“Ey iman edenler! Açıklandığında hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur’an indirilirken onları sorarsanız zaten size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah onlardan sizi muaf tutmuştur. Allah çok bağışlayıcıdır, acelece değildir.” (Maide, 101)
Rivayet edildiğine göre Peygamber (Aleyhisselam) sahabelerini toplayıp onlara; “Ey insanlar, Allah size haccı farz kıldı, haccediniz” buyurdu. Orada bulunanlardan biri “Her sene mi?” diye sordu. Allah’ın Resûlü cevap vermedi. Adam sorusunu üç defa tekrarlayınca Allah’ın Elçisi “Evet, dersem her sene farz olur, o zaman da siz bunu yapamazsınız” buyurdu. (Müslim, Hac 73)
Bu rivayet bize göstermektedir ki Peygamber Efendimize sorulan bazı sorular yeni sorumlulukların ortaya çıkmasına zemin hazırlıyordu. Bu yüzdendir ki Allah’ın Elçisi kendisine fazla sorulmasından hoşlanmazdı. Çünkü her hangi bir konuda soru sorulduğu zaman ya ona cevap olacak şekilde Kur’an ayeti indiriliyordu veya Efendimiz kendisi cevap veriyordu. Tabii bu da yeni hükümlerin gelmesine vesile oluyordu. Bunun içindir ki Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bir hadisi şerifinde; “Sizi rahat bıraktığım sürece siz de beni rahat bırakın. Çünkü sizden öncekiler çok soru sormak ve peygamberlerine muhalefet etmek yüzünden helâk olmuşlardır.” (Müslim, Hac, 412) buyurdu.
Yine bir başka hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur; “Müslümanlar hakkında en büyük vebale giren kimse, bir şey hakkında soru soran ve sorduğu soruyla o şeyin haram olmasına vesile olan kimsedir.” (Buhari, İtisam 3)
Burada ince bir nokta vardır. Soru sormak aslında ilmin yarısıdır, ilim soru sormakla gelişir. Özellikle “güzel soru sormak ilmin yarısıdır.” Nebevi bir hatırlatmadır.
Bizim sakınmamız gereken nokta dini yaşanmaz hale getirecek detayların çoğaltılmasıdır. Kur’an ana hatlarıyla bir hayat tarzı ortaya koymuştur. Kılı kırk yararcasına ayrıntılarla uğraşmak dini amacından saptırmak anlamına gelmektedir.
Kur’an, Müslümanların yeni sorumluluklarla karşı karşıya kalmalarına razı değildir. Böyle olunca buna kapı aralayacak gelişmelere fırsat vermek istemiyordu. Bu ayet-i kerime insanların soru sormak suretiyle her hangi bir konuya fazla rağbet göstermeleri neticesinde yeni bir yükümlülüğe kapı aralamak söz konusu idi.
İslam Müslümanlara bir “mübah” alanı bırakmıştır ve bu Allah’ın büyük bir nimetidir. Farzlardan ve haramlardan sonra bu alanı zorlayarak özellikle mübah olanları da haram sınırları içine katmak insanlığın lehine değildir.
İsrailoğullarına inek kesmeleri emredildiğinde onların ineğin niteliği hakkında soru üstüne soru sormalarını da bu başlığın altında ele almalıyız.
Yine Peygamber (Aleyhisselam)’ın cemaatle iki gün teravih kıldıktan sonra ashab-ı kiramın beklemesine rağmen odasından çıkmamasını da bu hikmete yönelik olduğunu düşünüyoruz. Yani teravihin farz olma ve Müslümanlara ağır gelme düşüncesidir.
Aslında hayatın içerisinde hüküm açısından boş bırakılan, farzlarla haramlarla doldurulmayan alanlar İslam’ın eksikliğinden değil Allah Teala’nın kullarına merhametindendir.
Bunun bir başka hikmeti de daha sonra ortaya çıkacak meselelerin çözümü için içtihad kapısının açık bırakılmasıdır.
Söz konusu boşluklar eğer ilk günden doldurulmuş olsaydı yani Kur’an’ın indiği sırada doldurulsaydı Müslümanlar bu detaylar içerisinde boğulabilir, din yaşanamaz hale gelebilirdi. Netice itibariyle de insanlar dinden uzaklaşabilirdi.
Bazılarının zannettiği gibi mübah alanının çokluğu ve insanların bu alanı kullanmaları, bu mübahlarla amel etmeleri bir gevşeklik değildir.
Dini kolaylaştırmak, eğer müsaade varsa hükümlerin kolay olanını seçmek asla bir gevşeklik değildir. Özellikle başkalarına sunduğumuz İslam kolay bir İslam’sa bunda bir yanlışlık yoktur. Bu aynı zamanda İslamî Davetin de bir püf noktasıdır.
Adam kitabevine gelmiş gusülle ilgili bir kitap arıyordu, birini bırakıyor birini alıyor, daha geniş olanını arıyordu. Orada bulunan muhterem bir hocamız adamın elindeki kitapları sakince aldı ve rafa koyduktan sonra;
“Banyo yapacaksın vesselam, hepsi bu kadar!” dedi. İnsanların bu işi böylesine zorlaştırmasına çokça kızmıştı, elhamdülillah o kişi de ikna oldu.
Aslında dinin emirlerinin hepsi de gusül gibi, abdest gibi kolay mı kolaydır ama zorlaştırdıkça zorlaştırmışız, içinden çıkılmaz hale getirerek insanların gözünü korkutmuşuz. Bunları söylerken asla dini hafife aldığımız zannedilmesin.
Caminin bir köşesine çekildi, kolundan tuttuğu çocuğu yanı başına dikti ve
“Ben ne yapıyorsam sen de onu yap” dedi ve öylece başlattı. Sonrasına Allah kerimdir öyle değil mi?