Bugün dolaşarak okumak istiyordum. Sadık dostumu telefonla aradım.
- Selamün aleyküm! Enes abi! Müsaitsen gezmeye çıkalım mı?
- Aleyküm selam! Nereye gidelim seydam?
- Bugünkü seyahatimiz haykırışın ibret şehrine olsun. Öyle bir şehir ki, oturanları, insanlığını anlamış olsun. Bir daha yanlış yapmadıkları gibi, ziyaretçilerine de en gür bir seda ile sessizce anlaşılır bir dille nasihat ediyor olsun. Bu şehirde kin, haset, nefret olmasın. Fitne fesat olmasın. O şehrin ehli, anlatacaklarına hâkim, anlatımlarında hikmet ehli olsun.
- Benim tahmin ettiğim yer mi Seydam? Hemen geliyorum!
Birkaç dakika sonra araba kapının önünde, sadık dost, tebessüm ile duruverdi. Selam ile yanına oturdum. Ayetin emrini okudum:
“ Yeryüzünde dolaşın, sonra (hakikati) yalan sayanların sonunun nasıl olduğuna bakın!” (Enam, 11)
Ben yolu işaret ediyorum, o muhabeti daha da bade-i yar gibi kaynatıp devam ediyor. Yaşadığımız şehrin kalabalık sokakları, vızır vızır koşuşturan arabaları ve sizin benden daha çok gördükleriniz bir bir arabanın dikiz aynasının gerisinde küçülüp kayıplara karışıyor. Nihayet aradığımız şehrin kapısından içeri girdik. Arabadan iner inmez biz mırıldanarak selam verirken, onlar sessizce gür bir seda ile selamı aldılar. Bu şehir yıllardır, kucağını açmış, gelen her mukimine aynı muamele ile yer açıyor. Düşmanlığı kabul etmiyor, renkleri ve ırkları hiç önemsemiyor. Haykırışın ibret şehri kabristana, taşınan her bir zat, itirazsız bir kabul ile ona sunulan ihtiyacı kadar yere uzanıyor.
Ellerimiz arkada kenetli, şehrin ara boşluklarında bir müddet sessizce yürüyorduk. Durdum! Döndüm Dostuma dedim ki;
- Burası hür düşünce mektebidir. Yani malın, evlatların, makamların, korkuların veya sersem edici sevinçlerin esaretleri burada yoktur. Burayı okuyabilen, değerinin de gücünün de ölçüsünü alır. Soruları beraber de sorsak, birimiz de sorsa, onlar dinler, her birimize özel cevap verirler. Önemli olan bizim duyabilmemizdir. Ama müsaaden ile sorularımızı ben sorayım, beraber dinleriz. Dönerken değerlendirmesine bir çay demleriz.
- Tamam Seyda’m!
Ama belli ki Enes abinin soruları benimkinden daha çoktu ve soruyordu. Ama asil duruşuna binaen, tamam demişti. Şehir sakinlerinden birinin hücre duvarına çıktım. Etrafa bir kolaçanlık yaptım ki herkesi hem severek hem de acıyarak bize bakıyor gördüm. Garip ki on binler var bu şehirde, biri diğerini ötelemiyor, iteklemiyor, herkes haddinde duruyor. İlahi uyarıyı okuyarak başladım.
“Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır. Biz sizi, gerçek değerinizi ortaya çıkarmak için şerle de hayırla da imtihan ediyoruz. Sonunda zaten bize döneceksiniz.”(Ali İmran, 185)
Hepsi beraber, okuduğum ayeti öyle bir haykırarak tefsir ettiler ki, onlarla beraber pür dikkat kesildik. Anlatımları bitsin istemedik. Hepsi koro halinde;
- “Kendisinden kaçtığınız ölüm kesinlikle size ulaşacaktır. Sonra, görülmeyen ve görülen her şeyi bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size neler yaptığınızı bildirecektir.” (Cuma, 8)
Bizim imkânlarımız kalmadı. Ama sakın elinizdeki zamanın kıymetini unutmayın. Hala elinizdeki imkânlar çok çoktur. Size gelenleri kulak ardı etmeyin. Hayatınızın ve zamanınızın anlamının farkında olun. Yoksa yarınki pişmanlığın hiçbir faydası olmayacaktır.
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk, 2)
Hiç kimse ve hiçbir şey sizi kendinizi kandıracak kadar oyalamasın.“Çokluk ile övünmek öyle bir helak etti ki” (Tekasür, 1), uyarısını ağlayarak, çırpınarak, faydasız bir pişmanlık ile burada daha iyi anladık. Siz anlamakta geç kalmayın. Hiçbir şeyin son sahibi siz değilsiniz. Her şeyin son sahibi O’dur. Kaldığınız şehrin her şeyi geçicidir ve size ömrünüz kadar kiralık olarak tahsis edilmiştir. Kullandıklarınızın kira bedeli ile burada hizmet görürsünüz. Hiçbir şey size ait değildir. Sizin şehirdeyken burayı hiç hatırlamadan zamanını zevk ile ziyan edenler var burada. Perişanlık onları tarife az kalır. Oysa uyarı açıktı.
“Kötülük yapmakta iken ölüm gelince şimdi tövbe ettim diyenler veya kâfir olarak ölenlerin tövbeleri tövbe değildir. İşte bunlar için acıklı bir azap hazırladık.” (Nisa, 18)
“Yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim!” (Furkan, 28) dememek için, Dost edindiklerinize çok dikkat edin. “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe, 119)
İnanın sizin şehirlerdeyken, bazılarımız öyle bir akılcılık, öyle bir lafazanlık yaparlardı ki, şimdi kemiksiz diller çürümüş, gözler fal taşı gibi korku içinde etrafı süzüyor. İlahi uyarı bunu bize, size haber vermiştir. Anlamaktan kaçmak çare değil, korku nafile!
“Kendileri evlerinde oturup savaştan geri kaldıkları yetmiyormuş gibi, üstelik savaşıp şehit düşen kardeşleri hakkında da: “Sözümüzü dinleselerdi öldürülmezlerdi” dediler. Onlara de ki: “Eğer doğru söylüyorsanız, haydi ölümü kendi başınızdan savın da görelim!” (Ali İmran, 168)
Size yalvarıyoruz “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alak, 1) ilahi fermanını çok düşünün! Çok okuyun. Ama sakın okumayı harfleri seslendirmekten ibaret bilmeyin. Kendinizi okuyun, bizi okuyun, gördüklerinizi okuyun, anlarsanız bu sizi siz eder. Belki de çevrenize sultan eder. Burada bizi okumaya, bizi dinlemeye gelmeyi başardığınız için Allah’a çok şükür ediniz. Hazır gelmişken şu ayeti de dinlerseniz çok iyi olur.
“Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine ki, ölümünün ardından yeryüzünü nasıl diriltiyor! Şüphesiz bunu dirilten, ölüleri de kesinlikle diriltecektir. O’nun her şeye gücü yeter” (Rum, 50)
Bu ilahi hatırlatmayı, bağrımızda yılın kış mevsiminde ölüme yatan ve bahar mevsiminde tekrar dirilişe kalkan otlardan, ağaçlardan okursanız, nasıl bir okuma imkânınızın olduğunu göreceksiniz. Her okuma ilk ve sondur. Tekrarı yoktur. Onun için hayatta gördüklerinizi, duyduklarınızı zamanında ve mekânında okuma yarışına girin.
Bizi ziyarete geldiğiniz için çok sevindik. Bir gün burada size ait evinize dönerseniz, buraya gelişinizin değerini daha da iyi anlarsınız. Ama lütfen, buraya gelmeden burayı daha iyi anlamaya çalışın. Daima doğru istikamette ve selamette kalın.
Belli ki anlamamızı çok istiyorlardı. Biz dinleyerek bakakaldık. Ama biz misafiriz ve yolcuyuz. Yolcu yolunda gerek:
- Haydi, dönelim Enes abi! Evde bir çay demleyerek, devamını evde konuşuruz.
- Ama bu sessiz şehrin duyulmayan haykırışını duymak, okumak da bir başka oluyor. Buyur Seyda’m gidelim!