Değerli Okurlar!
1992 yılı Haziran ayının 25’inde hiçbir değere hürmeti olmayan PKK canilerince gerçekleştirilen Susa camii katliamı unutulacak bir olay değil. 10 mazlum kardeşimizin şehit edildiği bu olayın yıldönümünde, konuyu araştırıp kitaba döken ve olay hakkında detaylara vakıf bulunan Gazeteci ve Araştırmacı Yazar Mehmet Baran ile katliamı, hala dinmeyen acısını ve yankısını konuştuk. Unutulmaması adına yeni nesillere, tarihe iz düşen bazı olayları hatırlatmakta fayda var. Bu katliam da bu olaylardandır. Detaylar için sizleri röportajımızla baş başa bırakıyoruz:
-Susa Katliamı ve yakın tarih üzerine araştırmalarınız ve eserleriniz var. Bildiğimiz kadarıyla Susa katliamı PKK’nin en vahşi ve kanlı eylemlerinden biridir. Yakın tarih araştırmacısı olarak bu katliam nasıl oldu anlatır mısınız?
Susa Cami Katliamı; PKK’nin bölgede işlemiş olduğu acımasız, vahşi ve hiçbir değer tanımayan katliamlarından biridir. Cami baskını, cami yarenlerinden 10 kişinin ölümüne 5 kişinin de yaralanmasına sebep oldu. PKK sivil halka, Kürt evlatlarına karşı kadın çocuk demeden çok katliamlar gerçekleştirdi. Ancak Susa Katliamı camide gerçekleşmesi yönüyle ayrıydı. Burada farklı bir mesaj vardı. Hedef sadece o gün camide bulunanlar değildi. Hedef İslam’dı, bir bütün olarak Müslümanlardı, caminin saygınlığını ayaklar altına almaktı, İslam Ümmetinin sinir uçlarına dokunmaktı. O gün bu katliam PKK’nin yanına kâr kalmış olsaydı, yanı sıra camilerimizin kapılarına, CHP zihniyeti gibi bir bir kilit vurulacaktı…
Bu katliamın nasıl gerçekleştiği konusuna gelirsek; Susa Cami Katliamını Silvan’da gelişen olaylardan bağımsız değerlendirmek, Silvan’ı da bölgeden bağımsız değerlendirmek imkânsızdır. PKK’nin bölgede tek güç olma hayalini kurduğu bir dönemdi. Bütün sol grupları kendi potasında silah gücüyle eritmiş, varlıklarına tahammül edememişti. Bölgede İslami oluşumlara asla müsamaha göstermeyeceklerini her fırsatta dile getiriyorlardı. Ancak İslam davetçilerinin tebliğ ve irşad çalışmaları netice veriyor, her gün farklı simaları hizmet halkasına çekiyordu. Hikmetle yürütülen tebliğ çalışması, PKK saflarında aktif mücadele veren kimi şahısları da kendi özlerine döndürüyor, dava saflarında yerlerini alıyorlardı. PKK bu manada kan kaybediyordu. Bölgede alan hâkimiyeti kazanan, kendini dev aynasında gören, istediğini kaçıran, yargılayan, öldüren; istediğini haraca bağlayan, bölgeden süren, o günün PKK’sinden bahsediyoruz. Öncelikli hedefleri arasında İslami yaşantıyı Kürt halkı arasından kaldırmak olan bir örgüt, nasıl olur da kendi elemanlarını İslam davetçilerine kaptıracak, buna tahammül edecekti. Hazımsızlık, çekememezlik oradan başladı. Süregelen sürtüşme, kin, düşmanlık, İdil ilçesinde kan dökmeye vardı. Şuurlu Müslümanlar yine de bu çatışmanın lokal kalması, bütün bölgeye yayılmaması için azami derecede gayret gösterdi. Ancak karşı taraf konuşmaya gelmiyor, muhatap kabul etmiyordu. Yapıcı girişimlere karşı her yerde cevapları aynıydı. Ağız birliği yapmış, örgütsel tavır takınmışlardı. Dayatılanlar çok acımasız, insafsız, ölçüsüzdü; “Ok yaydan çıkmıştır. Ya bize tabi olacaksınız ya memleketi terk edeceksiniz ya da hepinizi öldürürüz” diyor, başka da bir şey kabul etmiyorlardı.
İdil ilçesinde yakılan fitne ateşi Silvan’a da sıçradı. Müslümanca yaşamak isteyenlerin önünde nefsi müdafaa seçeneği dışında başka bir yol kalmadı. Silvan’da ortalık karıştı. Her gün dava mensubu gençler katlediliyordu. PKK’nin hedefinde kısa zamanda çok insan öldürmek, bir vahşet ortamını oluşturmak, gözleri korkutup direnci kırmak ve davetçileri bölgeden kaçırtmak vardı. Fitne ateşi Susa Köyüne dayandı. Susa Köyünde her akşam camiye giden, akşam namazıyla yatsı namazı arasında camide kalan, yetmedi yatsıdan sonra camide halka kurup İslami sohbette buluşan, camiyle bütünleşen, kaynaşan bir gençlik vardı. Silvan’da sıkışan örgüt, Susa’da, caminin içinde bir toplu katliam ile günü kurtarma hesabı içine girdi. Militanlar, hedef şaşırtmak için asker elbisesi giyerek camiyi bastı. Camidekilerin ellerini arkadan bağlayarak cami avlusunda, duvarın dibinde sıraya dizdi. Mukaddesatlara bin bir hakaret eşliğinde gençleri tarayıp katletti. Hedeflerinde iki şey vardı: Birincisi, dava mensubu gençlerden alabildiğince çok kişiyi katletmek; ikincisi cami saygınlığını ayaklar altına alıp caminin içini boşaltmak, kapısına kilit vurmak.
-PKK’nin Susa’yı katliam için seçmesindeki en önemli etken için ne dersiniz?
Evet, PKK Susa’yı neden hedef seçti? Niye başka köy değil de Susa? Başka köylerde de Cemaat mensupları vardı ve Susa’ya göre sayıları daha az olduğu için daha kolay hedef sayılabilirdi. Nitekim daha sonra PKK o kolay bildiği hedeflere de yöneldi, kimilerinde de başarılı oldu. Ancak Susa Köyü iki konuda öne çıkıyordu. Başta yerleşkesi itibariyle stratejik bir konumdaydı. İlçeye 5 km mesafede bulunuyordu. Ova köylerine giden yola hâkimdi. Dağ ile ovayı birbirine bağlayan derelerden biri köyün içinden geçiyordu. Bu, militanların dağ/ova geçişlerini kolaylaştırıyordu. İkinci olarak da Susa’da İslami davaya gönül vermiş çok sayıda genç ve aile vardı. Şuurlu Müslümanların köydeki potansiyeli, ağırlığı, dikkatlerden kaçmıyordu. PKK, ise bunlara bir çatışma dayatmış durumdaydı. Bunun sonu nereye varacağı belli değildi. PKK o zamanlarda daha yeni ova köyleri üzerinde hâkimiyetini pekiştirmişti. Onlar açısından ova köyleri, zenginliklerinin yanı sıra dağ kadrosuna eleman kazanmanın membaı olmuştu. Bir gün gelir de Marksist ideolojiye karşı duran ve sadece Allah’a dayanan Müslümanlar, Susa’daki o potansiyelini harekete geçirip ovadaki atan damarlarını kesmeye kalkarsa, Susa bunun için bir ileri karakol hükmüne geçerdi. Buna ilave olarak Susa’nın PKK açısından bir başka özelliği, köyde kendi potansiyelinin de olmasıydı. Aktif elemanlarının yanı sıra onlara destek veren, yardım yaltaklık yapan çok sayıda aile vardı. Dağa çıkmış militanların yanı sıra köyde milislik yapan, hazır kıta bekleyen elemanlarının varlığı, böyle bir katliamı gerçekleştirmelerini kolaylaştırdı. Şehir çatışmalarında zorlanan, evdeki hesabı çarşıya uymayan PKK, Susa’daki katliamla kırsalın hâkiminin kendisi olduğunu mesajını vermek istiyordu. Oradaki hesabı da tutmayınca bir bütün olarak bataklığa saplandığını fark etti; ama iş işten geçmiş, giden canlar geri gelmemişti. PKK bunun hesabını ağır bir şekilde verecekti.
Cami çalışmaları, gençlerin cami ile hayat bulmaları, ta işin başından beri PKK’nin endişe ettiği konuların başında geliyordu. Susa Köyü’nde Cami aşkı, gençlerin yeniden camileri doldurması kayda değer bir gelişmeydi. Davetçilerin her yerde cami çalışmaları mevcuttu ve bu PKK’nin DNA’sını bozuyordu. Susa Camii Katliamıyla, bütün cami çalışmalarına gözdağı vermek istiyorlardı. Sol örgütlerin baş düşmanı, camilerin icra ettiği fonksiyonlardı. Böylece Susa Katliamının bir başka önemli sebebi, cami çalışmalarının önüne geçmek, gençlerini cami çalışmalarına kaptırmamaktı.
-Susa katliamı sonrası korucular tarafından yapılan zulümlerden de bahseder misiniz?
Susa Camii Katliamı zamanında, Susa’da koruculuk sistemi yoktu. Köyde şuurlu Müslümanların yanı sıra PKK’nin jandarmalığını yapan aileler ve gençler de vardı. O zaman iki taraf da koruculuk sistemine karşıydı. İki taraftan da uzak durduğunu iddia eden, ortada duran ailelerin de köyde bir ağırlığı, söz hakkı yoktu. Cami Katliamıyla birlikte olayda dahli olanlar bir bir köyden kaçtı. Ortada olanlar da PKK’nin sonradan gönderdiği keskin tehditlerinden korkup arada zayi olmamak için köyden çıktı. Köyde sadece şehit aileleri ve PKK’ye teslim olmayı reddeden şuurlu Müslümanlar kaldı. Bu süre zarfında Silvan ilçesi ve çevresinde şehit düşen dava mensubu insanların cenazesi, Susa’da defnedildi. Susa Kabristanı genel şehitliğe dönüştü. Bu arada yurt genelinde ve hatta yurt dışından on binlerce insan, Susa Şehitliğini ziyaret etmek için yollara düştü. Şehitliğe akın eden insan seli, karanlık yapıların uykusunu kaçırdı. Her ne pahasına olursa olsun bu ziyaret akınının önü alınmalıydı. Bunun için yine Cami mütecavizleri biçilmiş kaftandı. Onların bir kere kalpleri kararmış, katılaşmış, taşlaşmıştı. Cami Katliamından beş sene sonra devlet içinde çöreklenmiş karanlık yapıların devreye girmesiyle, köy kaçkınları değişik şehirlerden toplatıldı ve gönüllü korucu olarak Susa Köyüne getirildi. Sözde koruculuğa karşı olan PKK elemanları, şimdi devlet silahıyla köye geri dönüyor ve geri kalan işlerini tamamlamak istiyorlardı. Karanlık yapı sonuna kadar onlara imkân sağladı. Gönüllü koruculuk adı altında köye yerleşen bu nasipsizler, İslam’a ve şiarlarına hakaret ediyor, Cami Şehitlerinin kabri başında içki içiyor, mezarların üzerinde oturup ayak ayak üzerine atarak açık, müstehcen gazeteler okuyorlardı. Kısacası dindar insanların sinir uçlarına dokunuyorlardı. Bunların elebaşı olan kişi Diyarbakır’da faili meçhul olarak öldürüldü. Bu, geri kalan nasipsizlere ve karanlık yapılara, altın tepside fırsat sundu. Şehitlerin yakınları olan bütün köylüleri köyden sürdüler. Mallarına, hayvanlarına, ekinlerine el koydular. Evlerine geri dönmek isteyen köylüleri, kadın çocuk demeden taradılar. Ondan fazla köylü yaralandı. Yine ikinci bir Susa katliamı gerçekleştirmek istemişlerdi; ancak öldürmeyen Allah öldürmezdi. Şehit yakınlarının köye dönme çabası neticesiz kaldı. Köyden beklentileri kalmadı, kalpleri kırık, umutları kalmamış bir şekilde değişik şehirlere dağılıp yeniden bir hayat kurma çabası içine girdiler. Korucularla elbirliği yapan karanlık yapı her zaman korucuları korudu ve hiçbir mahkûmiyet almalarına izin vermedi.
-Devletin bu konudaki girişimleri veya mahkeme durumu oldu mu?
Susa Cami Katliamı için açılan davada, Susa Köyünden, militanlarla elbirliği yapanlar yakalandı. Her birine müebbet hapis cezası verildi. Ancak korucuların katliam girişimine yönelik herhangi bir mahkeme veya mahkûmiyet olmadı. Cami Katliamında hüküm giyenler de cezaları bitti diye bırakılmış durumda. Cami katilleri şu an dışarda dolaşıyor.
-Şu an Susa ve şehitlik ne haldedir?
Susa’ya gönüllü korucu olarak gelen nasipsizler, zamanla karanlık yapının onları koruyamayacağını anladılar. Sözde tövbe ettiler ve silahlarını bıraktılar. Ancak kalbi kırılmış, değişik şehirlerde yeni hayat düzenini kurmuş olan şehitlerin yakınları bir daha köye yerleşmek için geri dönmedi. Köydeki arazilerini ekmeye gelenler var, ama yerleşenler yok. Ancak son zamanlarda orada ev yapıp yavaş yavaş yerleşmek isteyenler var. Korucuların tahrip ettiği şehitlik tekrar onarıldı, ziyarete açıldı ve şu an şehitliğe ziyaretler sorunsuz yapılıyor.
-Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.
Mehmet Baran kimdir
1973’te Diyarbakır’ın Kulp ilçesi Barın köyünde doğdu. Daha çocukken ailesiyle Silvan ilçesine yerleşti. İlk, orta ve liseyi burada okudu. Doksanlı yılların sıkıntılarından dolayı kazandığı üniversiteyi okuyamadı. İslami çalışmalarından dolayı, 28 Şubat zulmüne maruz kaldı ve beş sene cezaevi yattı. Daha sonra Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü okudu.
Altı çocuk babası olan yazar, 2008 yılında gazetecilik yapmaya başladı. Yakın tarih ile ilgili kapsamlı araştırmaları oldu. Bu araştırmalarını, bölgeyi bizzat dolaşarak, birinci ağızdan dinlemeler ve saha araştırmaları yaparak yıllarca sürdürdü. Yazarın yazıları değişik gazete ve dergilerde yayımlandığı gibi çalışma alanıyla ilgili televizyon ve radyo programları da yapmaktadır. Yayınlanmış eserleri şunlardır: Yaşanmışların Hikâyesi(Hikâye), Tanıkların Diliyle Yakın Tarih Katliamları(Araştırma), Şahitler(Araştırma), Susa Camii Katliamı(Araştırma), Me Çi Dî Û Çi Nedî (Kürtçe), Gelîyê Zîlan Katliamları(Araştırma)
İnzar Röportaj/Söyleşi
İnzar Röportaj/Söyleşi