İnzar Dergisi İnzar Dergisi
E-dergi
Giriş Yap
İnzar Dergisi İnzar Dergisi
  • Kurumsal
    • Hakkımızda
    • Künye
    • Banka Hesapları
  • Abonelik
  • Sayılar
    • 237. SAYI
    • 239. SAYI
    • 240.SAYI
    • 241.SAYI
    • 242.SAYI
    • 247. SAYI
    • 248.SAYI
    • 253.SAYI
    • 254.SAYI
  • Konular
    • Öykü | Deneme
    • KİTAP
    • PORTRE
    • AİLE
    • EKONOMİ
    • Bilim | Sağlık | Teknoloji
    • MAKALE
    • GEZİ YAZISI
    • RÖPORTAJ
    • DENEME
    • ŞİİR
    • DİĞER YAZILAR
    • MİSAFİR YAZAR
  • Başyazı
  • Yazarlar
    • Faik Enes Demir
    • Zülküf Er
    • Özkan Yaman
    • Bildane Kurtaran
    • Hüseyin Şenlik
    • Furkan Aslan
    • Mehmet Tahir Özsoy
    • Abdullah Tanrıverdi
    • Muhammed Şakir
    • Mehmet Baran
    • Mehmet Ziya Gümüş
    • Dr. Abdulgani YILDIRIM
    • Abdullah CAN
    • M. Salih Gönül
    • Mehmet Sait Özcan
    • Nurullah Titiz
    • Mehmet Zeki Ergin
  • İletişim

Üstadla (Haydi Bir) Muhavere

2013-01-15
DİĞER YAZILAR

Paylaş

Icon

Dünyanın Kaç Yüzü Var... Üstadım! Dünyanın bazı açılarından söz eder misin? "Arkadaş! Dünyanın üç vechi vardır: Birincisi: ahirete bakar. Çünkü onun mezrasıdır. İkincisi: Esma-i Hüsna`ya bakar. Çünkü onların mektep ve tezgâhlarıdır. Üçüncüsü: Kasden ve bizzat kendi kendine bakar. Bu vecihle insanların hevesatına, keyiflerine ve bu fani hayatın tekâlifine medar olur.”
Dünyanın Kaç Yüzü Var

Üstadım! Dünyanın bazı açılarından söz eder misin?

“Arkadaş! Dünyanın üç vechi vardır:

Birincisi: ahirete bakar. Çünkü onun mezrasıdır.

İkincisi: Esma-i Hüsna’ya bakar. Çünkü onların mektep ve tezgâhlarıdır.

Üçüncüsü: Kasden ve bizzat kendi kendine bakar. Bu vecihle insanların hevesatına, keyiflerine ve bu fani hayatın tekâlifine medar olur.”

Tekalif… Yani hayattaki sorumluluklar, yanı sıra zorluk ve güçlükler, öyle mi?

“Öyle..”

Bu durumda bize düşen!?

“Nur-u imanla dünyanın evvelki iki veçhine bakmak, manevi bir cennet gibi olur. Üçüncü vecih ise, dünyanın fena yüzüdür ki zati ve ehemmiyetli bir kıymeti yoktur…”

Devam edin lütfen!

“Ve keza, dünyanın iki yüzünü gördüm:

Bir yüzü: az çok zahiri bir ünsiyet, bir güzelliği varsa da, batını ve içi daimi bir vahşetle doludur.

İkinci yüzü: filcümle (kısmen) zahiren vahşetli ise de, batınen daimi bir ünsiyetle doludur. Kur`an-ı Azimüşşan, nazarları, ahiretle muttasıl olan ikinci veche tevcih eder.”

Yani yönlendirir… peki birinci vecih?!

“(O) ise, ahiretin zıddı olup adem (yokluk)le muttasıldır.”

Devam lütfen!

“Arkadaş! Bildiğimiz, gördüğümüz dünya bir iken, insanlar adedince dünyaları havidir.”

Nasıl Yani?

“Çünkü, her insanın tam manasıyla hayali bir dünyası vardır. Fakat, öldüğü zaman dünyası yıkılır, kıyameti kopar.”

Dünya’ya fazla mı yükleniyoruz?!

“(Hayır!) şu gördüğün dünyayı, bütün lezzetleriyle, sefahetleriyle, sefalarıyla pek ağır ve büyük bir yük gördüm. Ruhu fasid, kalbi hasta olanlardan başka kimse o ağır yükün altına giremez…”

Neden ama!?

“Çünkü, bütün kainatla alakadar olmaktansa ve her şeyin minnetine girmektense ve bütün esbab ve vasıtalara el açıp arz-ı ihtiyaç etmektense…

Evet.!

“Bir Rabb-ı Vahid, Semi’ ve Basir’e iltica etmek daha rahat ve daha kârlı değil midir?”

Doğru…

***

Kırk Senellik Ömrün Mahsulü: Niyet

Üstadım! Diyorsunuz ki “Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelime ile dört kelam öğrendim.” Onları da sayıyorsunuz. Mesela kelime olarak mana-yı harfi, mana-yı ismi, niyet ve nazar’ı saymışsınız. Ben niyeti alıp diğerlerini bırakıyorum. Bana izah eder misiniz, neden niyet? Niçin niyet bu kadar önemli?

“Arkadaş! Bu niyet meselesi, benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür. Evet, niyet öyle bir hasiyete maliktir ki, adetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acib bir iksir ve bir mayedir.”

Evet…

“Ve keza niyet, ölü ve meyyit olan haletleri ihya eden ve canlı hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur.

“(Aynı şekilde) niyette öyle bir hasiyet vardır ki, seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder.

Yani, niyet, kötülükleri güzelliklere ve güzellikleri de günah ve kötülüklere dönüştürebilir. Öyle mi?

(Öyle…!)

Dinliyorum…

Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır. Öyle ise, necat, halas ancak ihlâs iledir. İşte bu hasiyete binaendir ki, az bir zamanda çok ameller husule gelir. Buna binaendir ki, az bir ömürde cennet (bütün lezzet ve güzellikleriyle) kazanılır…”

Ne kadar güzel!

“Ve niyet ile insan daimi bir şakir olur, şükür sevabını kazanır.”

Sonuç!?

“Nazar ile niyet mahiyet-i eşyayı tağyir eder (değiştirir.) günahı sevaba, sevabı günaha kalbeder. Evet, niyet adi bir hareketi ibadete çevirir. Ve gösteriş için yapılan bir ibadeti (de) günaha kalb eder. Maddiyatta esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir. Allah hesabıyla olursa marifet-i ilahiyedir.”

***

Muhabbet İki Çeşittir

Üstadım, muhabbetin mahiyetiyle ilgili bir iki kelam?

“Eyyühel Aziz! Cenab-ı Hakk’ın masivasına (Allah (cc)’ın dışındaki şeylere) yapılan muhabbet iki çeşittir. Birisi, yukarıdan aşağıya nazil olur. Diğeri, aşağıdan yukarıya çıkar.”

Anlamadım, yani nasıl?

“Şöyle ki; bir insan en evvel muhabbetini Allah (cc)’a verirse, onun muhabbeti dolayısıyla Allah’ın sevdiği her şeyi sever. Ve mahlûkata taksim ettiği muhabbeti, Allah’a olan muhabbetini tenkis değil, tezyid eder.

Bu, “yukarıdan aşağıya nazil olur” dediğiniz muhabbet çeşididir…

(Evet…) ikinci kısım ise, en evvel sebepleri sever ve bu muhabbetini Allah’ı sevmeye vesile yapar. Bu kısım muhabbet, topluluğunu (bütünlüğünü) muhafaza edemez, dağılır. Ve bazen de kavi bir sebebe rast gelir. Onun muhabbetini mana-yı ismiyle (Allah’tan irtibatı kopuk bir şekilde) tamamen cezp eder, helake sebep olur..”

Hiç mi Allah’a ulaşma yolu olmaz?

“Şayet Allah’a vasıl olsa da vüsulü (ulaşması, kavuşması) nakıs olur…”

Bu da aşağıdan yukarıya çıkar dediğimiz muhabbet çeşididir.

(Evet)…

Bir başka hasbihalde buluşmak duasıyla…

***

“Ey Rabb-ı Rahimim ve ey Halık-ı Kerimim!

Benim su-i ihtiyarımla ömrüm ve gençliğim zayi olup gitti. Ve bu ömür ve gençliğin meyvelerinden elimde kalan, elem verici günahlar, zillet verici elemler, dalalet verici vesveseler kalmıştır. Ve bu ağır yük ve hastalıklı kalb ve hacaletli yüzümle kabre yakınlaşıyorum. Bilmüşahade göre göre gayet süratle, sağa ve sola inhiraf etmeyerek, ihtiyarsız bir tarzda, vefat eden ahbab ve akran ve akaribim gibi kabir kapısına yanaşıyorum. O kabir, bu dar-ı faniden firak-ı ebedi ile ebedü’l-abad yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır. Ve bu bağlandığım ve meftun olduğum şu dar-ı dünyayı kat’i bir yakin ile anladım ki; haliktir gider ve fanidir ölor. Ve bilmüşahade içindeki mevcudat dahi, birbiri arkasından kafile kafile göçüp gider, kaybolur. Hususen benim gibi nefs-i emareyi taşıyanlara şu dünya çok gaddardır, mekkardır. Bir lezzet verse, bin elem takar çektirir. Bir üzüm yedirse, yüz tokat vurur.

Ey Rabb-ı Rahimim ve ey Halık-ı Kerimim! كل آت قريب sırrıyla ben şimdiden görüyorum ki: yakın bir zamanda kefenimi giydim, tabutuma bindim,dostlarıma veda eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken, senin dergah-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle, ruhumun lisan-ı kaliyle bağırarak derim: “El-Aman el-Aman! Ya Hannan! Ya Mennan! Beni günahlarımın hacaletinden kurtar!” işte kabrimin başına ulaştım, boynuma kefenimi takıp kabrimin başında uzanan cismimin üzerine durdum. Başımı dergah-ı rahmetine kaldırıp bütün kuvvetimle feryad edip nida ediyorum: “El-Aman el-Aman! Ya Hannan! Ya Mennan! Beni günahlarımın ağır yüklerinden halas eyle!” işte kabrime girdim, kefenime sarıldım. Teşyiciler beni bırakıp gittiler. Senin afv u rahmetini intizar ediyorum. Ve bilmüşahade gördüm ki: Sen’den başka melce’ ve mence’ yok. Günahların çirkin yüzünden ve masiyetin vahşi şeklinden ve o mekanın darlığından bütün kuvvetimle nida edip: “El-Aman el-Aman! Ya Rahman! Ya Hannan! Ya Mennan! Ya Deyyan! Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar! Yerimi genişlettir!”

İlahi! Senin rahmetin melce’imdir ve Rahmetenlil-âlemin olan Habibin (a.s.m) Senin rahmetine yetişmek için vesilemdir. Senden şekva değil, belki nefsimi ve halimi Sana şekva ediyorum.

Ey Halık-ı Kerimim ve ey Rabb-ı Rahimim!

Senin Said ismindeki mahlûkun ve masnuun ve abdin; hem asi, hem aciz, hem gafil, hem cahil, hem alil, hem zelil, hem müsi’ hem müsinn, hem şaki, hem seyidinden kaçmış bir köle olduğu halde, kırk sene sonra nedamet edip, senin dergahına avdet etmek istiyor. Senin rahmetine iltica ediyor. Hadsiz günah ve hetiatlarını itiraf ediyor… evham ve türlü türlü illetlerle müptela olmuş. Sana tazarru ve niyaz eder. Eğer kemal-ı rahmetinle onu kabul etsen, mağfiret edip rahmet etsen, zaten o senin şanındır. Çünkü, Erhamürrahiminsin. Eğer kabul etmezsen, senin kapından başka hangi kapıya gideyim? Hangi kapı var? Senden başka Rab yok ki; dergahına gidilsin. Senden başka hak Mabud yoktur ki, ona iltica edilsin!...

لااله الا انت وحدك لاشريك لك آخر الكلام في الدنيى واول الكلام في الأخرة و في القبر أشهد أن لااله الا الله وأشهد أنّ محمّد رسول الله صلّ الله تعالى عليه وسلّم

Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Ocak 2013
 

 


Muhammed Şakir

Paylaş

Son Eklenenler

2023-11-23 DİĞER YAZILAR

KUDÜS MESELESİ IRKİ DEĞİL AKİDEVİDİR

[...]
2023-11-22 DİĞER YAZILAR

KUDÜS DAVASI ALELADE BİR DAVA DEĞİLDİR

[...]
2023-09-22 DİĞER YAZILAR

Şeytan’ın Saptırma Hırsı

[...]
İnzar Dergisi

Aylık İlim ve Kültür Dergisi

Menü
  • Kurumsal
  • Abonelik
  • Sayılar
  • Konular
  • Başyazı
  • Yazarlar
  • İletişim
Konular
  • MAKALE
  • DENEME
  • ŞİİR
  • DİĞER YAZILAR
  • MİSAFİR YAZAR
İletişim
  • Göztepe Mah. Mahmutbey Cad. İstoç Oto Ticaret Merkezi 3. Cadde N Blok No:6/103 Bağcılar/İstanbul
  • (0212) 562 60 06
  • inzardergisi@inzardergisi.com

© Tüm Hakları Saklıdır | İNS AJANS