Peygamber efendimiz (as), safa tepesinde Kureyş halkına Yâ Sabâhâh! yani buraya geliniz, toplanınız, size mühim bir haberim var demekle, onları bugüne kadar duydukları ve duyacakları en önemli şeye çağırıyordu. Bu çağrı da, ayet-i kerime’de; “Ey inananlar, sizi diriltecek, size can verecek şeylere çağırdıkları zaman Allah'a ve Peygambere icabet edin”[1] buyrulan insanlığı diriltecek, onları dünya ve ahiret saadetine ulaştıracak tevhid çağrısıydı. Safa Tepesi’nde Efendimiz (as)’ı dinleyenler arasında amcası Ebu Leheb de vardı. Ve bu çağrıya karşı çıkan da ilk o oldu. Öz yeğeni olan Efendimiz (as)’a: “Tebben leke ya Muhammed!” “Yuh olsun sana ey Muhammed! Bizi buraya bunun için mi çağırdın”? diyerek ellerine aldığı taşları Resulullah’ın üzerine atmaya teşebbüs etti. Bu olay üzerine de Leheb Suresi indi. Rabbimiz de sürenin başında Ebu Leheb’in “Tebben leke ya Muhammed” ifadesine uygun olarak onun sözünü kendisine iade etmiştir. Tebbet; Habbet, Zellet, Hasirat mânâlarına gelir. Tebbet, helâk anlamınadır. Hüsrana uğrasın, kahrolsun, tüm yaptıkların boşa gitsin anlamında kullanılan bir kelimedir. Yani süre, Allah’ın lanetlemesiyle başlıyor. Kur’an-ı Kerîm’de sadece bu sûrede bir kâfirin bizzat adı ya da künyesi zikredilerek lânetlenmiştir. Kur’an’ın başka hiçbir yerinde böyle bir kâfirin isminin zikredildiğine şahit olmuyoruz. Hâlbuki Resûlullah Efendimize ve O’nun getirdiği hidâyet hediyesine karşı çıkmada Ebu Leheb’den daha ileri gitmiş pek çok kâfir vardı. Acaba neden sadece Ebu Leheb de başkası değil?
Kur’an’ın Ebu Leheb’e karşı bu tavrı çok sert bir tavırdır. Üstelik O, Peygamber’in öz amcası olmasına rağmen. Oysa ki, diğer amcası Ebu Talib, O’na iman etmemesine rağmen sırf yeğeni olması ve yetim olması hasebiyle onu düşmanlarına karşı son nefesine kadar korudu. Ebu Leheb’e inen bu sûredeki ayetlerle lanetlenmesi ve azap ayetleriyle tehdit edilmesinin birkaç nedeni vardı. Bunlardan birincisi, Ebu Leheb, Resulullah’ın öz be öz amcasıydı. O dönem Araplarda amca, baba yerinde sayılıyordu. Bugün de öyledir, bir kimsenin babası ölmüşse ona en yakın akraba olarak amcanın yeğenine bir baba gibi, hanımının da bir anne gibi bakması, sahiplenmesi gerekiyordu. Cahiliye döneminde, cahiliye ve şirk ahlâkına göre de yeğenine sahip çıkması, onun elinden tutması gerekiyordu. Küfür anlayışında bile bu vardı. Hâlbuki Ebu Leheb yeğenine sahip çıkması şöyle dursun, Ona ilk karşı çıkan olmuştu. Hanımı Ümmü Cemil de düşmanlıkta ondan geri kalmıyordu. Hz. Peygambere düşmanlıkta o kadar aşırıydı ki, geceleyin diken taşır, Hz. Peygamberin geçeceği yollara saçardı. Bundan dolayıdır ki; ayette onun için حَمَّالَةَ الْحَطَبِ “odun hamalı” tabiri kullanılmıştır.
İkincisi, Peygamberimiz (a.s)'a peygamberlik gelmeden önce, Peygamberimiz (a.s)'ın kızı Hz. Ümmü Gülsûm Ebu Leheb'in oğlu Uteybeyle, Hz. Rukiye de Ebu Leheb'in diğer oğlu Utbe ile nişanlanmış ama henüz evlenmemişlerdi. Getirdiği tevhid dini yüzünden Ebu Leheb’in Resulullah efendimizle arası açılınca Ebu Leheb'in karısı Ümmü Cemil oğullarına: "Rukiye ve Ümmü Gülsûm dinden çıkmışlardır. Onları boşayın, ayrılın onlardan!" dedi.[2] Ebu Leheb de, oğullarının her ikisine: "Muhammed'in kızını boşamazsan, başım başına haram olsun!" diyerek yemin etti.[3] Bunun üzerine, Uteybe Peygamberimiz (a.s.v)'ın yanına gelerek: "Ben senin dinini tanımıyorum. Kızından da ayrıldım.[4] Artık ne sen beni sev ne de ben seni severim.[5] Ne sen bana gel, ne de ben sana gelirim!"[6] dedikten sonra, Peygamberimiz (a.s.v)'ın gömleğini yırttı![7] Bunun üzerine Allah’ın Resûlü gerçekten çok üzüldü ve Utbe’ye bedduada bulundu: “Allah’ım! Ona aç köpeklerden bir köpek mûsâllat et de onu paramparça parçalasın!” Bunun üzerine çok geçmeden Utbe, Şam taraflarına ticaret için gittiği bir sırada geceleyin bir aslan tarafından parçalanıp gebertildi.
Ebu Leheb’in bu sürede lanetlenmesinin bir diğer nedeni de, Şi'bi Ebi Talib’de Müslümanlar boykot altında aç susuz inlediği bir sırada Rasulullah (s.a.v)’a ve Müslümanlara karşı en büyük düşmanlığı yapmasıydı. Öyle ki, Mekke’ye mal satmak için gelen satıcılara çok yüksek fiyat vererek, onların mallarını bloke ederek Müslümanların bulunduğu Şi’bi Ebi Talib’e erzak gitmesini önlüyor, Müslümanların açlıktan ölmelerini ya da böyle bir ekonomik ambargo sonucu peygamberin çevresinden dağılıp gitmelerini istiyordu. Yine bu Allah düşmanı, Resulullah (s.a.v)’ın oğlunun vefat ettiğini duyduğu zaman, “bunun nesli kesildi, ebter oldu, artık yakında ondan kurtulacağız” diyerek sevincini dile getirmişti. Ebu Leheb, Resulullah Efendimizi Mekke’de bir gölge gibi adım adım takip ediyor ve onun tebliğini engellemeye, insanlar üzerinde meydana getirdiği tesirini yok etmeye çalışıyordu. Resulullah’ı dinlemek için toplanan kalabalığa: “Sakın bu adamı dinlemeyin! Bu benim yeğenimdir! Bunun kendisine hayrı yok ki size hayrı olsun! Sakın buna inanmayın! Bu babayla evlâdın arasını açandır! Bu karıyla kocayı birbirine düşman edendir!” diyerek Resulullah (s.a.v)’ın insanlar üzerinde meydana getirdiği etkiyi yok etmeye çalışıyordu. Bu azılı İslam düşmanının özel eğitilmiş fahişeleri vardı. Allah’ın Resûlü’nün yaptığı tebliğ sonucu etkilenmiş, gönülleri İslâm’a kaymış insanların yanına bu fahişelerini gönderiyor onların kalplerini İslam’dan çeviriyordu.[8] Günümüzde de Ebu Leheb’in torunları atalarının bu taktiğini kullanıp Müslüman gençleri İslam’dan soğutuyor.
Hiç şüphesiz, saydığımız sebepler dışında bizim bilemeyip de Allah’ın bildiği daha pek çok sebepten ötürü belki de Rabbimiz O’nun adıyla, O’na özel bir sûre indirip ona lanet etmiştir. Biz burada, bunlardan çok azını zikrettik. Allah en iyisini bilendir. Bir dahaki yazımızda buluşuncaya kadar, dualarınızda bizleri de unutmamanız dileğiyle, Allah’a emanet olun.
[1][1] Enfal 24
[2] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 384, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 490
[3] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 3 6-3 7, Beyhaki, Delâil, c. 2, s. 338-339, İ bn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 38 4, Heysemi, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18
[4] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18.
[5] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 339.
[6] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18.
[7] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18
[8] Ali Küçük Tefsiri
Mühacid Haksever
Mühacid Haksever