İlk insan ve ilk Peygamber Âdem (a.s)’dan, son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)’e kadar tüm peygamberlerin getirdikleri ilahi vahyin amacı, Allah’a iman eden her bireyin hayatının tamamını baştan aşağı değiştirmek, hayatlarındaki sivrilikleri yontup terbiye etmektir. Vahyin, inananların hayatlarında meydana getirmek istediği bu inkılap karşısında her devirde inanç, hayat tarzı, alışkanlık ve iktidarlarından vazgeçmek istemeyen kişi ve topluluklar olmuştur.
Vahyin meydana getirmek istediği değişim karşısında duran ve Kur’an’da adı geçen bir sınıf da mele’ denen sınıftır. Bu sınıf sahip oldukları güç, iktidar ve zenginlikleri münasebetiyle, halkın içinde tanınan, sözleri dinlenen, seçkin ve zengin kişilerdir. Allah’ın vahyinin insanlar arasındaki adaleti tesis eden yönü sebebiyle, bu kişiler ellerindeki ayrıcalıklı pozisyonlarını kaybetmemek adına, ilahi vahyi getiren peygamberlere karşı çıkmış, düşmanlık yapmış, yeri gelmiş savaşmışlardır.
Mele’ kelime olarak doldurmak demektir. Doldurmaktan kasıt, sahip oldukları ayrıcalıklı durum sebebiyle halkın gözünü doldurmalarıdır. Halkın gözünü dolduran bu kesimden gaye ise halkın ileri gelenleridir. Halkın ileri gelen sınıfı olan bu Mele’ sınıfı, her toplumda çeşitlilik arz eder. Kapitalist toplumlarda ileri gelenler sermaye sahipleri, faşist toplumlarda diktatörler, askeri diktayla yönetilen ülkelerde ordu, İslam’da ise alim, fakih vb. kişilerdir. Bu kavramın kendisi olumlu ve olumsuz bir değer taşımaz. Kullanıldığı yere göre bir değer taşır. Bu kavram Kur’an’da daha çok müşrik toplumların peygamberlere başkaldıran önde gelen adamları için kullanılmıştır:
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ ﴿٣٣﴾
Bu elçinin kavminden olup da inkâra sapan, âhirete ulaşmayı yalan sayan, dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz hatırlı kişiler (Mele’) halka şöyle dediler: “Bu da olsa olsa sizin gibi sıradan bir insan. Sizin yediğinizden yemekte, içtiğinizdeniçmektedir.[1]
Kur’an’da sözü edilen Mele’ sınıfından olan ve ismen zikredilen tek kişi Ebu Leheb’tir. Ebu Leheb, Rasulullah (s.a.v)’in amcasıdır. Gerçek adı Abdüluzza b. Abdulmuttalib’dir. Abdüluzza, “Uzza’nın kölesi” manasına gelmektedir. Abdülmuttalib, ona güzelliğinden dolayı parladığı ve öfkelendiğinde yanakları kızardığı için ona Ebû Leheb künyesini takmıştır.[2] Ebû Leheb, ticaretle uğraştığından Mekke’nin zenginlerinden ve hatırı sayılır kişilerden biriydi. Şam bölgesine ticarî seferler yapardı. Bu özelliğinden dolayı, topluma yön veren Mele’ grubundandı.
Ebu Leheb Kur’an’da adı geçen tek Mele’ olmasının yansıra, onun adıyla inen bir süre olması hasebiyle de tektir. Acaba Allah neden onun adını zikretti? Kur’an’da peygambere sözle ve silahla saldıran müşriklere “Ey Resulüm deki!” demek suretiyle, Peygamberin ağzıyla onlara cevap veren Allah, neden Ebu Leheb’e bizzat, aracısız ve sadece bu surede ona cevap verdi? Peygamber Efendimiz (sav)’in Mekke’de gizlilik döneminin sona ermesi ve kendisine gelen Şuara 214. ayeti olan, وَاَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْاَقْرَبِينَۙ ﴿٢١٤﴾ “Yakın akrabanı da uyar.” ayetinin gereğini yerine getirmek için akrabalarını davet ettiği ve sonrasında gelişen olaylar bu sorunun cevabına ışık tutacaktır. Efendimiz (a.s.) getirdiği hidayet hediyesini anlatmak üzere bir yemek hazırlayarak başta amcaları olmak üzere akrabalarını dâvet etmişti. Bu ilk dâvetinde Allah’ın Resulü davasını anlatmaya muvaffak olamayınca art arda birkaç kez bu dâveti tekrarladı. Bu dâvetlerden birisinde Allah’ın Resulü tam davasını anlatacakken, Ebu Leheb sözü Allah Resul’ünün ağzından kaparak: “Sen ne diyorsun? Neden söz ediyorsun? Biz Araplara nasıl karşı çıkarız? Bu toplumu nasıl karşımıza alırız?” diyerek Resûlullah’ın sözünü başından kesti ve derdini anlatmasına izin vermedi. Çünkü Ebu Leheb Kur’an’da sözü edilen diğer Mele’ler gibi Peygamberin maksadını anlamıştı. Bu tıpkı borç para istemeye gelen, ama borç para istiyorum demek yerine “Bugün şu kadar ödemem var, nasıl ödeyeceğimi bilemiyorum” diyen adamın durumu gibidir. Bunu duyan kişi adamın borç istediğini hemen anlar. Ebu Leheb de Peygamberin maksadını anlamış ve sözünü kesmişti. Tüm bu girişimlerden sonuç alamayan Efendimiz (a.s) bir gün safa tepesine çıkıp tüm Kureyş topluluğuna "Yâ Sabâhâh! (Ey Kureyş topluluğu, buraya geliniz, toplanınız, size mühim bir haberim var!)" diye seslendi. Tüm Kureyş Safa tepesinde toplanmıştı. Allah’ın Resulü burada veciz bir konuşmayla çevresindekileri uyardı: “Ey kavmim!” dedi, “Ne dersiniz? Ben size şu dağın arkasından güçlü kuvvetli bir ordu geliyor. Sizin hepinizi kılıçtan geçirecek, kadınlarınızı dul, çocuklarınızı yetim bırakacak desem beni doğrular mısınız? Tasdik eder misiniz beni?” Oradakiler hep bir ağızdan dediler ki:
“Ey Muhammed! Sen Kerim oğlu Kerimsin! Biz senin ağzından şu ana kadar yalan bir şey duymadık! Sen diyorsan doğrudur.”
Bunun üzerine Allah’ın Resulü:
“Mademki benim dediğimi tasdik ediyorsunuz, o halde ben sizi bundan daha tehlikeli bir âkıbetle uyarıyorum. Ben sizi önünüzde sizi bekleyen bir azapla uyarıyorum! Ben Allah’ın elçisiyim! Rabbim bana vahyediyor! Rabbim bana en yakınlarımdan başlamak suretiyle akrabalarımı uyarmakla emrediyor! Benim en yakınlarım sizlersiniz! Sizler La ilâhe illallah diyerek Allah’a iman edip tüm putları, tüm sahte tanrıları, tüm yapay tanrı ve tanrıçaları reddetmedikçe ben ne dünyada ne de ukbada sizi Allah’ın azabından kurtaramam!” buyurarak Allah’ın mesajını, Allah’ın dinini, Allah’ın hayat programını onlara tebliğ etti.[3]
İnşallah bir dahaki yazımızda kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bir dahaki ay buluşmak üzere, dualarınızda olmak ümidiyle Allah’a emanet olun.
(Devam edecek)
[1] Mü'minûn Suresi, 33
[2] İbn Sa’d 1/74; Belazuri 4/ 413; Kelbi s. 28.
[3] Ali Küçük Leheb suresi tefsiri
Mühacid Haksever
Mühacid Haksever