Birbirine düşman iki kutbun ya da muarız iki hareketin veya dünya görüşleri birbirine zıt iki kimsenin bir meseleyle alâkalı söylem ve yaklaşımları kimi zaman şaşırtıcı bir biçimde örtüşebilir.
Muhammed Şakir
1
Birbirine düşman iki kutbun ya da muarız iki hareketin veya dünya görüşleri birbirine zıt iki kimsenin bir meseleyle alâkalı söylem ve yaklaşımları kimi zaman şaşırtıcı bir biçimde örtüşebilir. Bu, aynı zaman ve mekânda olabileceği gibi farklı zaman ve mekânlarda da olabilir, mümkündür. Öyle ya da böyle, fark etmez, ama bu örtüşmenin, amaçlarının da aynı olduğunu göstermez. Onun için söylemiş de değiller zaten. Bunun örneklerine birçok yerde ve hadisede rastlamak mümkün, ama daha çok siyasi fikir, hareket ve hadiselerde rastlanır. Daha çok bunlarda rastlanması üzerinde düşünecek kadar mühim bir mesele(mi?)dir…
2
İslami tebliğ, İslami hareketlilik, İslami canlılık ve faaliyetler söz konusu olduğunda kırmızı görmüş boğaya dönüşen şeytanî odakların eninde-sonunda sinip yok olacaklarına dair herhangi bir şüphe yok ise de daimi sürecek bir teyakkuz halinde olmak, mü’minlerin en mühim virtleri arasında olmalı. Enfal 60. ve Nisa 102. Ayet-i Kerimeleri başta olmak üzere Kur’an ve sünnetle sabit ilgili nasslara başvurulabilir… Fitne, fesad ve akıl ile hayalı zorlayan şeytanlıklar bugün dünden daha tesirli ve daha geniş bir sahada faaliyettedir. Aktif, organizeli ve netice alınır bir teyakkuz farz…
3
“Yunus’un kavminden başka, keşke (azabı görmeden) iman edip, imanı kendisine fayda veren bir tek memleket halkı olsaydı! (Yunus’un kavmi) iman edince, dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) rezillik azabını onlardan uzaklaştırmış ve onları belli bir zamana kadar yararlandırmıştık. 10/98
Nedense 15 Temmuz darbe girişimi bana bu Ayet-i Kerime’yi hatırlattı. Allah muhafaza şayet o mel’un ve menhus girişim başarıya ulaşsaydı şimdi durum menfi anlamda çok farklı olacaktı. Fakat pek merhametli Rabbimiz bize acıdı ve düşmanlarımıza izin vermedi. Böylelikle bize de adeta yeniden bir ömür bahşetti. Bu yüzden diyorum ki bundan sonraki hayatımız artık bize ait olmaması gerekir. Çünkü o gitmek üzere olan bir hayatı yeniden bahşetti ve ehl-i imana büyük bir nimet ihsan etti. Dolayısıyla Allah için, O’nun yolunda ve O’nun dini uğrunda kendimizi bir kez daha gözden geçirmek ve bir kez daha kendimizi yeni baştan programlamalıyız, tâki Yunus’un kavmi gibi imanımız bize fayda versin…
4
Kendisiyle sulh halini yaşayamayan birinin dışındaki biriyle sulhu tahakkuk ettirmesi sıkıntılı bir durumdur. (Bu, insanların ıslahı için ortaya çıkmış hareketler için de geçerlidir.) Zira iç dünyasında çatışma yaşayan birinin dış dünyayla kuracağı sulh girişimi neticesiz kalmaya mahkûmdur. Bu durumdaki biri, iç dünyasındaki asayişi kontrol ettiği oranda dış dünyayla sağlıklı bir bağ kurabilir belki… Değilse, kişinin öz kişiliğinden kaçıp kurtulmasına yorumlanabilir. Hâsılı: Kendi iç sulhunu beceremeyen kimsenin dışındakilerle kuracağı sulhun neticesiz kalması meselesi, aslında söz konusu kişinin samimi bir sulhu istemesinden ziyade kendi iç çatışmalarından bunalarak kaçmasından dolayıdır. Samimi olmakla beraber kendi iç dünyasındaki çelişkilerden arınmamış olanlarında dış dünyayla benzer sıkıntılar yaşadıkları gözlemlenmiştir.
5
İstisna var, biliyorum; ama ne yazık ki insan ekseriyetle hayatını sunî bir şekilde noktalıyor. Bir türlü aslı gibi duramıyor. Doğarken taşıdığı selim fıtratını hayatın inişli-çıkışlı iş ve ilişkileri arasında perdeleyip gidiyor. Vakit ayırıp kendi gerçeğimiz üzerinde tefekkür edersek bu koca zaafımızı tespit etmemiz zor olmayacaktır. Şeriatî, zindan ve sekerat anlarını istisnadan sayar. Aliya da “gerçek trajedi anlarında insanın rol yapmasına mahal yoktur” der. Deprem, savaş, sel gibi toplumları derinden etkileyen hadiselerde insanın kedisine ait rolsüz tarafını görmek mümkün olabilir.
6
Bu gezegen üzerindeki hayatımız mutlak saadeti yaşamaya elverişli yaratılmamış, bunu net olarak görmek mümkün. En mesut bilinen bir insan dahi bu saadetli anını ne kadar koruyabilir veya ne kadar devam ettirebilir ki? Soru şöyle de sorulabilir: Gerçekten mutlak manada mes’ud insan var mı? Gözünüzden kaçmamıştır, insanın ya kendisiyle ya başkasıyla sınandığı bir ya da birden fazla tarafı vardır hep. Gerçek saadet ile gerçekmiş gibi görünen saadeti de tefrik etmek lâzımdır. Ama mutlak saadetin bulunduğu ebedi bir diyar var ve açıktır ki ruh o tarafa doğru bir eğilim, bir arayış, bir yürüyüş ve yarış halindedir. Ölüm ve şehadet haberleri bunu daha belirgin kılmaktadır. Kendinize kulak kesilebilirsiniz.
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Eylül 2016 (144. Sayı)
Birbirine düşman iki kutbun ya da muarız iki hareketin veya dünya görüşleri birbirine zıt iki kimsenin bir meseleyle alâkalı söylem ve yaklaşımları kimi zaman şaşırtıcı bir biçimde örtüşebilir. Bu, aynı zaman ve mekânda olabileceği gibi farklı zaman ve mekânlarda da olabilir, mümkündür. Öyle ya da böyle, fark etmez, ama bu örtüşmenin, amaçlarının da aynı olduğunu göstermez. Onun için söylemiş de değiller zaten. Bunun örneklerine birçok yerde ve hadisede rastlamak mümkün, ama daha çok siyasi fikir, hareket ve hadiselerde rastlanır. Daha çok bunlarda rastlanması üzerinde düşünecek kadar mühim bir mesele(mi?)dir…
2
İslami tebliğ, İslami hareketlilik, İslami canlılık ve faaliyetler söz konusu olduğunda kırmızı görmüş boğaya dönüşen şeytanî odakların eninde-sonunda sinip yok olacaklarına dair herhangi bir şüphe yok ise de daimi sürecek bir teyakkuz halinde olmak, mü’minlerin en mühim virtleri arasında olmalı. Enfal 60. ve Nisa 102. Ayet-i Kerimeleri başta olmak üzere Kur’an ve sünnetle sabit ilgili nasslara başvurulabilir… Fitne, fesad ve akıl ile hayalı zorlayan şeytanlıklar bugün dünden daha tesirli ve daha geniş bir sahada faaliyettedir. Aktif, organizeli ve netice alınır bir teyakkuz farz…
3
“Yunus’un kavminden başka, keşke (azabı görmeden) iman edip, imanı kendisine fayda veren bir tek memleket halkı olsaydı! (Yunus’un kavmi) iman edince, dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) rezillik azabını onlardan uzaklaştırmış ve onları belli bir zamana kadar yararlandırmıştık. 10/98
Nedense 15 Temmuz darbe girişimi bana bu Ayet-i Kerime’yi hatırlattı. Allah muhafaza şayet o mel’un ve menhus girişim başarıya ulaşsaydı şimdi durum menfi anlamda çok farklı olacaktı. Fakat pek merhametli Rabbimiz bize acıdı ve düşmanlarımıza izin vermedi. Böylelikle bize de adeta yeniden bir ömür bahşetti. Bu yüzden diyorum ki bundan sonraki hayatımız artık bize ait olmaması gerekir. Çünkü o gitmek üzere olan bir hayatı yeniden bahşetti ve ehl-i imana büyük bir nimet ihsan etti. Dolayısıyla Allah için, O’nun yolunda ve O’nun dini uğrunda kendimizi bir kez daha gözden geçirmek ve bir kez daha kendimizi yeni baştan programlamalıyız, tâki Yunus’un kavmi gibi imanımız bize fayda versin…
4
Kendisiyle sulh halini yaşayamayan birinin dışındaki biriyle sulhu tahakkuk ettirmesi sıkıntılı bir durumdur. (Bu, insanların ıslahı için ortaya çıkmış hareketler için de geçerlidir.) Zira iç dünyasında çatışma yaşayan birinin dış dünyayla kuracağı sulh girişimi neticesiz kalmaya mahkûmdur. Bu durumdaki biri, iç dünyasındaki asayişi kontrol ettiği oranda dış dünyayla sağlıklı bir bağ kurabilir belki… Değilse, kişinin öz kişiliğinden kaçıp kurtulmasına yorumlanabilir. Hâsılı: Kendi iç sulhunu beceremeyen kimsenin dışındakilerle kuracağı sulhun neticesiz kalması meselesi, aslında söz konusu kişinin samimi bir sulhu istemesinden ziyade kendi iç çatışmalarından bunalarak kaçmasından dolayıdır. Samimi olmakla beraber kendi iç dünyasındaki çelişkilerden arınmamış olanlarında dış dünyayla benzer sıkıntılar yaşadıkları gözlemlenmiştir.
5
İstisna var, biliyorum; ama ne yazık ki insan ekseriyetle hayatını sunî bir şekilde noktalıyor. Bir türlü aslı gibi duramıyor. Doğarken taşıdığı selim fıtratını hayatın inişli-çıkışlı iş ve ilişkileri arasında perdeleyip gidiyor. Vakit ayırıp kendi gerçeğimiz üzerinde tefekkür edersek bu koca zaafımızı tespit etmemiz zor olmayacaktır. Şeriatî, zindan ve sekerat anlarını istisnadan sayar. Aliya da “gerçek trajedi anlarında insanın rol yapmasına mahal yoktur” der. Deprem, savaş, sel gibi toplumları derinden etkileyen hadiselerde insanın kedisine ait rolsüz tarafını görmek mümkün olabilir.
6
Bu gezegen üzerindeki hayatımız mutlak saadeti yaşamaya elverişli yaratılmamış, bunu net olarak görmek mümkün. En mesut bilinen bir insan dahi bu saadetli anını ne kadar koruyabilir veya ne kadar devam ettirebilir ki? Soru şöyle de sorulabilir: Gerçekten mutlak manada mes’ud insan var mı? Gözünüzden kaçmamıştır, insanın ya kendisiyle ya başkasıyla sınandığı bir ya da birden fazla tarafı vardır hep. Gerçek saadet ile gerçekmiş gibi görünen saadeti de tefrik etmek lâzımdır. Ama mutlak saadetin bulunduğu ebedi bir diyar var ve açıktır ki ruh o tarafa doğru bir eğilim, bir arayış, bir yürüyüş ve yarış halindedir. Ölüm ve şehadet haberleri bunu daha belirgin kılmaktadır. Kendinize kulak kesilebilirsiniz.
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Eylül 2016 (144. Sayı)
Muhammed Şakir