“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin; bilakis onlar diridirler, ama siz farkında olmazsınız” (Bakara, 154)
Ebu Hureyre’den (radiyallahu anh) rivayet edilmiştir. Dedi ki: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Muhammed'in canını elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad edip öldürülmeyi, sonra cihad edip yine öldürülmeyi, sonra tekrar cihad edip tekrar öldürülmeyi çok arzu ederdim.” (Müslim, İmaret 1876; İbn-i Mace, Cihad 2753)
Resullerin efendisi, eşref-i mahlukat ve vahyin muhatabı olan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) defalarca Allah yolunda şehid olmayı arzuluyor ve bunu Allah’a yemin ederek te’yid ediyorsa bu, Allah Teâlâ nezdinde şehadet mertebesinin çok yüksek ve Şehidin çok değerli olduğunu ifade eder. Evet, bu bir hakikattir ve birçok ayet-i kerime ile hadis-i şerif bu hakikati desteklemektedir. Zira mahlûkatın sebeb-i hilkati, Allah’a kulluktur. Allah’ın sözünün üstün olması ve hükmünün icra edilmesidir. Şehid de bunun gerçekleşmesi için cihad ederek hayatını ve her şeyini feda eder. Bu nedenle Şehidin ahiretteki değeri cezbedicidir.
Bi'r-i mâune faciası hadisesinde İslam'ı tebliğ için yola çıkan cemaat adına Amir bin Tufeyl'in karşısına çıkan Enes (radiyallahu anh)'ın dayısı Harâm bin Milhan'a bir adam, yaklaşarak mızrağını saplayıp vücudunun bir tarafından öbür tarafına geçirince Harâm: “Kâbe'nin Rabbine yemin ederim ki, ben kazandım" demişti. (Buhârî, Cihad 9; Müslim, İmare 147)
Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor: “İki damla ve iki eser vardır ki Allah’a onlardan daha sevimli bir şey yoktur; Allah korkusundan dolayı akan gözyaşı ve Allah yolunda akıtılan kan. İki esere gelince, biri Allah yolundaki eserdir diğeri de Allah'ın farzlarından bir farzın eseridir.” (Tirmizi, Fedailü’l Cihad 26)
Mahşer halkı, misk gibi yayılan kan kokusu ve vücudundan henüz yeni yaralanmış gibi akan taze kanı ile sadece şehidleri tanır, onların fazilet ve şerefine şahitlik eder. İşte bu sebepten dolayıdır ki şehidler yıkanmaz. Hatta Allah yolunda öldürülenlere niçin şehid denildiği tartışılırken “Şehidin şehid olduğuna şahidi vardır; o da kanıdır” denilmiştir. (Riyazu-s salihin tercüme ve şerhi)
“Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Ancak şehid, gördüğü itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehid olmayı ister.” (Buhârî, Cihad 21; Müslim, İmare 109)
“Şehid için Allah nezdinde altı hususiyet vardır: Kanının ilk fışkırmasıyla mağfiret edilir. Cennetteki yeri ona gösterilir. Kabir azabından korunur, büyük korkudan (kıyamette cehennem ateşinden) emin olur. Kendisine iman hüllesi giydirilir. İri gözlü hurilerle evlendirilir ve akrabasından yetmiş kişiye şefaatçi kılınır.” (İbni Mace, Cihad 16, Kenzu’l Ummal, 11132)
“Şehidin başına, dünya ve içindekilerden daha hayırlı yakuttan vakar tacı giydirilir…” (Tirmizi, 1712)
“Şehidlerin ruhları yeşil kuşlar gibi olup cennetin neresini isteseler orda uçarlar, sonra arşa asılı bulunan kandillere konarlar.” (Müslim, İmare 121)
Şehidin şehadet anında çektiği acı hissedilmeyecek kadar azdır.
“Sizden biriniz karıncanın ısırmasından ne kadar acı duyarsa, şehid olan kimse de ölümden ancak o kadar acı duyar.” (Tirmizi, Fedailü’l Cihad 26)
Gerçek şehidin kim olduğunu ancak Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den öğrenebiliriz.
Resulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) sormuşlar: Ya Resulallah! Bir adam ganimet için savaşıyor; bir başkası kendinden bahsedilsin diye savaşıyor, bir diğeri de kahramanlıktaki yerini göstermek için savaşıyor (Bir rivayete göre: Kahramanlık taslamak için ve ırkının üstünlüğünü göstermek için savaşıyor. Bir başka rivayette: Gazabından dolayı savaşıyor) bunlardan hangisi Allah yolundadır?
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kim Allah'ın dini daha yüce olsun diye savaşırsa, sadece o Allah yolundadır” buyurdu. (Buhârî, Cihad 15; Müslim, İmare 149-151)
Evet, “Şehid” kelimesi Kur’anî bir kelime olduğu için Kur’an’ın verdiği mana dışında kullanılamaz. Kullanılsa da hiçbir değeri yoktur.
“Şehidin kul borcu dışındaki bütün günahlarını Allah bağışlar.” (Nesai, Cihad 32)
Bir adam ayağa kalkıp: “Ya Resulallah! Şayet Allah yolunda öldürülürsem, bu benim günahlarıma kefaret olur mu?” diye sordu. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona: “Evet, şayet sen sabrederek, ecrini sadece Allah’tan bekleyerek, cepheden kaçmaksızın düşmana karşı koyup Allah yolunda öldürülürsen, günahlarına kefaret olur. Ancak borçların bunun dışındadır. Bunu bana Cibril söyledi” buyurdu. (Müslim, İmare 119)
Evet, şehadet, insanın daha önce işlediği bütün günahlarına kefaret olur ve şehid cennette de en üstün dereceye ulaşır. Ancak bu mertebeye lâyık olmak için, sabretmek, cihadın ecrini sadece Allah’tan beklemek yani ihlâsla hareket etmek, cepheden kaçmayarak düşmana karşı koymak gibi üstün cesaret ve feragat isteyen özelliklere sahip olunması gerektiğini bu hadisten öğrenmekteyiz. (Riyazu-s salihin tercüme ve şerhi)
Şehidler ayet ve hadislerin şehadetiyle cennettedir
Şehidin cennete gireceğine Allah ve melekleri şahitlik eder. Şehidlerin, şehid oldukları andan itibaren ruhları cennete gider ve orayı görürler.
Enes (radiyallahu anh) şöyle dedi: Bedirde müşrik ordusu yaklaşınca Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete girmek üzere ayağa kalkınız!” buyurdu. (Buhari, Cihad 4)
İslâm'ın bütün zaferleri ve doğuşundan sonraki kısa sürede yeryüzü hâkimiyetinin büyük çapta Müslümanların eline geçmesi bu büyük iman gücü sayesinde olmuştur. En modern harp araç-gereçlerine sahip günümüz süper güçlerinin yüzbinlerce kişilik ordularına karşı silahları yok denecek kadar az, fakat imanları tarif ve tasavvur edilemeyecek kadar engin, sayıları birkaç bin kişiden ibaret Müslüman grupların kazandığı zaferler, yarınki tarihimizin altın sayfalarını teşkil edecektir. İşte bu iman sahabe imanıdır ve her asırda Müslümanların buna ihtiyacı vardır. (Riyazu-s Salihin tercüme ve şerhi)
Rabbim bizi şehidlerin ecrinden mahrum etmesin ve son nefesimizi şehadet ile vermeyi nasib eylesin! Âmin!