Kargaşadan kaostan rant sağlayan dikta rejimlerin karanlık suratları vampirler gibi insan kanını emmekten katliamlar gerçekleştirmekten geri durmamışlardır. Bunların öldürdükleri insanlar çoğu zaman kendileri için tehlike olduğu için değil, zorbalıklarını sürdürdükleri koltuklarını sağlama alma telaşındandır. Yani, halka adeta; biz yoksak size güven kalmaz, havasını estirme çabasıdır.
Millete komplo kurmayı adet haline getirenler, aslında bilinen, fakat o zaman dile getirilmekten bile korkulan, karanlık suratlar bir daha işbaşındaydı. Hedefte yine Müslümanlar vardı. Türkiye’nin gündemini günlerce alacak bir olay gerçekleşti. İsmail Ağa Camii hocalarından Bayram Ali Öztürk, sabah namazından sonra verdiği sohbet esnasında, Mustafa Erdal adlı kişi tarafından bıçaklanarak katledildi. Katil olay yerinde linç edilerek öldürüldü. Cinayetten sonra, onlarca kişi soruşturmadan geçirildi ama bir türlü olayın iç yüzü kamuoyuna açıklanmadı ve gerçek katiller bulunamadı.
BM Raporu Yok Hükmündedir (6 Eylül 2011)
Terör şebekesi uluslararası sularda dokuz Türkiyeli Müslüman’ı, yakın mesafeden uzun namlulu silahlarla, hunharca şehit etti. Müslümanlar sokaklara döküldü. Hükümet ciddiyetle üzerinde durdu. Neticede BM bir rapor yayımladı. Raporda Terör şebekesinin orantısız ve şehitlere yakın mesafeden ateş edildiği söylenmekle beraber Gazze’deki ablukanın meşruiyeti savunuldu. BM’nin Müslümanlara karşı olan kini bir kez daha raporlara yansıdı. Başbakan ve Cumhurbaşkanı tepkilerini dile getirdiler. Başbakan``Cenevre kararı çok açık ve net ortada, BM Güvenlik Konseyi`nde çıkan karar çok açık ve net ortada. Zaten şu anda açıklananın da bizim açımızdan herhangi bir kıymeti harbiyesi yok`` diye değerlendirdi. İki gün sonra Cumhurbaşkanı da; ``Açıkçası bizim için yok hükmündedir`` açıklamasında bulundu.
Oslo Görüşmelerinin Ses Kayıtları İnternette Yayınlandı (13 Eylül 2011)
Norveç’in Oslo Kentinde uzun bir süre PKK ve MİT gizli görüşüyordu. Bu görüşmelerden Tayyip Erdoğan’a çelme takmak isteyen birileri görüşmeleri deşifre etti. Önce sessiz kalındı. Ardından, Başbakan ve Cumhurbaşkanı görüşmeyi kendileri değil devlet yaptığını beyan etti. 18 Eylül’de Abdullah Gül, bu yapılan görüşme ile alakalı olarak “Cumhurbaşkanı Gül, MİT ile terör örgütü PKK arasında yapıldığı iddia edilen görüşmeye ilişkin, ``İstihbarat teşkilatımızın, Türkiye`nin en önemli meselesi olan böyle bir konuyla uğraşıyor olması, bunun içinde olmasından daha tabii bir şey olamaz. Amaç terörü bitirmektir. Terörü bitirmenin bütün yöntemleri bir strateji çerçevesi içerisinde yürütülür. İstihbarat teşkilatı da bu çerçevede üstüne düşeni yapar`` dedi.
Ömer Muhtar Libya’da Şehit Edildi (14 Eylül 1931)
İslam topraklarını işgal ederek sömürge haline getirmeye çalışan batılı emperyalist zorbalar, girdikleri her coğrafyada İslami direnişle karşılaşıyorlardı. Bu karşı direnişlerin en ihtişamlılarından biri olan Libya direnişinin önde gelen medrese âlimi, Ömer Muhtar, uzun bir mücadeleden sonra 11 Eylül 1931’de çatışma anında İtalyanlara esir düştü. İki gün sonra göstermelik bir mahkemeye çıkarıldı. İdam kararı verilerek şehit edildi.
Sabra ve Şatilla Katliamı (16 Eylül 1982)
Filistin halkını şiddetle dize getireceğini dile getiren terörist Şaron, terör devletinin elebaşılığına getirilmişti. Şaron kendisini destekleyenlerin beklentilerini yerine getirmek için katliam sahası aradı. Sabra ve Şatilla kamplarında kalan mazlum Filistin halkını gözüne aldı.
Lübnan’ın güney kesiminin bir kısmı Siyonistlerce işgal edilmiş ve o zaman işgalcilerin elebaşlığını Şaron yapıyordu daha sonra Şaron terör devletinin elebaşlığına getirilince Lübnan’daki Sabra ve Şatilla kamplarında FKÖ nün üyelerinin kaldığını duyurdu. Terör devletinin elebaşı, bu işi Hıristiyan falanjistlere ihale etmek istedi. Bunun için önce istihbaratı tarafından falanj milislerin lideri Beşir Cemayel bombalı bir saldırı sonucu öldürüldü. Olayın hemen akabinde İsrail falanj milislerle temasa geçti ve hayali faillerden intikam almanın rotası olarak Sabra ve Şatilla kamplarını gösterdi. israil tankları kamplara doğru ilerlerken olayı fotoğraflamak isteyen bir birleşmiş milletler yetkilisi öldürüldü. Kampa saldıracak olan saldırganlar için güvenli bir koridor açıldı. Tam dolduruşa getirilen Hıristiyan falanjistler, Elie Hobeike elebaşlığında bu koridordan ilerleyerek, Sabra ve Şatilla kampına girdiler. Gözü dönmüş caniler, çoğunluğu çocuk ve kadın olan bu savunmasız insanları, kurşun yağmuruna tuttular. Olayda resmi verilere göre tam 991 kişi hayatını kaybetti. Öyle hunharca katledilmişlerdi ki, sadece 328 kişinin kimliği tespit edilebilmişti.
Olayın birinci sorumlusu, organizatörü ve tetikleyicisi olan terör devleti, bütün dünya ile alay edercesine utanmaz utanmaz cevaplar veriyordu. Güya terör olan Şaron’un, bu işten sorumlu değil de ufaktan bir ihmali olmuştur. Dünyada kutuplarda sıkışan balinaların hakkını, sokakta yaralı kedinin tedavisi için etrafı velveleye veren demokrat emperyalist güçlerin gıkı bile çıkmadı. Bu ve benzeri katliamlar defalarca tekrarlanmasına rağmen.
Abdulkadir Özcan’nın Şehadeti (16 EYLÜL 1993)
1974 Diyarbakır doğumlu olan Abdulkadir Özcan, henüz küçük yaşlarda İslami mücadelenin saflarında yer aldı. Mürtet örgütün bütün saldırılarına rağmen cesareti kırılmadı. Henüz on altı on yedi yaşlarındaydı ama İslami çalışmaları birçok kesimin gözüne batmıştı. Mürtedler Abdulkadir’i şehit etmek için çok uğraştılar ama başaramadılar. Sonunda ihale nifak şebekelerine kaldı. Pusu kuruldu. Arkadan sıkılan hain kurşunla şehit edildi.
Hacı Mumammed Can’ın Şehadeti (21 Eylül 1992)
1931 Nusaybin doğumlu olan Hacı Muhammed Can temiz fıtratlı ve inancını yaşayan biriydi. Bölgeye palazlanan mürtet örgüt, kendisinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımıyordu. Bu düşünce ile İslami kesimlerin üstündeki baskısını artırınca, Hacı Muhammed’in gayretine dokundu. Bundan sonra İslami mücadelenin saflarına katıldı. 21 Eylül 1992 yılında önünde kurulan pusuda kurşun yağmuruna tutularak şehit edildi.
Tarihte Bu Ay / İnzar Dergisi – Eylül 2013 (108. Sayı)
İnzar - Tarihte Bu Ay