Kur'an, akıllara durgunluk veren bir kitaptır; her daldığınızda yeni bir şey buluyorsunuz! Yıllardır Kur’an’ı okurum ve Arapça’yı Kur’an’ı asgari derecede anlayacak kadar biliyorum. Bu kıt Arapça bilgimle bile okurken, Kur’an'dan öyle manalara denk geliyorum ki!...
İsra suresini yıllardır okurum. Bugünlerde özellikle okumaya çalışıyorum. Çünkü İsrailoğulları'ndan bahsediyor. Surenin hemen başında (dördüncü ayette) öyle bir kelime kullanılıyor ki, Arapça biliyorsanız (ve de Kur’an sofrasından nasibiniz varsa, bu nasibin de zamanı gelmişse), durup düşünmek zorunda kalıyorsunuz.
وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَنٖٓى اِسْرَٓائٖلَ فِى الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِى الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبٖيرًا
4 - Biz, Kitap'ta (Tevrat'ta) İsrailoğullarına, "Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz" diye hükmettik.
Yıllardır bu ayeti okuyorum, ama bu ayete hiç bu gözle bakmamıştım. Doğrusu daha önceleri de okurken aklıma takılmadı ve düşünmedim değil! Ancak mevzuyu, Yüce Allah’ın kader bilgisine bağlamıştım ama bu mana ile hiç bakmamıştım:
قَضَي “Kada” kelimesi, Arapça'da “hükmetti/hükmetmek” manasına geliyor. Kadı (Hakim), hükmeden kişi manasında bu kökten geliyor!
Kelime bu manada Taha Suresi'nin 72. ayetinde de geçer. Sihirbazlar Hz. Musa'ya iman edince, Firavun’un ceza olarak sihirbazların ellerini ve ayaklarını çaprazlama keseceği tehdidi karşısında Firavun’a şu cevabı veriyorlar:
فَاقْضِ مَٓا اَنْتَ قَاضٍۜ اِنَّمَا تَقْضٖى هٰذِهِ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ
(... Sen dilediğin gibi hükmet! Sen ancak şu dünya hayatına hükmedersin!)
Hükmetmek, kadı’nın/hakimin, karar vermesi demektir. Yüce Allah قضينا (hükmettik) diyor, ayette. Yani ortada bir karar var ve bir mahkeme var. Aslında normalde sonradan gerçekleşecek bir şeye yer verilirken, haber fiillerinin kullanılması gerekiyordu. Yani; "Haber verdik, bildirdik, ilettik veya (en nihayet) ilan ettik" fiilleri kullanılır. Öyle olsaydı, Yüce Allah, ayetin sonunu bu fiillerden biri ile bağlardı. O zaman da ayetin bağlamı şu şekilde gelirdi: "Biz, Kitap'ta (Tevrat'ta) İsrailoğullarına, "Yeryüzünde muhakkak ki iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz" diye haber verdik (veya; ilettik, bildirdik, ilan ettik). Ama Yüce Allah öyle yapmıyor, bu durumu haber vermekle yetinmiyor, haber verirken, hükmettiğini; hakim/kadı olarak karar verdiğini de söylüyor ve bildiriyor. Yani ortada bir suç var ve hakim bu suçun kararını vermiş, bunu bizimle paylaşıyor!
Buraya kadar her şey normal akışında. Ama ortada bir durum daha var, insanı tutan ve düşündüren...
Normalde önce suç işlenir, suç işlendikten sonra mahkeme kurulur ve karar verilir. Beşer içinde işler böyle yürüyor. Adalet gereği böyle yürümesi de lazım. Zira insanoğlu, zayıftır. Fiilin yaşanması gerekiyor ki, suç teşkil eden fiil hakkında hakim kararını verebilsin. Mahkeme-i Kübra’nın (en büyük mahkemenin) hakimi olan Yüce Allah için ise bu durum söz konusu değildir. Zira O, ezel ebed bütün zamanları, "olmuş", "yaşanmış" (gibi) bilgisi ile bilendir. Yüce Allah'ın bir şeyi bilmesi ve onun hakkında karar vermesi için o şeyin olmasını beklemeye ihtiyacı yoktur. Sonsuz ilmi ile (bütün zamanları ve mekanlarıyla) her şeyi kuşatmıştır. Bu sebeple İsrailoğullarına, kesinlik bildiren bir dille; "Siz bu büyük suçu işleyeceksiniz, biz de bu suçun kararını verdik, cezasını tayin ettik ve bunu, Kur’an’ın panosuna astık" diyor. Bu, Kur’an'ın bir mucizesidir ve Kur'an’ın kendisinin (her şeyi bilen Yüce Allah'ın kelamı) bir mucize olduğunun delilidir.
Evet, İsrailoğulları Kur’an'ın 1400 yıl önce bildirdiği bu suçu işlediler. Suçun kararını bildiren Yüce Hakim, cezasını da tayin etmiş. Merak edenler için İsra suresindeki ayetlerin devamını adres verelim ve şimdi biz bunun üzerinden Kur’an'ı değerlendirelim... Sonradan (1400 yıl gibi uzun bir zaman sonra) gerçekleşecek bir şeyin Kur’an’da geçmesi, Kur’an’ın mucize olduğunun ve Allah’ın kitabı olduğunun en büyük delilidir.
Bir insanın, 1400 sene sonra gerçekleşecek bir şeyi bilmesi mümkün mü!? Bırakın bunu bilmeyi, o kadar bilgisiz ve cahiliz ki, bir saniye sonra ne olacak, onu bilmiyoruz! Ama Yüce Allah biliyor ve bunu Kur’an'da bütün insanlığa bildiriyorsa, Kur’an mutlak surette Allah'ın kitabıdır ve bu, en ufak bir şüphe götürmez, büyük bir delildir.
Bugünlerde İslam'a davet anlamında yapılacak en büyük hizmetlerden biri, Kur’an'ın Allah kelamı olduğunu gösteren bu mucize ayettir. Bu ayet, bütün dillerde işlenmeli ve anlatılmalı. İnanıyorum, akıllıca bir hitap, akılını kullananları ister istemez, kafalarına takılanın cevabını bulmak için Kur’an’a çeker.