Duvarların arkasında olsan da
Prangalara vurulsan da özgürsün
Eğer sen Allah’a bağlanmışsan
O zaman kölelerin tuzağı sana ne zarar verebilir ki
Şehid gerçeği söyler, çünkü o hakkın şahididir. Gerçeği ne de güzel söyledi. Öyle ya önemli olan Allah (cc)’a bağlanmaktır. Ama sadece O’na bağlanmak… Onun için, “Kardeşim!” dedi, eğer gerçekten sen Allah (cc)’a bağlanmışsan, evet, gerçekten sen O’na bağlanmışsan; zindanlarda surların, duvarların arkasında olsan da hürsün… Kayıtlara, kuyutlara, zincir ve prangalara vurulmuş, bağlanmış olsan da hakikatte ve gerçekte sen hür ve azadsın… Ama gerçekten O’na bağlanmışsan… Canın ve malın, evlad u iyalin ve yani, varlığınla kamilen teslim olmuşsan o zaman zalimlerin ve Allah’tan başkasına kul ve köle olanların hile ve tuzağı, hile ve tuzakları sana ne zarar verebilir ki!? Hiçbir şekilde, hiçbir zarar veremez. Gerçekten “Allah, mü`minler aleyhine kâfirlere asla fırsat vermeyecektir.” (4/141) Sen Allah’a bağlanırsan Allah sana yardım edecek ve Allah sana yardım ederse artık sırtın yere gelmez, seni yenecek bir güç ve kuvvet olmaz, olmayacak… “Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur…” (3/160) işte o zaman:
Kardeşim karanlığın (küfrün ve zulmün) ordularını kökten sileceksin
Ve bununla yeryüzünde bir fecir doğacak
Sen ruhunu fecrin doğuşuna teslim et
O zaman fecrin bizi uzaktan karşıladığını göreceksin
Evet, sen Allah’a bağlanıp Onun yardımını aldıktan sonra ancak karanlığın ordularını yerle bir edip kökten silebileceksin. Bunu ancak Allah’tan yardım aldıktan sonra yapabileceksin. Bu da Ona hakkıyla bağlanmakla mümkündür. O zaman ayetler mushafta hareketsiz kalmayacak. Ayetler adeta bir kez daha nazil olacak, önce kalbine ve sonra ameline ruh verecek. Bedirde olduğu gibi melekler inecek seni takviye etmek için… İşte o zaman Rabbin meleklere bir kez daha: “Ben sizinle beraberim, haydin imanları olanları tesbit edin. Kâfirlerin yüreklerine dehşet bırakacağım, hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına” (9/12) diye buyuracaktır. O zaman zulmün orduları darmadağın olacak, küfrün askerleri kaçacak delik arayacaklarıdır. Ve senin ortaya koyacağın bu asil ruhla yeryüzünde yepyeni bir fecr doğacak. Muhammedi bir fecir olacak bu… Yeryüzü halkları sevinecek… Ve yeryüzü omuzlarına koyduğu tevhid sancağıyla Rabbe olan yolculuğuna kaldığı yerden devam edecektir. İşte o zaman sen asil ruhunu fecrin doğuşuna, İslam’ın ve vahyin sımsıcak kucağına teslim et. Fecir seni karşılayacak, fecir uzaktan bize doğru koşacak ve Rabbin emri tahakkuk edecektir. Ama kardeşim bu kolay olmayacaktır:
Muhakkak ki ellerinde kanlar akmıştır
Ve zillete mahkûm olmaktan yüz çevirmiştir
Muhakkak ki bir gün o şehadet âşıkları
Ebediyet kanı ile cennete yükselecektir.
Sen zillete mahkûm olmayı kabul etmeyeceğinden, zalimlere teslim-i silah etmeyeceğinden ve onların küfri kanunlarını kabul etmeyeceğinden seni zorluklar bekleyecek. Zorluklar yoluna çıkacak, firavnlar ordularıyla karşına çıkacak, peşine verip seni takip edeceklerdir. Kalplerinde biriktirdikleri bütün vehm ve korkularıyla senin üzerine gelecekler. Seni sürmeye, mahkûm almaya çalışacaklar, olmazsa, seni öldürmekle korkutacaklar ve seni öldürecekler. Kardeşim sen başkaldırdığın zaman bunlar olacak. İşte o gün şehadet adayları meydanlara çıkacaklar, küfrün kurşunlarına göğüslerini siper edecekler ve asla korkmayacaklardır. İnsanlar onları korkutmak isteyecekler, fakat onlar korkmayacak, aksine imanları artacak, Allah ve resulüne daha fazla bağlanacaklardır. “insanlar kendilerine ‘haberiniz olsun! İnsanlar sizin için kuvvet yığdılar; onun için onlardan korkun.’ dediler de bu, kendilerinin imanlarını artırdı; Allah bize yeter, o ne güzel vekildir.’ dediler.” (3/173) Evet şehidlik şuuruyla donanmış bir ruh böyle diyecek. Şehadet âşıkları dün olduğu gibi bugün de bu hakikati haykıracaklar ve gerçekten sarsılmaz bir imanla meydanlarda zalim ve zorbaların tank ve tüfeklerine koşacaklar, sadece iman silahıyla bunu yapacaklar. İşte yüce nimetler ve cennetler bu büyük hadiseden sonra gelecektir. Kardeşim cennetlere ulaşmak kolay olmayacak biliyorsun, bilmelisin…
Kardeşim! Sana ne oluyor ki savaştan bıkmışsın
Ve omzundan silahını atmışsın.
Söyle bana kim fedakârlık edecek ve yaraları saracak
Ve yeniden sancağımızı kim dalgalandıracak
Şehid bir sıkıntıya parmak basarak dedi ki: sana ne oluyor ki savaştan bıkmışsın. Düşman kirli çizmeleriyle toprağına basmışken, yerin, yurdun, namusun, değerlerin işgal ve iğfal edilmişken, oğulların ve kızların kıyımdan geçirilirken, ümmetin katliamlardan geçirilirken sana ne oluyor?! Nasıl oluyor da bıkkınsın, yılgın ve ümitsizsin?! Bu büyük musibete nasıl düştün?! Bütün bunlar olurken nasıl olur da hala değersiz ve geçici meta peşinde koşuşup durursun?! Ve düşmanın önünden çekilmiş, ona bütün meydanları açmışsın.. Sen omzundaki silahını da atmışsın! Bu bir sitem, bir azarlama ve kınamadır. Evet, dört bir yanımız İslam düşmanları ve onların içimizdeki uşakları tarafından kuşatılmış durmuşken nasıl olur da bu kadar duyarsız ve gamsız olabilirsin!.. Söyle bana kardeşim! Bu sorumluluğu kim üstlenecek kim fedakârlıkta bulunacak ve yaralarımızı kim saracak? Meydanlara kim koşacak, oraları kim koruyacak, kim oraların muhafızı olacak?! Kıyam halinde olan fedakâr bir topluluğa kim sırt ve omuz verecek? Kim minnacık yavrulara gelen kurşunlara siper olacak, kim savunmasız insanların kalkanı olacak!. Söyle bana kardeşim sancağımızı kim tutacak, kim onu yeniden dalgalandıracak! Sen! Evet, sen! Ateşin dokunmayacağı iki göz olmak istemez misin? “İki göz vardır ki onlara ateş dokunmaz: Allah korkusundan gözyaşı döken göz ile Allah yolunda nöbet tutarak gecelerini uyanık geçiren göz” (Tirmizi, cihad bahsi: 12) sen bunlardan olmayı istemez misin!?
Kardeşim muhakkak ki ben bugün sarsılmaz dayanağa sahibim
Ve yerlerine dayanmış dağları, kayaları parça parça ederim
Yarın bu silahımla Siyonistlere karşı savaşacağım
Ta ki küfrü yeryüzünden yok edinceye kadar
Kesinlikle hayır! Bıkmayacak ve gevşemeyeceğim. Allah’ın izniyle ben bugün sarsılmaz bir dayanağa sahibim. Allah yardımıyla imanımı takviye etti. İşgal ve iğfaller gayretullaha dokundu, bana ve bize dokundu. Allah birçok yerde bize yardım etti. Huneyn’de yardım ettiği gibi… Ellerimizle düşmanımızı azablandırsın, rezil u rüsva etsin ve yardımıyla bizi galip etsin ve iman edenlerin yüreklerine su serpsin diye böyle yaptı. Bir de kalplerimizdeki gayzı gidersin ve hakiki bir tevbeyi nasip etsin diye… Allah, resulünün ve mü`minlerin üzerine sekinetini indirdiği ve görmedikleri ordularla onları desteklediği gibi bizleri de takviye edeceğine inandım. Bu öyle bir dayanak ve öyle bir iman ki sabit dağları ve kayaları yerlerinden söküp parça parça edecektir. Bu imanın tahakkukuna artık hiçbir şey engel olamayacaktır. Ne babalarımız ne oğullarımız ne kardeşlerimiz ne kadınlarımız ne hısım ve akrabalarımız ne elimize geçirdiğimiz mallar ne zarara uğramasından korktuğumuz ticaret ne hoşumuza giden meskenler… Bunların hiç biri Allah ve Resulünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili olmayacaktır. Ve kesinlikle kendi halimize bırakılmayacağımıza inandım. Allah içimizden yolunda çalışanla çalışmayanı, cihad edenle cihad etmeyeni, Allah’tan, peygamberinden ve mü`minlerden başka ne sokulacak bir meclis ne sır verecek bir sırdaş tutmayan ihlâslılarla, bunun zıddına hareket eden münafıkları tamamen birbirinden ayırt edecektir. Şu halde, artık durmak bana yakışmaz, kâinata meydan okuyan imanımla ve elime alacağım silahımla meydanlara ineceğim. Düşmana karşı savaşacağım; ta ki zulüm ve küfrü ortadan kaldırıncaya kadar. Yeryüzünde fitne kalmayıp din tamamen Allah’ın oluncaya kadar savaşacağım…
Ben Rabb ve din için intikam alacağım
Yılmadan Resul ve sünnet üzerine devam edeceğim
Ya dünyayı kuşatacak zafer
Ya da Allah’a sunulacak şehadet
Evet, Allah ve resulünün yolunda ya dünyayı tamamen kuşatacak muazzam bir zafer ve ya Allah’a arz edeceğim bir kurban, bir şehidlik gerçekleşinceye kadar savaşacağım.
Kesinlikle kardeşim ben savaştan yılacak değilim
Silahımı da kenara atacak değilim
Kardeşim şayet ben ölürsem şehidim
Sen de övülmüş bir zaferle devam edersin
Bu asla bana yakışmaz. Rabbimin ve önderimin emri ortadayken savaştan geri durmak asla bana yakışmaz. Düşman, beldelerimizde cirit atarken, memleketlerimizi tar umar ederken, hapishaneleri bizimle doldururken, rehberlerimizi şehid ederken, kadın, çocuk ve ihtiyarlarımızı katliamlardan geçirirken, hürmetlerimizi çiğnerken… tüm bunlar ortadayken çarşılarda, pazarlarda, gölgeliklerde, keyf u sefa içinde oturmak, gayretsizler gibi koltuklara çakılı kalmak asla bana yakışmaz. Bu benim yapabileceğim bir şey değil! Bu bizim dinimizde yok, bizim yapabileceğimiz bir şey değil. Halk olarak, toplum olarak bu bize yakışmaz. “Size ne oluyor da Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz! Bizleri bu ahalisi zalim olan memleketten çıkar, tarafından bize bir sahip gönder, tarafından bize bir yardımcı gönder.’ diye yalvarıp duran, mustazaf erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda çarpışmıyorsunuz?” (4/75) bu emir orta yerde dururken benim sığınabileceğim hiçbir mazeretim yok, olamaz. O yüzden kesinlikle silahımı kenara atacak değilim. “İman edenler Allah yolunda cenk ederler, küfredenler ise tağutun yolunda savaşırlar, o halde siz şeytanın yaranını (dostlarını) öldürmeye bakın! Şeytanın hilesi kesinlikle çürüktür.” (4/76) kardeşim bu yolda ölürsem şehidim. Allah yolunda, Onun dini uğrunda, din ve iman düşmanlarıyla savaşırken ölmüş olacağım, Allah’ın izniyle şehid olacağım. Kardeşim bu şehadetim illa da harb meydanında gelmeyebilir, açık harb meydanlarında olmayabilir, bu mübarek yolda cihad ederken bazen bir sokakta, bazen bir karakolda, bazen baskınlara maruz kalmış ev ve mahallerde, bazen bir zindan hücresinde, bazen el ve ayakları bağlı olarak esir kamplarında ve tabi ki bazen cephelerde… Bazen darağaçlarında ve bazen de meydanlarda ve camilerde şehadet gelip beni bulabilir. Ben kendimi Allah için kurban ederken, arkamda sen şerefli bir zaferle yoluna devam edersin. Şehadet davaya can veren bir ruhtur. Şehadet zaferleri müjdeleyen bir haberdir. Şehadet gafil kalbleri uyandıran ve uyanık gafilleri hareketlendirip ayaklandıran bir kamçıdır. Şu bir hakikattır ki:
Ben emin bir şekilde
Yıldızların Rabbi olan Allah’a giden yol üzerindeyim
İster beni affedin ister cezalandırın
Kesinlikle ben verilen ahde eminim
Yolumdan ve mücadelemden asla şüphe etmem. Ben Allah’a giden yol üzerindeyim. Yıldızların ve bütün bir kâinatın Rabbi olan Allah’ın yolu… Ben hayatımı ve ölümümü bu yola adadım. Rabbim bana “teslim ol” deyince Ben âlemlerin rabbi olan Allah’a teslim oldum” dedim. Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. “Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm tamamen âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (6/162) “Onun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.” (6/163) bu aziz yoldan imkânı yok, asla dönecek değilim. İster beni bu halimle kabul edin, affedin… İster cezalandırın… Benim açımdan hiçbir ehemmiyeti yok. Söyleyeceğiniz sözler ve yapacağınız yaptırımların hiç birinin üzerimde tesiri olmayacaktır. Ben bana verilmiş sadık ahde bağlıyım. Ve kesinlikle ben bana verilmiş ahdimden eminim. Sizin isimlerinize olan yakini bilginizden daha yakini bir imanla ahdime bağlı ve sadığım. Rabbim va’detmiştir: “Allah mü`minlerden canlarını ve mallarını cennet muhakkak kendilerinin olmak pahasına satın aldı. Allah yolunda çarpışacaklar, öldürecek ve öldürülecekler; bu, Tevrat’ta da, İncil’de de, Kur`an’da da Allah üzerine bir vaattir. Allah’tan ziyade ahdine vefa edecek kimdir? O halde yaptığınız şu alışverişten dolayı size müjdeler olsun ve işte büyük kurtuluş budur.” (9/111) şu halde:
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Eylül 2013
Muhammed Şakir