“Ramazan ayı ki onda Kuran, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden bu ayı idrak eden, onda oruç tutsun; hasta veya yolculukta olan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. (Bu kolaylıkları,) sayıyı tamamlamanız ve size yol gösterdiğine karşılık O'nu yüceltmeniz için (meşru kılmıştır); umulur ki şükredersiniz.” (Bakara, 185)
İbn-u Abbas’tan (radiyallahu anh) rivayet edilmiştir. Dedi ki: “Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) insanların en cömert olanı idi. En cömert olduğu zaman da ramazan ayında Cebrail’in onunla karşılaştığı zaman idi. Cebrail ramazanın her gecesinde onunla karşılaşıyordu. Onunla Kur’an okuyordu.” (Buharî, 6)
Evet, Ramazan ayı Kur’an ayıdır. Kur’an-ı Kerîm Ramazan ayının Kadir gecesinde levh-i mahfuzdan toplu olarak dünya semasına inmiştir. Sonra 23 yıl zarfında peyderpey Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) vahy ile inmiştir. Ramazan ayının her gecesinde Cebrail (aleyhisselam) Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) gelerek Kur’an-ı Kerîm’i arz yoluyla ondan dinlemiş, son ramazanda ise iki defa dinlemiştir. Demek Kur’an-ı Kerim’in Ramazan ayı ile ciddi bir münasebeti vardır.
Üstad Bediüzzaman (rahmetullahi aleyh) şunları söylemiştir:
“Ramazan-ı Şerifin orucu, Kur’an-ı Hakîmin nüzulüne baktığı cihetle ve Ramazan-ı Şerif, Kur'an-ı Hakîmin en mühim nüzul zamanı olduğu cihetindeki çok hikmetlerinden birisi şudur ki:
Kur’an-ı Hakîm, madem Ramazan ayında nüzul etmiş; o Kur’an’ın nüzul zamanını zihninde hazır etmek ile o semavî hitabı güzel bir şekilde karşılamak için Ramazan-ı Şerifte nefsin değersiz ihtiyaçlarından ve malayani hâletlerden soyunmak ve yemek ve içmenin terkiyle meleklik vaziyetine benzemek ve bir surette o Kur’an’ı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve ondaki İlahi hitapları sanki geldiği nüzul anında dinlemek ve o hitabı Resul-i Ekrem’den (sallallahu aleyhi ve sellem) işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrail’den, belki Mütekellim-i Ezelî (olan Allah Teâlâ)’den dinliyor gibi bir kudsî halete mazhar olur. Ve kendisi tercümanlık edip başkasına dinlettirmek ve Kur’an’ın hikmet-i nüzulünü bir derece göstermektir.
Evet Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor; öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin köşelerinde o Kur’an’ı, o semavî hitabını yeryüzündekilere işittiriyorlar. Her Ramazan
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ
“Ramazan ayı ki onda Kur’an nazil olmuştur”
âyetini, nuranî parlak bir tarzda gösteriyor. Ramazan, Kur’an ayı olduğunu isbat ediyor.
O yüce cemaatın diğer fertleri, bazıları huşû’ ile o hâfızları dinlerler. Diğerleri, kendi kendine okurlar. Şöyle bir vaziyetteki bir mescid-i mukaddeste, aşağılık nefsin hevesatına tâbi’ olup, yemek içmek ile o nuranî vaziyetten çıkmak ne kadar çirkin ise ve o mesciddeki cemaatın manevî nefretine ne kadar hedef ise; öyle de Ramazan-ı Şerifte oruç tutanlara muhalefet edenler de o derece umum o İslâm aleminin manevî nefretine ve tahkirine hedeftir.” (Mektubat, 401)
O halde Kur’an ayına sahip çıkmak gerekir. Kur’an ayını Kur’an ile; Kur’an’ı okuyup yaşamak ve hayata tatbik etmekle ihya etmek gerekir. Kur’an’ı hayatın her alanına vücudun her zerresine işlemek gerekir. Bu vesile ile nefse sahip çıkıp helak olmaktan, zayi olmaktan onu kurtarmak gerekir.
Kur’an’a ters düşen davranışları, kötü huyları, çirkin sözleri ebediyyen terk etmek, ateşten kaçarcasına kaçmak ve nefret etmek gerekir.
Kur’an ehline candan dost, Kur’an düşmanlarına şiddetle düşman olmak gerekir.
Kur’anca yaşamaya gayret etmek, nefsi alıştırmak; suya, ekmeğe, gıdaya duyulan ihtiyaçtan daha fazla ihtiyaç duymak ve bir daha terk edilmeyecek üzere alışkanlık haline getirmek gerekir.
Ebu Hureyre’den (radiyallahu anh) rivayet edilmiştir: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kim iman ederek ve sevabını Allah’tan umarak ramazan ayını oruçlu geçirirse ve onu ihya ederse geçmiş günahları affedilir.” (Tirmizî: Oruç, 683)
Ramazan ayının ihyası ibadet ve Kur’an-ı Kerim’in tilavetiyle olur.
İmam Nevevî’nin (rahimehullah) söylediği gibi teravih namazını kılmakla olur. Teravih namazının en faziletlisi de camide cemaatle ve her bir rekatında bir sayfa Kur’an okumakla kılınmasıdır. Böylece her bir günde bir cüz ve ramazanın tamamında ise bir hatim indirilmiş olur. Bu şekildeki teravih hem cemaatle namaz hem toplu bir tilavet hem mukabele hem hatim indirme olur ve -inşaAllah- Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) şu hadisine mazhar olunmuş olur:
“… Bir cemaat, Allah Teâlâ’nın evlerinden bir evde toplanıp Allah’ın kitabını okur ve onu aralarında müzakere eder, anlayıp kavramaya çalışırlarsa, üzerlerine sekinet iner ve kendilerini rahmet kaplar. Melekler onları kuşatırlar, Allah Teâlâ da onları kendi nezdinde bulunanların arasında anar…” (Müslim, Zikr 38.)
Yine Ebu Hureyre’den (radiyallahu anh) rivayet edilmiştir: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Size Ramazan ayı geldi.
- Mübarek bir aydır.
- Allah celle celaluh üzerinize orucunu farz kıldı.
- Onda cennet kapıları açılır,
- cehennem kapıları kapatılır ve..
- şeytanların azılıları zincire vurulur.
- Allah için onda öyle bir gece vardır ki bin aydan hayırlıdır. Onun hayrından mahrum kalan mahrum kalmıştır.” (Nesaî, 2106)
“…Herbir amel-i sâlihin ve herbir harf-i Kur'an’ın sevabı… Sair vakitte on ise, üçaylarda yüze ve bine çıkar. Ve bu mukaddes meşhur gecede on binler, yirmi bin veya otuz binlere çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur'anla ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır.” (Şualar, 505)
Rabbim Kur’an ayı Ramazan’ın vesilesiyle Kur’anî bir hayat yaşamayı nasib ve müyesser eylesin!.. Âmîn!..