cemaatsel tüm hizmet ve vazifelerde onları ön saflarda koşuştururlarken bulacaksınız. Lillahilhamd. Camiamızda da aynı durum söz konusudur. Hemen her alanda genç ve dinamik ruhlu kardeşlerimiz vardır. Bu vesileyle selamlarımı gönderiyor, onları takdir ve tebrik ediyorum. Birincisi bu.

İkincisi, ele aldığımız mevzuyu kısmen de olsa geniş bir çerçeveden yola çıkarak ele almayı düşünüyoruz. Bu ise, derginin yalnızca bu sayısını değil, bundan sonraki sayılarını da takip etmemizi gerektirir. Ta ki konu bütünlüğüne vakıf olup onu muhafaza edebilelim. Her ne kadar asıl muhataplar gençlerdir dediysek de, gerçek olan sohbetimizin umuma açık olacağıdır. Herkes bu sohbet halkasına katılabilecek ve katkı da bulunabilecektir.

Şimdi, yukarıdaki sorularla birlikte genelde merak edilip sorulan daha başka bazı soruları da göz önünde bulundurmak suretiyle maddeler halinde anlatacağımız konumuza geçebiliriz:

BİRİNCİ DERS

1-Her şeyden evvel, mütalaa edeceğimiz herhangi bir eserin, konusu, niteliği ne olursa olsun, en başta müellifini, ustasını, mimar ve sanatkârını tanıyıp bilmemiz gerekir. Bu eser, fikrî bir akım olabileceği gibi, felsefî bir ekol veya toplumsal bir hareket ya da bir düşünce sistemi de olabilir. Hangisi olursa olsun öncelikle mimar ve sanatkârını bilmemiz lâzım.

Bu usul kaidesine binaen diyoruz ki; Risale-i Nur fikriyatının doğru bir şekilde bilinmesi, anlaşılması ve hakkıyla istifade edilmesi için, öncelikle ve ilk iş olarak Üstad`ın hayat ve mücadelesinin bütün yönleriyle araştırılıp bilinmesi lâzım. Mesela: Üstad`ın yaşadığı dönem ve o dönemde carî olan hâkim anlayış ve şartları; toplamsal yapı ve bu yapıda etkin olan dinî, siyasî ve sosyal öğeleri; eski Said, Yeni Said ve Üçüncü Said kavramlarını; Üstad`ın mücadele tarz ve anlayışını, halkın çağrısına nasıl cevap verdiğini; devletin tepkisini; maruz kaldığı sıkıntılar ve bu sıkıntılara rağmen direnişini ve daha başka detayları bütün yönleriyle bilmemiz lazım.

Doğrusu, 1970`li, 1980`li yıllarda Üstad`ı bütün yönleriyle bize tanıtacak çalışmaları piyasada bulmak zordu. Sadece Tarihçe-i Hayat vardı dense yeridir... Devletin resmi politikası gereği Üstad ve Risale-i Nur etrafındaki olumsuz propagandaların etkisi ve daha başka bazı sıkıntılar nedeniyle de hem Üstad`ı tanımaya yönelik hem de Risale-i Nurları anlamaya yönelik ciddi engeller ve mahrumiyetler bulunmaktaydı. Fakat artık zaman değişmiştir... Konumuzla ilgili onlarca derleme, araştırma ve te`lif eserleri piyasada bulmak mümkündür. Hem muvafık cepheden hem de muhalif ve muarız cepheden birçok kalem çalışmakta ve birçok değişik eser ortaya konulmaktadır.

Sözün özü: Risale-i Nur`dan hakkıyla istifadenin yolu, Üstad`ı, mücadelesini ve fikri bütünlüğünü bilmenin tam ortasından geçmektedir. Aslında "Risale-i Nur`u anlamak" yerine "Bediüzzaman`ı anlamak" ifadesini kullanırsak yanlış yapmış olmayız. Üstad, söylediğini uygulayan ve dolayısıyla risalelerdeki imanî hakikatleri kemal mertebede yaşayan, bunun için de hayatını ve ömrünü ortaya koymuş olan büyük bir şahsiyettir. Risaleleri anlamamız için onu bilmemiz şart...

2-Fakat burada bir sıkıntıdan söz etmemiz yerinde olacak. İstifade etmek üzere Üstad`ın hayatını, fikirlerini ve mücadelesini tahkike çalışırken bu sahada yazılmış birçok eserle karşılaşacağız. Değişik maksatlarla yazılmış eserler de mevcuttur. Kabul ki, her bir eser, bir noktaya kadar, bazen de noktanın sonuna kadar kendi müellifinin meşrebinden, mezhebinden, huy, karakter ve eğilim gösterdiği siyasî dünya görüşü ile daha başka hususiyetlerinden izler taşır, taşımaktadır. Müellifin, kendisini bundan kurtarması zor... Bu da yer yer yanlışla doğrunun birbirine karışmasına neden olabilmekte, bazen de işin içine artniyetli maksatlar karışır. Sözgelimi, Üstad`ın Osmanlı Döneminde Bitlis Hadisesiyle ilgili sarf ettiği sözlerin Cumhuriyet Döneminde Şeyh Said kıyamı ile ilgiliymiş gibi aktarılıp propaganda edilmesi. Üstad`ın "Kürtçü"lüğü veya "Seyyid"liği ya da daha başka hususlar hep ihtiyatla ve dikkatle yaklaşılması gereken hususlardır. Bu gibi durumlara gerekli hassasiyet gösterilmediğinden, nice doğrular vardır ki, kötü niyet ve şaşı bakışın kurbanı olup perdelere sarınıp gitmiştir. Takipçilerinde ortaya çıkan taassubiyetin de doğru ile yanlışın karışmasında -bilerek veya bilmeyerek- katkısı vardır. Dolayısıyla bu alanda okuma ve araştırma yaparken azamî derecede dikkat göstermeli ve kesinlikle ayıklayıcı ve seçici olmalıyız. Üstad`dan aktardığımız şu sözler meramımızı ifade etmek bakımından önemsenmelidir: "Şu zamanda, kizb ve sıdk`ın ortasındaki mesafe o kadar kısalmış ki, adeta omuz omuza vermişler. Sıdktan yalana (geçmek) pek kolay gidiliyor. Hatta siyaset propagandası vasıtasıyla, yalancılık doğruluğa tercih ediliyor"1

Ne yazık ki bugün bu tesbitin en doruk noktasını yaşıyoruz. Öyle ki, sıdk ve kizb arasındaki mesafenin kısalmışlığı artık toplumsal bir hastalığa dönüşmüş durumda. İçinde yaşadığımız bu toplumun birçok sahasında bu marazla karşılaşıyoruz. Birisi de işte ilgilendiğimiz bu sahadır. Bu konuyla, ehil olan ve olmayan pek çok kimse ilgileniyor. "Şu halde ne yapmalıyız" diye sorabilirsiniz. Söyleyeceğimiz şey; ayıklayıcı ve seçici olmalıyız...

3-Hem Üstad`ı hem de eserlerini tanıyıp istifade etme bakımından elimizde bir ‘mihenk taşı’nın olması şarttır. Üstad`dan okuyalım:

"Hiç bir müfsid `Ben müfsidim` demez. Daima suret-i haktan görünür yahut batılı hak görür. Evet, kimse demez `Ayranım ekşidir` fakat siz mehakke (miheng) vurmadan almayınız! Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise, her sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz! İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın; mihenge vurunuz; eğer altın çıktıysa kalpte saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız; bana reddediniz, gönderiniz!..."2

Bir müfsid bozgunculuk yaparken bozgunculuk yaptığını asla kabul etmez. Ne yaparsa "hak" adına yapar veya batılı hak görerek yapar. Yani yaptığının hak olduğuna inanarak yapar. O kendini böyle görür, böyle savunur ve konumlandırır. Piyasaya bakarsanız; ticaretten siyasete, kültür ve sanattan sosyal etkinliklere ve daha başka birçok toplumsal projelere varıncaya kadar, bu karakter ve anlayışa sahip nicelerini görürsünüz. Kimse iddia ettiği bir "doğru"sunun yanlış olduğunu kabul etmez; ederse, o zaman savunmasının bir manası kalmaz. Kimse demez "Ayranım türş`dur" sözü bu gerçeği açıklar. Böyle olunca asîl bir ölçüyü ele alıp takibatımızı onun üzerinden yapmamız artık kaçınılmaz olur. Bunun için Üstad "mihenge vurmadan almayınız!" diyor. Bir Müslümanın ölçüsü, yani mihengi ise, elbette Kur`an ve sünnettir. Kim veya kimlerden gelirse gelsin; duyduğumuz bir söz, okuduğumuz bir eser veya şahid olduğumuz bir eylem, bir program ve proje... eğer Kur`an ve Sünnete dayanıyorsa, bu ikisinin ruhundan, huyundan ve suyundan ise, bu iklimden, bu kaynaktan beslenmişse kabul ve makbulümüzdür. Değilse, değil... Üstad da altını çiziyor: "Benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zannedip almayınız!"

Hasılı: Hakikati bulmak veya hakikatin semasına uruc (yükselmek) etmek için okuma ve araştırmaya girişirken bu "miheng taşı"nın daima yanımızda ve elimizin altında bulunması lazımdır.

1-Sözler, 786, Yeni Asya
2 -Münazarat, RNK, 1940, Nesil

Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Ocak 2014 (112. Sayı)
 

 


Muhammed Şakir

Paylaş

Son Eklenenler

2023-11-23 DİĞER YAZILAR

KUDÜS MESELESİ IRKİ DEĞİL AKİDEVİDİR

[...]
2023-11-22 DİĞER YAZILAR

KUDÜS DAVASI ALELADE BİR DAVA DEĞİLDİR

[...]
2023-09-22 DİĞER YAZILAR

Şeytan’ın Saptırma Hırsı

[...]
İnzar Dergisi

Aylık İlim ve Kültür Dergisi

Menü
  • Kurumsal
  • Abonelik
  • Sayılar
  • Konular
  • Başyazı
  • Yazarlar
  • İletişim
Konular
  • MAKALE
  • DENEME
  • ŞİİR
  • DİĞER YAZILAR
  • MİSAFİR YAZAR
İletişim
  • Göztepe Mah. Mahmutbey Cad. İstoç Oto Ticaret Merkezi 3. Cadde N Blok No:6/103 Bağcılar/İstanbul
  • (0212) 562 60 06
  • inzardergisi@inzardergisi.com

© Tüm Hakları Saklıdır | İNS AJANS