On ikinci sözü okuyanınız ya da hatırlayanınız var mı, bilmiyorum. Özellikle de ikinci ve üçüncü esasları
Üstad burada, batının kokuşmuş felsefesi ile Kur`an-ı Hakimin hikmetini karşılaştırıyor, başka bir ifadeyle batı medeniyeti diye bilinen ucubeyle İslam medeniyetini muvazene ediyor.
Muhammed Şakir
On ikinci sözü okuyanınız ya da hatırlayanınız var mı, bilmiyorum. Özellikle de ikinci ve üçüncü esasları…
Üstad burada, batının kokuşmuş felsefesi ile Kur`an-ı Hakimin hikmetini karşılaştırıyor, başka bir ifadeyle batı medeniyeti diye bilinen ucubeyle İslam medeniyetini muvazene ediyor. Aslında klasik bir muvazeneden ziyade adeta resm ediyor, fotoğrafını çıkarıp önümüze koyuyor. Bakınca batının ve batıcının zihniyetini, tıynetini ve asıl niyetini rahatlıkla görebiliyoruz, görebileceğiz…
Ben metinde geçen “felsefenin halis bir tilmizi…” ifadesini genel bağlamından koparmayarak daha özel bir anlama, Kürdistan’ın ve Kürdlerin, hususen de Müslümanların başına bela olan hdpkk çetesine uyarlamaya çalıştım. Genel anlamı zaten yerinde duruyor.. Anlayabildiğim kadarıyla birçok açıdan neredeyse tıpatıp uyuyor. Önce olduğu gibi üstadı okuyalım isterseniz:
“ - Felsefenin halis bir tilmizi, bir firavndır. Fakat menfaati için en hasis şeye ibadet eden bir firavn-u zelildir. Her menfaatli şeyi rab tanır.
- Hem o dinsiz şakird, mütemerrid ve muanniddir. Fakat bir lezzet için nihayet zilleti kabul eden miskin bir mütemerriddir. Şeytan gibi şahısların, bir menfaat-ı hasise için ayağını öpmekle zillet gösterir deni bir muanniddir.
- Hem o dinsiz şakird, cebbar bir mağrurdur. Fakat kalbinde nokta-i istinad bulmadığı için, zatında gayet acz ile aciz bir cebbar-ı hodfuruştur.
- Hem o şakird, menfaatperest hodendiştir ki gaye-i şahsiyesini bazı menfaat-ı kavmiye içinde arayan dessas bir hodgamdır.”
Şimdi kalkıp “ifadeler ağır, anlayamadık” demeyesiniz, açacağım.. Üstad burada materyalist batı felsefesinin dolayısıyla medeniyetinin hayata, insana, eşyaya ve hadiselere bakış ve yaklaşımını resmetmektedir. Batı sadece İslam’ın değil, insanlığın da düşmanıdır, hakikatinde kendisi dışında var olan her şeyin ve herkesin düşmanıdır. Onun bugün ümmet coğrafyasına karşı açmış olduğu savaş, temel ve birinci maksat olarak İslam, Kur`an medeniyetine karşı açtığı bir savaştır, bu, doğru... Ama İslam aynı zamanda insandır, hayattır, fıtrattır, selamettir. Batının vahşi ve deni medeniyeti bunu yok etmeye çabalıyor (ki bu Allah’ın izniyle mağlubiyetle sonuçlanacak bir çaba olacaktır.) batı bu savaşını ya bil fiil işgallerle ya da ümmetin içindeki bazı hainlerin eliyle yapmaktadır. İşte hdpkk gibi bazı hain çete ve gruplar da bu sinsi planın Kürdistan topraklarındaki yüzüdür, elidir, dilidir, ayağıdır, vs.
Üstad’dan yaptığımız alıntının bu hain çeteyle veya çetelerle ilişkisine gelince:
Üstad bu felsefeyi savunan veya ona uşaklık edenin firavn olduğunu söylüyor, fakat menfaati için en çirkin ve pis şeylere dahi ibadet eden zelil bir firavndır. Bu çetenin yıllardan beri ortaya koyduğu söylem ve icraatlara bakmak yeterli, tanımın tekabül ettiği yüzü görünecektir. Sonra batı ve ona uşaklık edenler hakkı, hakikati kabullenme, ona teslim olma noktasında kör bir inat içindedirler. İflah olmaz bir inatları var gibi görünür, ama basit ve değersiz bir lezzet için bunu gözden çıkaracak kadar zavallı bir inada sahiptirler. Çünkü bunlar en çirkin bir menfaat için şeytani güçlerin ayaklarını öpme zilletini gösterecek kadar alçaktırlar, inatları bu denli çürüktür. Bu klikin ülke içinde ve özellikle de ülke dışında geliştirdiği ve içine düştüğü kirli ilişki ve görüşmelere bakmak, yeterlidir… İmkan elinde iken zorba ve mağrurdur. Kürdistan’ın şehir ve kasabalarına bakalım… Ama kalbi imandan boş olduğu için bir dayanak noktası yok, bu yüzden kendini beğendirmekle, ona buna satmakla, pazarlamakla meşgul son derece zayıf ve aciz bir mağrurdur. Bir diğer karaktersizliği sadece kendini düşünmesidir. Kendisi dışında kimseyi görmez, görmek ve tanımak istemez. “Ben varım, benden başka kimse yoktur, olan da ancak benim emrim ve gölgemde olabilir..” der. Ama ondaki bu kibir her defasında onun suratsız yüzüne vurulan bir şamar olarak döner. Bir de bunların asıl davaları nefs, mide ve fercin arzularını tatmine çalışmaktır. Bu klikin özellikle de tepesindekilere bakınız, nice rezilliklerinin ortaya döküldüğünü ve hala dökülmekte olduğunu göreceksiniz. Bunların bir başka hilesi de kendi şahsi menfaatlerini halkın menfaatiymiş gibi anlatıp algı oluşturmaya çalışmalarıdır. Halkı kullanır, halkın arkasına sığınır ve halkın yaşadığı mağduriyetleri kendi çirkin emelleri için istismar ederler.
Uzatmaya gerek yok, bunlar budur…
Ama bir de hikmet-i Kur`an’ın, yani Kur`an okulu anlayışının, fikriyat ve medeniyetinin halis tilmizi, tilmizleri vardır. Ona da bakalım:
“ - Amma hikmet-i Kur`an’ın halis tilmizi ise, bir abddir. Fakat azam-ı mahlûkata da ibadete tenezzül etmez. Hem cennet gibi azam-ı menfaat olan bir şeyi gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir.
- Hem (Kur`an’ın) hakiki tilmizi, mütevazıdir, selimdir, halimdir. Fakat Fatır’ının gayrına, daire-i izni haricinde ihtiyariyle tezellüle tenezzül etmez.
- Hem fakir ve zaiftir, fakr ve zaafını bilir. Fakat onun Malik-i Kerim’i, ona iddihar ettiği uhrevi servet ile müstağnidir ve seyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavidir.
- Netice olarak yalnız livechillah, rıza-yı ilahi için amel eder, çalışır.”
Gördüğünüz gibi iki örnek arasında hiçbir benzerlik yoktur, iki ayrı dünya söz konusudur. Ötekinin aksine Kur`an’ın halis talebesi sadece bir abd, bir kuldur. Ama firavnlar, Nemrutlar da dâhil en büyük olarak bilinen yaratıklar önünde dahi ibadete, eğilmeye tenezzül etmez bir abd-i azizdir. O sadece Allah’ın abdi ve kuludur. Öteki en çirkin şeylere, menfaatlere taparken bu, cennet gibi en büyük bir ebedi menfaati bile ibadeti için gaye edinmeyi kabul etmez. Ötekinin zorba ve kibrine mukabil, Kur`an ikliminin evladı mütevazı, halim ve selimdir. Fakat Yaradanından başka, O’nun izni haricinde kendi isteğiyle hiç kimseye ve hiç bir güce karşı zilleti, boyun eğmeyi kabul etmez. Bununla birlikte İslam’ın yiğit çocuğu fakir ve zayıftır, yani fakr ve zaafını bilir, kabul eder. Ama her şeyin mutlak maliki ve nihayetsiz Kerim-cömert olan Rabbinin kendisi için biriktirip hazırladığı uhrevi servet ile müstağnidir, hiç kimseye muhtaç ve mecbur değildir. Ve Rabbinin sonsuz kudret ve azametine dayandığı için kavi ve kuvvetlidir. Netice olarak Kur`an tilmizi sadece Allah’a yönelir, O’na dayanır ve O’nun rızası için çalışıp çabalar…
Gördüğümüz gibi örnekler açık, fotoğraflar net ve saflar doğu ile batı kadar birbirinden uzaktır. Akl-ı selime sahip bir vicdanın bunu görmemesi mümkün değildir. Şu halde Kur`an’ın gölgesinde Allah’ın rızasına odaklanmış bir halde çalışan Kur`an-İslam tilmizlerine, şakidlerine, mücahid davetçilerine ne mutlu! Ve selam onlaradır…
Livechillah ve rıza-ıyı ilahi dairesinde koşuşturanlardan olmak duasıyla Allah’a emanet olunuz.
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Şubat 2016 (137. Sayı)
Üstad burada, batının kokuşmuş felsefesi ile Kur`an-ı Hakimin hikmetini karşılaştırıyor, başka bir ifadeyle batı medeniyeti diye bilinen ucubeyle İslam medeniyetini muvazene ediyor. Aslında klasik bir muvazeneden ziyade adeta resm ediyor, fotoğrafını çıkarıp önümüze koyuyor. Bakınca batının ve batıcının zihniyetini, tıynetini ve asıl niyetini rahatlıkla görebiliyoruz, görebileceğiz…
Ben metinde geçen “felsefenin halis bir tilmizi…” ifadesini genel bağlamından koparmayarak daha özel bir anlama, Kürdistan’ın ve Kürdlerin, hususen de Müslümanların başına bela olan hdpkk çetesine uyarlamaya çalıştım. Genel anlamı zaten yerinde duruyor.. Anlayabildiğim kadarıyla birçok açıdan neredeyse tıpatıp uyuyor. Önce olduğu gibi üstadı okuyalım isterseniz:
“ - Felsefenin halis bir tilmizi, bir firavndır. Fakat menfaati için en hasis şeye ibadet eden bir firavn-u zelildir. Her menfaatli şeyi rab tanır.
- Hem o dinsiz şakird, mütemerrid ve muanniddir. Fakat bir lezzet için nihayet zilleti kabul eden miskin bir mütemerriddir. Şeytan gibi şahısların, bir menfaat-ı hasise için ayağını öpmekle zillet gösterir deni bir muanniddir.
- Hem o dinsiz şakird, cebbar bir mağrurdur. Fakat kalbinde nokta-i istinad bulmadığı için, zatında gayet acz ile aciz bir cebbar-ı hodfuruştur.
- Hem o şakird, menfaatperest hodendiştir ki gaye-i şahsiyesini bazı menfaat-ı kavmiye içinde arayan dessas bir hodgamdır.”
Şimdi kalkıp “ifadeler ağır, anlayamadık” demeyesiniz, açacağım.. Üstad burada materyalist batı felsefesinin dolayısıyla medeniyetinin hayata, insana, eşyaya ve hadiselere bakış ve yaklaşımını resmetmektedir. Batı sadece İslam’ın değil, insanlığın da düşmanıdır, hakikatinde kendisi dışında var olan her şeyin ve herkesin düşmanıdır. Onun bugün ümmet coğrafyasına karşı açmış olduğu savaş, temel ve birinci maksat olarak İslam, Kur`an medeniyetine karşı açtığı bir savaştır, bu, doğru... Ama İslam aynı zamanda insandır, hayattır, fıtrattır, selamettir. Batının vahşi ve deni medeniyeti bunu yok etmeye çabalıyor (ki bu Allah’ın izniyle mağlubiyetle sonuçlanacak bir çaba olacaktır.) batı bu savaşını ya bil fiil işgallerle ya da ümmetin içindeki bazı hainlerin eliyle yapmaktadır. İşte hdpkk gibi bazı hain çete ve gruplar da bu sinsi planın Kürdistan topraklarındaki yüzüdür, elidir, dilidir, ayağıdır, vs.
Üstad’dan yaptığımız alıntının bu hain çeteyle veya çetelerle ilişkisine gelince:
Üstad bu felsefeyi savunan veya ona uşaklık edenin firavn olduğunu söylüyor, fakat menfaati için en çirkin ve pis şeylere dahi ibadet eden zelil bir firavndır. Bu çetenin yıllardan beri ortaya koyduğu söylem ve icraatlara bakmak yeterli, tanımın tekabül ettiği yüzü görünecektir. Sonra batı ve ona uşaklık edenler hakkı, hakikati kabullenme, ona teslim olma noktasında kör bir inat içindedirler. İflah olmaz bir inatları var gibi görünür, ama basit ve değersiz bir lezzet için bunu gözden çıkaracak kadar zavallı bir inada sahiptirler. Çünkü bunlar en çirkin bir menfaat için şeytani güçlerin ayaklarını öpme zilletini gösterecek kadar alçaktırlar, inatları bu denli çürüktür. Bu klikin ülke içinde ve özellikle de ülke dışında geliştirdiği ve içine düştüğü kirli ilişki ve görüşmelere bakmak, yeterlidir… İmkan elinde iken zorba ve mağrurdur. Kürdistan’ın şehir ve kasabalarına bakalım… Ama kalbi imandan boş olduğu için bir dayanak noktası yok, bu yüzden kendini beğendirmekle, ona buna satmakla, pazarlamakla meşgul son derece zayıf ve aciz bir mağrurdur. Bir diğer karaktersizliği sadece kendini düşünmesidir. Kendisi dışında kimseyi görmez, görmek ve tanımak istemez. “Ben varım, benden başka kimse yoktur, olan da ancak benim emrim ve gölgemde olabilir..” der. Ama ondaki bu kibir her defasında onun suratsız yüzüne vurulan bir şamar olarak döner. Bir de bunların asıl davaları nefs, mide ve fercin arzularını tatmine çalışmaktır. Bu klikin özellikle de tepesindekilere bakınız, nice rezilliklerinin ortaya döküldüğünü ve hala dökülmekte olduğunu göreceksiniz. Bunların bir başka hilesi de kendi şahsi menfaatlerini halkın menfaatiymiş gibi anlatıp algı oluşturmaya çalışmalarıdır. Halkı kullanır, halkın arkasına sığınır ve halkın yaşadığı mağduriyetleri kendi çirkin emelleri için istismar ederler.
Uzatmaya gerek yok, bunlar budur…
Ama bir de hikmet-i Kur`an’ın, yani Kur`an okulu anlayışının, fikriyat ve medeniyetinin halis tilmizi, tilmizleri vardır. Ona da bakalım:
“ - Amma hikmet-i Kur`an’ın halis tilmizi ise, bir abddir. Fakat azam-ı mahlûkata da ibadete tenezzül etmez. Hem cennet gibi azam-ı menfaat olan bir şeyi gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir.
- Hem (Kur`an’ın) hakiki tilmizi, mütevazıdir, selimdir, halimdir. Fakat Fatır’ının gayrına, daire-i izni haricinde ihtiyariyle tezellüle tenezzül etmez.
- Hem fakir ve zaiftir, fakr ve zaafını bilir. Fakat onun Malik-i Kerim’i, ona iddihar ettiği uhrevi servet ile müstağnidir ve seyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavidir.
- Netice olarak yalnız livechillah, rıza-yı ilahi için amel eder, çalışır.”
Gördüğünüz gibi iki örnek arasında hiçbir benzerlik yoktur, iki ayrı dünya söz konusudur. Ötekinin aksine Kur`an’ın halis talebesi sadece bir abd, bir kuldur. Ama firavnlar, Nemrutlar da dâhil en büyük olarak bilinen yaratıklar önünde dahi ibadete, eğilmeye tenezzül etmez bir abd-i azizdir. O sadece Allah’ın abdi ve kuludur. Öteki en çirkin şeylere, menfaatlere taparken bu, cennet gibi en büyük bir ebedi menfaati bile ibadeti için gaye edinmeyi kabul etmez. Ötekinin zorba ve kibrine mukabil, Kur`an ikliminin evladı mütevazı, halim ve selimdir. Fakat Yaradanından başka, O’nun izni haricinde kendi isteğiyle hiç kimseye ve hiç bir güce karşı zilleti, boyun eğmeyi kabul etmez. Bununla birlikte İslam’ın yiğit çocuğu fakir ve zayıftır, yani fakr ve zaafını bilir, kabul eder. Ama her şeyin mutlak maliki ve nihayetsiz Kerim-cömert olan Rabbinin kendisi için biriktirip hazırladığı uhrevi servet ile müstağnidir, hiç kimseye muhtaç ve mecbur değildir. Ve Rabbinin sonsuz kudret ve azametine dayandığı için kavi ve kuvvetlidir. Netice olarak Kur`an tilmizi sadece Allah’a yönelir, O’na dayanır ve O’nun rızası için çalışıp çabalar…
Gördüğümüz gibi örnekler açık, fotoğraflar net ve saflar doğu ile batı kadar birbirinden uzaktır. Akl-ı selime sahip bir vicdanın bunu görmemesi mümkün değildir. Şu halde Kur`an’ın gölgesinde Allah’ın rızasına odaklanmış bir halde çalışan Kur`an-İslam tilmizlerine, şakidlerine, mücahid davetçilerine ne mutlu! Ve selam onlaradır…
Livechillah ve rıza-ıyı ilahi dairesinde koşuşturanlardan olmak duasıyla Allah’a emanet olunuz.
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Şubat 2016 (137. Sayı)
Muhammed Şakir