Müslüman olmadan önce “Abdu’l Uzza el-Müzeni diye anılıyordu.16 yaşındayken Müslüman oldu ve 23 yaşında şehid olarak vefat etti.
Zamanına göre zengin biri sayılırdı. Daha küçükken anne ve babası öldü. Ona amcası kol kanat gerdi, yanında büyüdü.
Giydiği güzel ve pahalı elbiseleriyle arkadaşları arasında göze batıyor, öne çıkıyordu. Amcası bu elbiseleri özel olarak ona Şam’dan getiriyordu. Kabilesindeki gençler bir katıra bile sahip değilken onun çok güzel bir atı vardı. Amcası kabilenin ileri gelenlerindendi.
Abdullah, henüz 16 yaşındayken Mekke’den Medine’ye hicret başlamıştı. Muhacir sahabilerin yolu, Abdullah’ın yaşadığı Müzene’den geçiyordu. Muhacir Müslümanlar yolda pek durup eylenemezlerdi, çünkü peşlerine takılan Kureyş takipçilerinin onları yakalama ihtimali vardı.
Muhacir sahabilerden biri, yolu üzerinde Abdullah’a rastladı ve ona İslam’ı anlattı; onu Müslüman olmaya davet etti. Abdullah duyduğu bu güzel davete, hiç tereddüt etmeden evet deyip Müslüman oldu. İslam’ı kabulden sonra muhacir sahabilerin kendisine Kur’an’dan bazı şeyler öğretmelerini istedi. Onlar, peşlerindeki takip ihtimalinden dolayı bunu yapamayacaklarını, ancak yolu kendileriyle yürümesi halinde ona bazı şeyler öğretebileceklerini söylediler. Abdullah 15 km kadar beraberlerinde yürüdü ve onlardan önemli ayetler dinleyip ezberledi. Abdullah, artık her gün yola çıkıyor ve gelen sahabilerle yürüyüp Kur’an’ı öğrenmeye devam ediyordu. Bu şekilde Kur’an’dan birçok ayet ve sureleri öğrenmiş oldu.
Günlerin birinde kendisine rastlayan muhacir sahabilerden biri; “Neden bizimle hicret etmiyorsun ki? Bu durumda Medine’ye gelir orada Hz. Peygamber Aleyhisselam’dan daha çok şeyler öğrenirsin” diye teklifte bulununca Abdullah “Amcam Müslüman olmadan önce hicret etmeyi düşünmüyorum. Zira onun benim üzerimde çok büyük hakkı var. Hicret etmeden önce onu, İslam’a girmiş görmek istiyorum” diye cevap verdi.
Abdullah, amcası İslam’ı kabul etsin diye tam üç yıl bekledi, çabaladı ama olumlu bir sonuç alamadı. Onun tepkisini arttırmamak için gizlice kuytu yerlerde namaz kılıyordu.
Nihayet bir gün hicret etmeye karar verdi ve amcasına gidip şöyle dedi:
“Amcacığım bu üç yıldan beri Medine’ye hicret etmemden beni geri bırakan, ancak senin durumundur. Müslüman olmanı istiyorum. Ve şayet tekrar reddedersen benim gideceğimi de bilmeni istiyorum. Zira artık Muhammed Aleyhisselam’dan ayrı yaşamaya takatim kalmadı. Senin de Müslüman olup ikimizin beraberce olarak Medine’ye hicret etmesi en büyük arzumdur. Ama şayet bunu kabul etmezsen, hiçbir şeyin beni oraya hicretten alıkoymayacağını da bilmeni isterim”.
Amcası bunları duyunca pek kızdı ve “Şayet böyle yaparsan sahip olduğun her şeyi senden alacağım” diye tehdit etti.
-Amcacığım dilediğini yap. Ben Allah ve Rasulüne hiçbir şeyi tercih edenlerden olmayacağım.
-Sen bu işte ısrar edersen üzerindeki elbiseleri de alır çıkarırım, dedi ve kalkıp Abdullah’ın üzerindeki elbiseleri çıkarıp ateşe attı.
Abdullah konuştu:
-Ey amca, bana ne yaparsan yap ben Rasulullah’a, onun yanına hicret edeceğim, dedi ve kalkıp yola revan oldu.
Yarı çıplak vaziyette hicret yoluna girip yürümeye başladı. Bu halde yürürken çölde yünden bir parça gibi bir şey buldu. Onu ikiye ayırdı. Birini sırtına diğerini de göbekten aşağısına bağladı ve bu şekilde yürüyüp Medine’ye vardı. Hz Peygamber aleyhisselam’ın yanına gitti.
Rasulullah Aleyhisselam ona:
-Sen kimsin ? dedi.
-Ben Abdu’l Uzza’yım, diye cevap verdi.
Rasulullah Aleyhisselam:
-Peki, neden böyle giyinmişsin, diye sordu.
Abdullah:
-Müslüman olduktan sonra amcam sahip olduğum her şeyi benden aldı. Yolda gelirken bu iki parça yünü buldum ve giyip yanınıza geldim, dedi.
Rasulullah Aleyhisselam:
-Sen Abdu’l Uzza değil, Abdullah Zü’lbicadeyn’sin artık. Allah sana bu giydiklerine karşılık cennette bir elbise verecektir.
Abdullah fakir olması sebebiyle Suffa ehline katıldı, onlarla yatıp kalktı.
Tebük gazvesi gelip çatınca Abdullah 23 yaşındaydı. Sefere katıldı ve “Ya Resulellah, şehit olmam için dua etmenizi istiyorum” diye talepte bulundu.
Rasulullah Aleyhisselam elini açıp şöyle duada bulundu:
-Allah’ım, onun kanını kafirlerin kılıçlarına haram eyle.
“Ya Rasulellah ama ben şehit olmayı istiyorum” dedi.
Rasulullah Aleyhisselam:
-Ey Abdullah, kul Allah yolundayken ona hastalık isabet eder veya bineğinden düşer ölürse de Allah katında şehit sayılır. Olabilir ki sen de bunlardan olursun, dedi.
Tebük’ten dönüş yolunda Abdullah şiddetli bir hummaya yakalandı ve vefat etti.
Abdullah bin Mesud(radiyallahu anh) bu vefat olayını şöyle anlatıyor: “Çok şiddetli karanlık ve soğuğun hakim olduğu bir geceydi. Bir de uyandım baktım ki yakınımda bir kazı işlemi var. Şaşırdım ve kendi kendime bu karanlık ve soğukta nedir bu kazı işi deyip çıktım. Biraz ötede Ebubekir ve Ömer’in bir şey tuttuğunu ve Rasulullah’ın da kabir kazıdığını gördüm.
Vardım ve “Ya Rasulellah, noldu ki böyle buradasınız?” Rasulullah Aleyhisselam başını kaldırdı ve mübarek gözlerinden yaşlar akıyordu: “Kardeşin Abdullah Zu’lbicadeyn vefat etti” dedi.
Ebubekir ve Ömer’e baktım ve “Neden siz orda duruyorsunuz da kabri kazmıyorsunuz?”
Onlar:
-Rasulullah Aleyhisselam benden başkası onun kabrini kazmasın” dedi.
Rasulullah tek başına kabri kazdı, sonra Ebubekir ve Ömer’e “Kardeşinizi verin” dedi.
Onu alıp kabre koyarken “Vallahi o Allah ve Rasulünü seviyordu” dedi. Abdullah bin Mesud, “cesed Rasulullah’ın kucağındayken Rasulullah’ın gözyaşlarının kefenin üzerine damladığını gördüm” dedi.
Defin işlemi tamamlandıktan sonra Resûlullah kıbleye döndü ve ellerini kaldırarak, “Allah’ım! Ben ondan razıyım, sen de razı ol!” diye dua etti ve onun Allah’ı ve resulünü seven, içi yanık, gözü yaşlı ve çok Kur’an okuyan bir kimse olduğunu söyledi. Olayı izleyen Abdullah b. Mes‘ûd’un, “Ben ondan on beş yıl önce Müslüman oldum. Zü’lbicâdeyn’in Resûl-i Ekrem tarafından kabre konulup methedilmesine çok imrendim ve onun yerinde olmayı çok istedim” dediği rivayet edilir.