Dostlarım!
Mübarek Ramazan ayı münasebetiyle bu ayki yazımızı şu ayeti kerimenin izahat ve tefsirine ayırdık:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Ey imân edenler, sizden önceki ümmetlere yazıldığı (farz kılındığı) gibi, korunup muttaki olasınız diye, size de oruç yazıldı” (Bakara, 183)
Kelime ve İbareler:
"Oruç", sözlükte imsakta bulunmak, bir şeyden uzak durup onu terk etmek demektir. Şer’î bir terim olarak; tanyerinin ağarmasından güneşin batışına kadar belli vasıflara sahip kimselerin niyet edip Allah rızasını umarak ve Allah'tan korkmaya nefsi hazırlamak üzere yemekten, içmekten ve cimâdan uzak durmaları demektir.
"Yazıldı," Farz kılındı; "Sizden öncekilere yazıldığı gibi." ... Bilindiği gibi bütün dinlerde hatta putperestlikte bile oruç vardır. Eski Mısırlılarca, Yunanlılar, Romalılar ve Hintlilerce de oruç, bilinen bir şeydir. Halen elde bulunan Tevrat'ta oruç ve oruç tutanlar övülmektedir. Hz. Musa'nın kırk gün oruç tuttuğu sabittir. Yahudiler bu dönemlerde Orşelim'in tahribi ve zaptedilmesini anmak üzere bir hafta süreyle oruç tutmaktadırlar. Ağustos ayında da bir gün oruç tutarlar.
Yine elde bulunan İncilerde oruç, övülmekte ve bir ibadet olarak değerlendirilmektedir. Hristiyanların en meşhur ve en eski oruçları Fish bayramından önceki büyük oruçtur. Hz. Musa, Hz. İsa ve havarilerin tuttuğu oruç budur. Daha sonra kilise başkanları başka çeşitlerde başka oruçlar da icad etmişlerdir.( Zira bilindiği gibi İslam dini, fıtrat ve bütün peygamberlerin dini olduğu için çoğu dinlerin kökü ve esâsıdır. Sonradan zamanla bazı kötü kişiler tarafından değişik menfi amaçlar için değişik şekillere sokulmuş ve değişik isimler verilmiştir. )
"Takva sahibi olasınız diye." Masiyetlerden korunasınız diye. Oruç günahların başlangıcı olan şehveti, arzuyu kırar, insana takvayı kazandırır. Hevayı köreltir, azgınlıktan, şımarıklıktan, ahlaksızlıktan alıkoyar, dünyanın zevk ve lezzetlerini önemsizleştirir.
Açıklaması:
Allah sizden önce Âdem (aleyhisselam) döneminden beri diğer dinlere uyan müminlere farz kıldığı gibi, size de orucu farz kılmıştır. Onlara da emre itaat etmeyi gerektiren iman vasfı ile seslenmekte, orucu bütün insanlara farz kılınmış olduğunu beyan etmektedir. Böylelikle orucu teşvik etmekte ve zor işler genel bir hal aldığı takdirde, onlara katlanmanın kolaylaştığını, eda edenler onu rahat ve huzur ile yerine getirdiklerini açıklamaktadır. Çünkü bu emir hak, adalet ve eşitlik esası üzere yükselmektedir.
Diğer taraftan oruç nefsi arındırır, Rabbi razı eder. İnsanları gizli ve açık hallerde Allah'tan korkmaya, takvaya hazırlar, iradeyi sağlamlaştırır. Sabrı, zorluklara katlanmayı, hoşuna gitmeyen haller esnasında nefsi dizginlemeyi, arzuları terk etmeyi öğretir. Bundan dolayı Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Oruç sabrın yarısıdır."(İbni Mace, Sıyam 44) diye buyurmuştur.
Orucun takvaya sebep teşkil etmesinin en önemli nedenleri, aşağıdaki kaydettiğimiz değişik şekillerde meydana gelmektedir:
1- Oruç her durumda Yüce Allah'tan korkma duygusunu nefiste besler, geliştirir: Çünkü oruç tutan için Rabbinden başka bir gözetleyici yoktur. Aşırı derecede açlık veya susuzluk duyduğu, bir yemeği canı çok çektiği, soğuk bir su istediği vakitte orucunu bozmasından sadece imanı ve Allah korkusu alıkor ve böylece Allah'tan korkma gerçekleşmiş olur.
Bütün arzular ona güzel ve süslü gösterilse de kendisi orucun saygınlığını çiğnemekten korkarak bütün bunların üstüne yükselir ve Allah'tan sakınma ve Rabbinin gözetimi altında olduğunun şuurunu gerçekleştirmiş olur. Heva ve arzular nefse egemen olduğu takdirde o; çabucak Allah'ı hatırlar, aradan fazla zaman geçmeden sahih tevbe ile Rabbine döner. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak takva sahipleri şeytandan onlara bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler. Bir de bakarsın ki onlar görüp bilmiş olurlar." (A'râf, 205)
Orucun manevî faydalarından bir tanesi de oruç tutanın sadece Allah katında sevap ve ecrini umması, yalnızca Allah rızası için oruç tutmasıdır.
2- Oruç şehvet ve arzunun keskinliğini kırar. Kişi üzerindeki etki ve tasallutunu hafifletir. Bunun sonucunda insan itidalini kazanır; tabii ve normal bir karaktere sahip olur. Nitekim Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) evlenmesi mümkün olmayan kimseler için orucu tavsiye ederken -Kütüb-i Sitte ve İmam Ahmed'in İbni Mesud'dan yaptığı rivayete göre- şöyle buyurmaktadır: "Sizden kim evlenmeye gücü yetmezse oruç tutmaya baksın. Çünkü oruç onu keser." (Buhari, Savm 10) Yani oruç, tıpkı şehveti zayıflatan hayaların burulması mesabesindedir.
Yine Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Nesaî'nin Muaz'dan (radiyallahu anh) yaptığı rivayete göre: "Oruç bir kalkandır." (Buhari, Savm 3) diye buyurmaktadır. Yani masiyetlerden bir koruyucudur.
3- Oruç kişiyi hassas ve duyarlı yapar. Şefkat ve merhamet hislerini kuvvetlendirir. Çünkü kişi acıktığı vakit yiyecek bir şey bulamayan yoksulları hatırlar, bu ise o kimseyi onları gözetmeye iter. Bu ise Yüce Allah'ın, "Kendi aralarında merhametlidirler." (Feth, 29) diye söz konusu ettiği müminlerin niteliklerindendir.
4- Oruç ile zenginler, fakirler, eşraf ile avam arasında, aynı farz aynı şartlarla eda edildiği için, eşitliğin anlamını gerçekleştirir. Bu ise bir önceki durumda olduğu gibi orucun toplumsal faydalarındandır.
5- Maişeti sağlamakta ve iradeyi dizginlemek hususunda sahur ve iftar dönemleri arasında gerekli düzene bünyesini alıştırır ve orucun adabına bağlı kalındığı takdirde kişinin rızkı artar ve iktisatlı yaşamayı öğrenir.
6- İnsanın bünyesini yeniler, sağlığına katkıda bulunur, vücudu zararlı yağlanmalardan korur, adaleleri rahatlatır, bir işe karar verdiği ve bedeni zevkleri hatırlamak ile kendisini meşgul etmeksizin işine zihnini teksif ettiği vakit hafızayı güçlendirir.
Bütün bunlar Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)'in, Ebu Nuaym'ın et-Tıb'da Ebu Hureyre'den yaptığı şu rivayette topluca ifade edilmektedir: "Oruç tutun, sıhhat bulasınız." (Camiussağir, 5060) Bu ise insan oruca alışıp orucun başlangıcındaki ilk dönemlerde görülen birtakım gevşeme hallerine üstünlük sağladıktan sonra yani genelde ilk üç veya dört gün sonra gerçekleşir.
Bedenî, ruhî, sıhhî ve sosyal bütün bu faydaların gerçekleşmesi iftar ve sahur yemeklerinde itidali bozmamak şartına dayanır. Aksi takdirde durum tam aksine olur ve insan midesini tıka basa doldurup yemesinde, içmesinde itidali bozacak olur ise iş sıkıntı, zorluk ve zarara dönüşür.
Yine bu gayelerin gerçekleşebilmesi için dilin iffetini koruması, gözün haramdan korunması, gıybet, laf alıp götürüp getirmekten, haram lehivlerden uzak durma şartına bağlıdır. Nitekim Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem), Yüce Allah'tan (aldığı kudsî) hadiste şöyle buyurmaktadır: "Her kim yalan söz söylemeyi ve gereğince ameli terk etmeyecek olur ise onun yemesini ve içmesini bırakmasına Allah muhtaç değildir." (Buhari, 1903)
Yani Allah için böyle bir şey yapmasına gerek kalmaz. Nice oruç tutan vardır ki o kimsenin orucundan payı sadece açlık ve susuzluktur. Manevi olarak orucu bozan şeylerden uzak durmak, tıpkı maddi şeylerden uzak durmak gibidir.
Son olarak oruçla ilgili bir kaç hadis-i şerif zikredeceğiz.
Abdullah bin Ömer'in naklettiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (Müslim, îmân, 21)
Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, kötü konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, “Ben oruçluyum.” desin...” (Buhârî, Savm, 2)
Ebû Hüreyre’den (radiyallahu anh) nakledildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur!” (Buhârî, Savm, 8)
Allah'u Teala hepimizi gerçek manada oruç tutanlardan eylesin ve onların mükafatını bize ihsan etsin. Amin.[1]
[1] Tefsirü’l Münir'den faydalanılmıştır.