- Ramazan ve sonrası
“Rabbinizden bir bağışlanmaya ve genişliği göklerle yer kadar olan cennete koşuşun! O, takva sahipleri için hazırlanmıştır.” (Al–i İmran, 133)
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a layıkıyla hamd olsun! Bizler için hidayet rehberi olan Muhammed Mustafa (Aleyhisselatu Vesselama), pak ailesine, ashabına ve kıyamete dek bu yolun takipçilerine salât ve selam olsun!
Çok bereketli ve faziletli Ramazan ayını Nisan’ın 10’u itibarıyla geride bırakacak Rabbimizin bize hediyesi olan Ramazan bayramını inşallah idrak edeceğiz. Acaba bu nurlu iklimi gereken şekilde değerlendirmiş miyiz?
Elbette Allah (celle celaluhu)’a karşı kulluk ve sorumluluklarımız, belli bir zaman ve mekâna münhasır değildir. Bu sorumluluk, mükellefiyet yaşından itibaren başlar ve son nefesimize kadar devam eder. Bizlere düşen; içinde bulunduğumuz zaman ve mekânın şartlarından azami derecede istifade etmek, görev ve sorumluluklarımızı yerine getirerek fert ve ümmetçe terakki içerisinde olmaktır. İçerisinde bulunulan şart, imkân ve olanaklardan istifade etmemek şer’an caiz değildir. Ramazan ayında kazandığımız güzel haslet ve alışkanlıkları aynı yoğunlukta olmasa da Ramazandan sonra da devam ettirmeye çalışalım.
Unutmayalım ki ibadetlerin en üstün ve faziletlisi az da olsa devamlı ve sürekli olandır. Kıyılardaki sert ve devasa kayaları oyarak parçalayan dalgaların gücü değil, dalgaların sürekli oluşudur…
Bayramını ve kendisini geçireceğimiz/geçirdiğimiz Ramazan ayına bir daha kavuşur muyuz bilmeyiz. Lakin kazandığımız hasletleri Müslümanların ve İslami hizmetin yolunda en güzel şekilde göstermeliyiz. Bela ve musibetler kapımızı çalmadan hazırlıklı olmak durumundayız. İslam düşmanlarının sürekli, “Allah’ın nurunu söndürmenin” hesabında olduklarını unutmamalıyız. Dünyanın birçok yerinde ve İslam coğrafyalarında hele de Gazze’de yaşadığımız şu zorlu günlerde Müslümanlara yapılanları unutmayın. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapmaktan ve ne harcanması gerekiyorsa da harcamaktan geri kalmayın.
Ramazan bitti deyip asla gevşeklik göstermemeliyiz. Aynı hızla ve aynı tempoyla hizmetlerimize ve ibadetlerimize devam etmeliyiz. Şu ayet-i kerimeyi her zaman hatırlayarak bir cehd içerisine girmeliyiz: “Rabbinizden bir bağışlanmaya ve genişliği göklerle yer kadar olan cennete koşuşun!” (Hadid, 21) Hayırlı amellere ve Rabbimizin mağfiretine doğru son hızla koşmalıyız ki, ebedi istirahatgâh olan cenneti hak etmiş olalım. Eğer ahiretle ilgili yapmamız gereken işleri ihmal ederek dünyada rahatının peşinde olur ve daha çok dünya nimetlerinden faydalanmanın telaşında olursak –Allah korusun– Rabbimizin bizden yüz çevirmesine ve ahirette O’nun azabına müstahak olabiliriz.
Dünyanın bir mücadele alanı, Allah’a kul olma mekânı ve Allah’ın izniyle Firdevs cennetlerini kazanma yeri olduğunu unutmamalıyız. Onun için Ramazan ayında yaptıklarımızın bir devamı olarak özellikle şu hususlara dikkat etmeliyiz:
-Ramazan ayında teravih namazlarını kıldık, çoğunlukla camilerimizde mukabelelere iştirak ettik, beş vakit namazımızı cemaatle kılmaya çalıştık. Bundan sonra da –önemli mazeretler dışında– camiyi asla aksatmamalıyız. Mümkün mertebe beş vakit namaz olmak üzere diğer birçok hayırlı işlerimiz için camileri mesken edinmeli ve oranın bereketinden istifade etmeye çalışmalıyız. Orada elde edilecek sevabın başka yerlerde elde etmenin mümkün olmadığı hepimizin malumudur. Hem üstelik Rabbimiz, camilerde eda edeceğimiz amellere karşılık, yirmi yedi derece hatta daha fazlasıyla –inşallah– sevap verecektir. Allah (celle celaluhu)’ın lütfuyla eğer Müslümanlar camileri bırakmaz ve bağlarını güçlendirirlerse Rabbimiz, Müslümanları aziz edecektir. Onun için camiler bizim ev ve iş yerimizden sonra üçüncü adresimiz olmalı, oranın sevabından mutlaka istifade etmeliyiz.
-Ramazan ayı boyunca sahura kalkıp seher vaktinin o feyiz ve bereketinden istifade etmeye çalıştık. Bu alışkanlığımızı daim kılmalıyız. Özellikle her kardeşimiz, bu vakti mümkün mertebe tüm aile fertleri ile beraber Kur’an okuma, ibadet ve dua ile ihya etmelidir. Mücadele yolunda zorluklarla boğuşan Gazze’deki gibi kardeşlerimize elimiz ulaşmıyorsa, bari bu mübarek vakitte dualarımızla onlarla beraber olduğumuzu göstermeliyiz. Duaların en müstecap olduğu zamanlardandır seher vakti. Rabbimize yalvarıp yakararak bu zamanı değerlendirmeli, Müslümanların zafer elde etmeleri ve izzet bulmaları için dua etmeliyiz. Bunu kendimize daimi bir vird yapmalıyız. Kalkamadığımız zamanlarda ise zeval vaktine kadar aynı virdimizi tekrar ederek aynı sevabı elde etmeye çalışmalıyız.
-Şevval ayındaki altı gün, Arefe günü, Tasua ve Aşura günleri, eyyam-ı bîd ve her haftanın Pazartesi ve Perşembe günleri, bizim oruçla olan randevu günlerimiz olsun. Bu sünnet oruçlarını da mümkün mertebe ihmal etmeyelim.
-Ramazan ayında Kur’an’la olan beraberliğimiz daha bir sıklaştı, bu konudaki canlılığımız daha bir pekişti. Bu alışkanlığımızı daim kılmalıyız. Günlük bir cüz Kur’an tilavetimizi sürdürmeli ve bunu vird haline getirmeliyiz. Defalarca çeşitli vesilelerle Kur’an’ı, eksiksiz ve yanlışsız okumak için lazım olan tedbirleri almamız gerektiğini ve bunun en doğru yolu da iyi bilen birisinin yanında okuyup onun icazetini almak olduğunu hatırlatıyoruz. İnşallah bu tavsiyemizi yerine getirmek için gerekenler yapılmaktadır, yapılacaktır.
-Bizim istek ve arzumuz tüm kardeşlerimizin Kur’an’ı okurken en azından yüzünden anlamını bilecek şekilde Arapça öğrenmesidir. Kur’an’ı anlamamak, kadın ve erkek Müslümanlar için hoş görülmez bir eksikliktir. Bunu telafi etmeliyiz. Bazılarımız bu imkânı ellerinden kaçırmışsa bile çocuklarımız ve kardeşlerimize bu imkânı sunmak için büyük bir çaba içerisine girmeliyiz.
-Anlamını anlasak da anlamasak da Kur’an’ı bolca okumalı ve herkes imkânları dâhilinde ezberini yapmaya çalışmalıdır. Bunu bir program dâhilinde yapmanın yanı sıra arabada, sokakta, iş yerinde ve yürüdüğümüzde Kur’an okuma ve ezberi ile meşgul olalım. Özellikle genç ve öğrenci kardeşlerimizin devamlı virdi olsun. Kur’an ile meşgul olduğumuz bu süreçte okuduklarımızı veya ezberlediklerimizi bir tefsirden de okumalıyız. Okuduğumuz ve ezberlediklerimizin mutlaka tefsirini de okuyalım.
-Kur’an; hadis ve sünnetten ayrı düşünülemez. Hadis olmadan Kur’an’ın anlaşılması ve hakkıyla yaşanılması mümkün değildir. Hadislere/sünnete de aynı şekilde büyük ehemmiyet vermeli, Kur’an/tefsir dersimize mutlaka hadis dersini de ilave etmeliyiz. İmkânlarımız ölçüsünde hadisleri de anlamaya ve ezberlemeye çalışmalıyız.
-Eğer Kur’an ve Hadis’i iyi öğrenip anlamaz ve hayatımıza nakşetmezsek faydalı ve bereketli Müslüman bir davetçi olamayız. İslami istikametimizi muhafaza etmek ve bu istikamet üzerinde daim olmak, Kur’an ve Sünnete sımsıkı bağlanmakla mümkündür.
- Nisan: Viladet-i Nebi
“Andolsun sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.”[1]
Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’in miladi viladeti olan Nisan ayındayız.
Madem bu ay Allah ve Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’in sevgisini göstermeye ve hareketlendirmeye heyecan veren etkili bir aydır, o halde bizler de bu vasıtayı kullanacağız.
Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’in sevgisini belirli günlerle sınırlamayıp devamlı kılmak için O (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’nun siyerini çokça okuyalım. Dergimiz okuyucuları çok iyi bilmektedir ki, öteden beri ısrarla Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’in siyerinin okunmasını birbirimize tavsiye etmişizdir. Sürekli siyer okuyan ve cami ile sıkı bir irtibat içerisinde bulunan bir topluluk olarak anılmalarını kardeşlerden her daim istemişizdir.
Biz, siyeri bir kitap olarak telakki etmiyoruz. Siyeri, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’in hayatının itina ile ve doğru bir şekilde tespit edilişinin izharı, Kur’an-ı Kerim’in eşsiz yorumu ve “beşeriyeti vahye uydurma projesi” olarak görüyoruz.
Doğru yolu bulup Cenab-ı Allah’ın rızasına ermek ve neticede muvaffak ve muzaffer olmak için Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’e uymak, O (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’nun yaptığını yapmak, gösterdiği şekilde yürümek gerekir. Bunun gerçekleşebilmesi için de O (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’nu tanımak, bilmek ve anlamak gerekir.
Nasıl bir ahlak üzerinde bulunduğunu, şanının ne kadar yüce olduğunu, Rabbine nasıl yalvardığını, hangi vaziyette olursa olsun tüm buyruklarını nasıl da yürekten ifa ettiğini, Rabbine gece-gündüz ne denli ibadet ettiğini, Rabbini nasıl yücelttiğini, emirlerini apaçık ortaya nasıl da koyduğunu bilmek gerekir.
Görevini ifa etmeye çalışırken karşılaştığı problemlere, musibet ve zorluklara ne denli büyük bir sabırla ve ne şekilde göğüs gerdiğini, İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapanlara ve münkerâta karşı ne denli tavizsiz olduğunu kavramak gerekir.
İnananlar sıkıntıya uğradığında nasıl da rahatsız olup sıkıntıya girdiğini, onlara karşı ne kadar şefkatli ve merhametli olduğunu, kaba ve sert davranmaktan imtina ettiğini, yanında Ashab’ın olumsuzluklarının konuşulmasına müsaade etmediğini, müminlere şefkat kanatlarını nasıl gerdiğini görmek gerekir.
Kur’an-ı Kerim’i nasıl okuduğunu, onunla ne şekilde muhatap olduğunu, Kur’an-ı Kerim dinlediğinde ne derece etkilendiğini, dünyaya, mala, yemeye, içmeye vb. hususlara ehemmiyet vermediğini, ailesine, çocuklarına, komşularına ve akrabaya karşı tavır, davranış ve muamelesinin nasıl olduğunu bilmek gerekir.
Biz, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’in Cenab-ı Allah’ın kontrolünde hareket ettiğine, kendi hevasıyla hareket etmediğine inandığımızdan -başta da belirtildiği üzere- siyeri; beşeri vahye uydurma projesi olarak görüyoruz. Dolayısıyla ısrar ve itina ile ve de doğru bir biçimde okunması/okutulması gerektiğine inanıyoruz.
Zira Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’in her hareketi, her sözü, her adımı, sosyal, siyasal, hukukî, ekonomik vb. açılardan kaide ve kurallar içermektedir. Allah-u Teala’nın bizzat kontrolünde bulunan bu büyük proje kıyamete değin, özelde Müslümanlar olmak üzere, tüm insanlar içindir.
O halde bizim de insanlara yol gösterici olabilmemiz için Cenab-ı Allah’ın örnek olarak seçtiği Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’i örnek almamız gerekmektedir.
Bütün peygamberlerin (Aleyhimusselam) övgüyle bahsettiği, Cenab-ı Allah’ın geçmiş ümmetler üzerine şahit kıldığı ümmetinin fertlerinden olmanın yolu budur.
Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’in siyerini öyle bir okuma, okutma, anlama ameliyesine girelim ki; ailelerimiz, akrabalarımız ve komşularımızla her ne yaparsak Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’ı örnek almış, sünnetini yaşamış olalım.
- Dergimiz İnzar
Dergimizin 19. yılını geride bırakarak 20. yılının dördüncü sayısıyla karşınızdayız. Geriye baktığımızda dergimiz hem içerik ve kalite hem de tiraj olarak belli bir seviyeyi yakalamış bulunmaktayız; ama bu gelinen nokta elbette ki yeterli değildir. İnzarımızın ve taşıdığı mesajın daha güçlü çıkması, daha çok kişi ve mekâna ulaşması için hepimizin üzerine düşen görev ve sorumluluklar vardır:
Bunlardan ilki; Her okuyucumuz kendisini İnzar dergisinin gönüllü bir temsilcisi olarak görmeli ki biz, dergimizin her okuyucusunu bir temsilcimiz olarak görmekteyiz.
İkincisi; Dergimizin tirajının artması ve abone bulunması noktasında okuyucularımızın sürekli bir çalışma ve gayret içerisinde olmaları. Çevremizde dergimizi verebileceğimiz, abone olabilecek muhakkak birileri vardır. Tabi ki bu çalışma salt bir tiraj arttırmak değil, esas olarak dergimizin içerisindeki mesajın ve güzelliklerinin daha çok kişiye ulaşması ve istifade edilmesidir. Dergimizden beslenen insan sayısı artıkça sesimiz daha güçlü çıkacak ve beraberinde başka güzellikleri getirecektir.
Üçüncü nokta; Dergiyi alan kardeşlerimizin dergiyi okumaları ve okuduklarını pratiğe dökmeleridir. Yazılanlar, okunanlar ve tüm bu çaba o zaman bir anlam kazanacaktır. Zira dergimiz bir mesaj, davet ve tebliğ paketi olup insanları bilinçli ve şuurlu olmaya yönlendirir.
Yukarda da değindiğimiz gibi bu çaba ve gayret hem Ramazan’da elde edilen kazanımları koruma hem de siyer okuma ve dergimizi daha çok okuyucuya ulaştırma konusunda düzenli ve sürekli olmalıdır ki bu davetimizi her zaman ve zemine taşıyabilmeliyiz.
Bu vesileyle başta zulüm altındaki kardeşlerimiz olmak üzere siz değerli okuyucularımızın Ramazan Bayramı mübarek olsun. Gazze’nin ve Mescid-i Aksanın özgürlüğünün sevincini yaşatsın inşallah.
Sizleri dergimizle baş başa bırakırken Rabbimizden dua ve temennimiz; bizleri her şart ve mekânda sürekli dinine hizmet edenlerden eylemesidir. Amin!
Allah’a emanet olun!
[1] Ahzab, 21