... Buraya kadar, inanç gereğince, fiilî ve fikrî olarak mücadele etmek şart olduğundan ve fiilî hareket şekillerinden; hem fikrî, hem de fiilî olarak uzun bir zaman süreci içerisinde yapılan "inkılâp" hareketinden, tariflerini vererek bahsettik.
Müslümanların bulundukları nizamdan, yepyeni evrensel bir nizama, (keyfiyetlerinin hesabını vererek) geçişleri şeklinde değerlendirebileceğimiz; hatta, bu intikâl sırasında, çeşitli safhalardan geçerek, hedefe (İslâm'ın hayata hâkim kılınmasına) varıp onu da aşarak, dünya çapında İslâm inkılâbının gerçekleşmesine yol arayan ve varmaya çalışan uzun, sürekli, zor, fakat neticeye vardırıcı hareket tarzı olan İNKILÂP, bizim bütünüyle fikrî ve fiili hareketimizin muhtesem ismidir ve paçavra ideolojilerin değerlendiriş ve mânâlandırış şekillerinden münezzehtir.
Bu mânâda inkılâp başlar, ama bitmez. Çünkü zaman içinde inkılâbın akışı, hatta ilk inkılâpçı camia toprağa karıştıktan sonra da ileri-geri nice aşamalar içinde, önceden her hükmüyle tesbit edilmiş sünnet-i seniyye'ye uygun bir hareket tarzı içinde safha safha devam eder.
Bir akış seklinde değerlendirdiğimiz inkılâp ile “fiili hareket” arasında bir irtibat kurmak istersek; başlıyan inkılâp hareketinin küfür manasını yıktığı anda yaptığı mücadele fiili harekettir. Küfür manasını yıkma işi, şeklî olarak değiştirilebilir. Şöyle ki; 2. fiilî hareket yerine gerektiğinde ve istendiğinde, (“Bir hamlede merkezin alınması” demek olan) 1. fiilî hareket tatbik edilebilir.
...Netice itibariyle küfür nizamının ve küfür nizamının ana motoru durumundaki hareket merkezi, şu veya bu şekilde kaldırılıp, İslâm nizamının kurulması sağlanmış olunacaktır.
HAK ile bâtıl arasındaki, ilk insandan beri devam eden mücadelenin toplum yapısında mevdana getirdiği çekişme ve çelişki; inancı uğruna savaş vereceklerin bir araya gelip İslâm cemaatine öncülük etmesiyle; küfür nizamına karşı, inkılap hareketinin akışı sırasında fiilî ve cebrî bir müdahale veya küfre karşı duyulan hınç kin ve nefret birikiminin -Hak olan İslâm için- anî olarak patlaması olarak, İslâm inancı uğruna yapılan toplum hareketi durumundaki fiilî hareket; diğer bâtıl inançlar uğruna yapılan fiili hareketlerle müsavi tutulamaz. Böyle bir müsavi tutuş aptallığın zirvesidir.
İnanç uğruna yapılan fiilî hareketlerin oluşumu için -gerekli şartlar, yine inançlar doğrultusunda sübjektif olarak belirlenmiştir. Bu şartlarda bir taslak halinde belirlenirse şöyledir:
1-Mü'minler topluluğunun küfür nizamında yaşamalar ve bulunuşları,
2- Mü’minlerin bunu idrâki, yani İslâm’ın esaretini kalplerinin derinliğine kadar duymaları ve bunun uğrunda savaş vermek üzere bir lider etrafında (mücahid) cemaat halinde toplanmaları,
3- Bu oluşan cemaatin Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi vesellem) hareket metoduna göre hareket ederek, her sahada inkılâp hareketine başlamaları ve bu arada keyfiyet olarak «Hizbullah» (Allah kadrosu) denilebilecek seviyeye gelebilmeleri.[1]
4- Başlayan inkılâp hareketinin seyri sırasında küfüf nizamiyle kemmiyet olarak çarpışabilecek seviyeye geldiklerini hissettikleri anda fiili olarak, kendi bulundukları coğrafî sınırlar içinde -nihaî hamle ve harekete- yani fiilî aksiyona başlamaları...[2]
![]() |
Fiilî hareket öncesi hazırlığın taslak olarak belirtildiği bu şartların aynen tatbiki neticesinde, Müslümanlar; Allah'ın takdir ve hâlk etmesiyle zafere ulaşırlarsa, mü'minlerin dünya çapında inkılâp hareketini başlatmaları da; İnkılâp hareketinin içinde bulunulan coğrafi sınırlar dahilindeki fiilî hareket sonrasındaki safhasıdır. Bu safhanın olması gerektiğinin delili;
“Yeryüzünde bir fitne kalmayıncaya kadar, din tamamen Allah’ın oluncaya kadar cihad edin.”[3]
Müminler topluluğunun sadece kendi durumlarıyla ilgili olan yukarıda belirtilen şartlar tamam olmamışsa; yahut da fiilî hareket özlemi, şu şahıs veya grubun subjektif arzu, heves veya heyecanından ibaretse o takdirde, bir fiilî hareket teşebbüsü, hatta geçici olarak Allah'ın takdiriyle zafere erişmiş olsa bile, toplum içindeki mü'minler İslâm'ın hâkimiyetine keyfiyet olarak hazır değilse ve o nizamı kabul edip, benimsememişse, fiilî hareket sonrası durum hiç de iç açıcı olmaz. Çünkü, fiilî hareket; şahsî arzu, eğilim veya kararların değil, tümüyle olmasa bile müminlerin bir kısmının, fiilî hareketi hem beklemesi hem istemesiyle mümkün olur.
Buradaki, keyfiyyetten maksadımız; nihaî hamleyi yapacak cemaatin başta imanı yönden kuvvetli olması, nefsinde ve amelde bizatihi İslâm'ı yaşamasıdır. Bu keyfiyetin olmaması zaferin mânevî habercisinin olmamasıdır ve zafer yerine mağlubiyetin hem dünya hem ahiret hayatında azabın müjdecisidir.
İslâm nizamının tahakkuku, teessüsü için bâtıl nizamını izale etme yolunda yapılan fiili hareketin itici gücü mü'minlerin iman gücüdür ve bu hareket sırasında, mü’minler; kan dökmek için değil, sadece ve sadece hakkın ve hakikatin kuvvet, kudret ve hakimiyetinin kâfirler gürûhu tarafından kabulü için; (cebir ve zor kullanmaya mecbur bırakılsa bile) kâfirler gürûhunun iradesini yıkıp yok edip
İslâm nizamının şahsında toplanan, kendi iradelerinin hâkimiyetini sağlamalıdır ve bunu yapmaya da mecburdur. Bunu yaparken de hedefine, kan dökmeyle değil, asgarî oranda kan dökülse bile fikren ulaşması gerektiğini unutmamalıdır. Çünkü Müslüman; sadece beşeriyeti, gerçek kurtuluş olan İslâm'a eriştirmeye memur kılınmıştır; yoksa, kendi nefsini tatmin etmeye değil...
Buraya kadar bizim inancımız gereğince, yukarıda belirtilenler dahilinde geçerli ve kabul edilebilecek fiilî hareketin fikrî vasıflarından bahsetmeve çalıştık. Ama, kefere rejimin her sahasında topyekûn bir değişmeyi hedef almayan, sadece mevcut nizamın tasfiyesi, mevcut rejimin devamı şeklinde belirlenen ve yapılan fiilî hareketler, nef
sani “Batıl hareket”lerdir. Böyle fiilî hareketler Hak için yapılmış hareketlerden olma vasfına erişemez ve kesinlikle bu türlü hareketleri kabul edemeyiz. Bu cümleden inkılâp hareketinin küfür maniasıyla, bulunduğu coğrafi sınırlar dahilinde en çetin ve nihaî hesaplaşması olan fiilî hareket; toplum yapısının zaman içinde bütünüyle değişi
minin ifadesi olan inkılabın bir vasıtasıdır, asla gayesi olamaz ve bu
vasıtaya başvuruş, MECBURİYET ve ZARURET oluştuğunda mümkündür.
“Hareket için hareket” değil de gerektiğinde “İslâm inkılâbı için fiili hareket” inkılâp hareketi boyunca yüce düstur ve fiilî mücadeleyi de sadece çeşitli vasıtalardan bir vasıta olarak kabul etmek gerekir.
1400 küsur yıl önce âlemlerin Efendisi tarafından bizatihi tatbik edilen “Mutlak İnkılâp” hareketinin usulü, programı, stratejisi, taktiği, ruh ve ahlâkî “tek ve mutlak örnektir” ve İnkılâp hareketi; adım adım, bu mutlak numuneye uyularak yapılmadığı sürece de zafere erişilemez. Mutlak ideoloji İslâm'ın çağlar üstü oluşu gibi bu ideolojinin hâkimiyetini sağlayacak metod da çağlar üstüdür, her zaman ve mekânda tatbik edilebilir. Bu bütün zaman ve mekân boyunca tatbik edilebilirliği, onun vahiyle tesbit edilmiş, böylelikle “Rabbanî Metod” haline gelmiş olmasındandır.
(devam edecek)
[1] 1, 2. ve 3. şartlar Fahr-i Kâinat'a nübüvetin gelişinden sonra, sahabîlerin etrafında tek tek toplanıp bir cemaat oluşturması ve kemmiyet itibariyle 40'a ulaştıklarında cemiyet plânında apaçık harekete geçtikleri ân'a, Kâbe'de namaz kılınmasına kadar geçen devreden istidlâl edilmiştir.
[2] 4. şart da Medine'de kemmiyet itibariyle kuvvetlenen Müslümanların fiilî olarak harekete başlamalarından istidlâl edilmiştir.
[3] Enfal Suresi, ayet 18