“Gerçek şu ki, biz onu (Kur’an’ı) kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve ruh (Cebrail), onda Rablerinin izniyle her bir iş için iner de inerler. Fecrin doğuşuna kadar bir esenliktir o.” (Kadir Suresi: 1-5)
Yukarıda görüldüğü gibi, Kadir Gecesi ile alakalı Kur’an-ı Kerim’de beş ayetten müteşekkil müstakil bir sure vardır. Bu ayetler, öyle bir ahenkli, öyle bir parlaklıkta iniyor ki, neredeyse bütün kâinata ışık saçmakta, bütün insanlık ufkunu aydınlatmaktadır. Üstad Seyyid Kutub’un ifade ettiği gibi:
“Bu ayetler, insanın içine işleyen parlak, sevecen ve sakin bir ışık seli yaymaktadır. Bu ışık yüce Allah'ın Kelamının ışığıdır. Bu ışık, Kadir gecesi boyu yeryüzü ile yücelerin yücesi arasında mekik dokuyan meleklerin ve Cibril-i Emin'in ışıklarıdır. Bu ışık, vahyin nuruna, meleklerin nuruna ahenkli olarak insanlık ufkuna inen ve aydınlatan tanyerinin nurudur.”
Bu gecenin Ramazan gecelerinden birisi olduğu Kur’an nassı ile sabittir. Nitekim yüce Allah Bakara suresinde bundan şöyle haber verir: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır.” (Bakara, 185)
Yani insanlara iletsin diye Kur'an-ı Kerim’in Hira’da Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin kalbine indirilmeye başlandığı bir aydır. Tarihçi İbni İshak'ın rivayet ettiğine göre, Alak suresinin giriş kısmı olan ilk vahiy, Ramazan ayında Resulullah sallallahu aleyhi vesellem, Hira Nur Dağında ibadet ederken inmeye başlamıştır.
Bu gecenin Ramazan’ın içinde olduğu Kur’an nassı ile kesindir. Ancak Ramazanın hangi gecesi olduğu hakkında farklı görüşler ve rivayetler vardır. Bunlardan bazıları şöyledir: Ubey b. Kab'a Kadir Gecesi sorulduğu zaman yemin ederek ve istisna etmeden O'nun 27. gecesi olduğunu söylemiştir. (Ahmed b Hanbel ve Müslim).
Ubade b. Samit, Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kadir Gecesi, Ramazan'ın son on gecesinin tekli gecelerindedir. Yani 21. 23. 25. 27. 29. gecelerinden birindedir." (Buhari, 792)
Abdullah ibni. Abbas radiyallahu anhuma, Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Onu Ramazan'ın son on gecesinde arayın.” (Buhari, 792)
Âlimlerin çoğunluğu Resulullah’ın bu sözünden kastın, “tekli gecelerde arayın" olduğunu söylemişlerdir.
Hz. Aişe validemiz radiyallahu anha, Resulüllah sallallahu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Kadir gecesini Ramazan'ın son onunun tekli gecelerinde arayın.” (Buhari, 792)
Yine Hz. Aişe ve Abdullah b. Ömer'den radiyellahu anhuma şöyle rivayet edilmiştir: “Resulüllah sallallahu aleyhi vesellem hayatı boyunca Ramazan Ayı'nın son on gününde itikâfa girerdi.” (Buhari, İtikaf 1)
Sonuç olarak her şeyin hikmet ve sırrını bilen Allah celle celaluhu, kullarının Ramazan-ı şerifin feyiz ve bereketinden yeterince istifade edebilmeleri, insanların bir gecelik ibadetle yetinmeyip daha fazla ibadet ederek tam arınmaları için, Kadir Gecesi'ne belli bir geceyi tayin etmemiş, onu bir sırra binaen gizli tutmuştur.
Burada şu soru sorulabilir: "Mekke'de gece iken dünyanın pek çok yerinde gündüz olduğuna göre, o bölgelere hiçbir zaman Kadir Gecesi gelmeyecek mi?" bunun cevabı şudur: Arapça'da “Gece” kelimesi çok kere gece ile gündüzü birlikte ifade etmek için kullanılır. Onun için Ramazan'ın bu tarihlerinde dünyanın her yerinde o günün önceki gecesi Kadir gecesi olabilir.
Kadir gecesi, bayram gelmeden Ramazanı şerifin manevi bir bayramıdır. Yani günah yükünün ağırlığından kurtulmanın nefsi kötülüklerden arınıp temizlenmenin kurtuluşudur. Bir de gerçek bayramı vardır Ramazanın. O da orucunu tam ve eksiksiz tutarak yeniden hayatın normal akışına dönmenin, bir nevi bayramı ve mutluluğudur.
Buna göre Bayramı hak edenler, bir ay boyunca belli vakitlerde helal olan yeme-içme gibi şeylerden nefsini alıkoymak suretiyle onu terbiye ederek kontrolüne alan kimselerdir. Bir ay boyunca çektiği açlıktan, susuzluktan ve nice zorluklardan sonra, nefsine ziyafet vermenin sevinci ve ferahlığıdır bayram. Şeytanı başından, ailesinden ve semtinden kovup ona karşı kazandığı kesin zaferin sevincidir bayram.
Bu zaferi kazananlar, Ramazanı bihakkın tutanlar, gecelerini kıyamla, teravihle, gündüzlerini Kur’an tilavetiyle, zikirle süsleyenlerdir. Dilini kötü sözden, gözünü harama bakmaktan, kulağını haramı dinlemekten alıkoyarak orucu hem ruhuna hem bedenine tutturan kahraman muttakilerdir. Açlığın etkisini yalnız kendi nefsinde değil, her insanda da aynı halet-i ruhiyenin yaşandığını hissederek fakire yoksula kol kanat olan müminlerdir.
İşte bayramı ve sevinmeyi hak edenler bunlardır. Bunların semtine uğramadan onlarla aynı ortamı yaşamayan zavallılar neyin bayramını yapıyor? Ne yapmış, neyin cefasını çekmiş ki ondan boşanıp feraha kavuşunca sevinsinler, bayram etsinler. Bilakis önlerine açılan büyük fırsatları kaçırdıkları ve hala kötü ortamlarda debelenip durdukları için meyus hallerine üzülsünler, ağlasınlar.
Ancak müminler, şartlar ne olursa olsun, hüzünlü ve kederli de olsalar bayramı bayram olarak yapmalı, bayram sünnetini ihya etmelidirler. Büyükleri özellikle (hayatta iseler) ana-babayı, salih ve ilim ehlini ziyaret etmeli, komşu akraba, arkadaş ve dostları sırayla sormalı, dargınlarla barışıp helallik dilemeli, yetimi yoksulu ve muhaciri sorup durumunu gözetmelidirler.
Bayram vesilesiyle bir araya geldikleri her görüşme ve her toplantı mahallinde dünya Müslümanlarının içinde bulundukları çıkmazları ve yaşamakta oldukları perişanlık ve dağınıklıktan kurtulmak için ne gibi çözüm yolları olabileceğini konuşup gündem etmelidirler. Özellikle ümmetin her zaman kanayan yarası hükmünde olan Filistin-Gazze meselesini hiç ama hiç gündemden düşürmemeye gayret göstermelidirler.
Bu vesileyle şimdiden gelecek Kadir gecenizi ve mübarek Ramazan bayramınızı en kalbi duygularımla tebrik eder, büyük hayırlara, hayırlı işlerde ittifaklara, birlikteliklere ve muhabbete vesile olmasını yüce Mevla’dan niyaz ederim.