[audio mp3="https://inzardergisi.com/wp-content/uploads/2023/01/aralik-2022-m.akif-ikbal.mp3"][/audio]
Bir söz kendi coğrafyasında söylendiğinde değerlidir. Coğrafyada kış mevsimi hüküm sürüyorsa yaza ait söylenen sözün bir hakikati yoktur. Söylenen bu söz kışı daha çok yaşanmaz kılar.
İnsan söylediği sözüyle hakikat güneşinin doğmasına sebep olur, bu yüzden söz kişinin karakteri, benliğidir. Söz insana umut olmalı tıpkı kıştan sonra baharın gelişini müjdeleyen cemre gibi insanın kalbine baharı müjdelemeli.
Söz insanın köleleşmiş benliğine özgürlük umudu olmalı, umut olmuyorsa söylesen söz benliğin köleliğine umutsuzluk vadeder. Bir köle esaret altında iken özgürlükten başka hiçbir söz ve cümle ona umudun müjdesini yaşatma kaynağı olamaz.
İnsanlıkla eş değerdir söz hatta insan var olmadan önce söz vardı, sonra o söze binaen insan yaratıldı. “Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi.” Hiçbir söz yoktur ki insandan önce söylenmiş olmasın insanlar sadece var olan sözleri çağa ve asra göre yeniden yorumlayıp şekillendirirler. İnsandan sudur eden söz insanlık için ya bahar olur ya da kötü bir söz ile firaktaki kışın ebedi olmasını sağlar. O yüzden kötü bir sözü Kur’an, meyvesi olmayan dikenli bir ağaca benzetir. “Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkanı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir.” (İbrahim: 26)
Üslubu güzel olan Alim/Filozof her zaman yakın/cezbedici, üslubu kötü olanlar ise uzaklaştırıcı olurlar. Zira mana pınarının suyundan susuzluğunu gideren benlik, hakiki mananın söze sığmayacağını bilir. Sözün üç makamı vardır; nesir, şiir ve insanın içinde beliren düşünce… İnsanın içinde beliren duygu, o düşünce nesir haline dönüşür, sınırları daralır; şiirleştirince daha da sınırlı hale gelir. Şunu bil ki ey insan! Hakkın sözlerini resullerin sünnetlerinden yani onların uygulamalarından beri kılarsan cümlen yaban olur, seni kimse anlamaz, fikrini kendi cümlelerinin darağacında öldürmüş olursun.
İnsanın güzel üslubundan sadır olan konuşma ve yazılar sessizliğin yanında okyanus gibidir. İnsan o okyanustan dilediği şekilde yararlanır çünkü söz, inci ve mercan gibidir. Güzel üsluplu insan dünyayı aydınlatan güneşe benzer. Güzel üslup sayesinde güzel ile çirkini; karanlık ile aydınlığı tanımış olur. Güzel bir lisan ilim ve irfandan kaynaklanır, bilen kişi alimdir, alim olanın üslubu hikmet ile donatılmış lalezar, gülzar bahçesi gibi göze hoş gelir ve güzel kokuludur. Güzelden yoksun söz ise cahilin lisanına benzer. Aşırı derecede hikmetten yoksun, bilgiden uzak sözler olduğu için lisanında ilmin aynası, hikmetin süsü yoktur.
İlim sahibi güzel üsluplu kişi ise bedeni toprakta, ruhu ilahi nefeste aydınlanan Hz. Adem gibidir. Cahillikten dolayı üslubu çirkin ve uzaklaştırıcı olanlara gelince ham ve kaba secde emrine itaat etmeyen, ben dediği için itici ve çirkin bir ses olan İblis gibidir. Allah onların seslerini Kur’an’da merkebin sesine benzetiyor: "Yürüyüşünde doğal ol, sesini alçalt. Şu bir gerçek ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir." (Lokman suresi; 19) ve onların aklı, ezelden beri kusurludur. Güzel üsluba sahip olmayanlara Allah’ın yolları kapalıdır; yol kendilerine kapalı iken nasıl olur da başkalarına Allah’a varacak yolu anlatabilsinler ki! Güzel sözlü âlimlerin dediği gibi “Şu dünyada yüce kişilerin sözleri gümüş, susmaları altın gibidir.” Nitekim Hz. Musa bir an dalgınlığa gelip kendine sorulan soruya kendi benliğindeki bilgiden başka bir bilgi tanımadığını söyleyince Allah ona Hızır ile buluşmanın kapılarını ve yollarını açtı. Hz. Musa, Hızır’ın varlığını duyunca nübüvvet aklın tefekkürü ile onu görüp onunla buluşmak istedi.
Dalgınlıktan sonra gelen dua ile yüce Allah’tan talepte bulundu ve yüce Allah onun güzel üslubundan kaynaklanan duasını kabul buyurdu ve Hızır ile buluşmasını sağladı. Güzel bir üslup ile emri bil maruf yapıldığında Allah insana kendinden daha güzel üsluplu insanlarla karşılaşmayı nasip eder.
Allah, Hz. Musa’ya Medyen’den dönerken şöyle vahyetti, “Ona(Firavun’a) yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.” (Tâ-Hâ Suresi 44. ayet) Firavun gibi azgınlaşmış, kendini ilah olarak gören birine bile Allah güzel bir üslupla ona vahyinin iletilmesini istiyor. Oysa bugün üslubumuz ve dilimiz öyle belagat ve retorikten uzak ki Allah’ın ayetlerini bile güzel lisan ile insanlara anlatmaktan aciz ve belagat cahiliyiz. Bu üslup ile kime ve kimlere Allah’ın mesajını iletebiliriz. Oysaki Allah’ın ayetlerindeki belagatin güzelliğinin etkisi dolayısıyla Mekkeli müşrikler Kur’an okunurken kulaklarını kapatıyorlardı ki etkilenmesinler. Allah’ın ayetlerini güzel bir üslup ile anlatmasını bilmeyen nasıl bu dinin havarisi olabilir?
Güzel üslup sahibi ilim erbapları yaşadıkları çağın kandilleri gibidirler. İlimleri ile karanlığa dolunay, belagatlarıyla aydınlıkta güneş gibi insanlığa faydalı olurlar. Allah Hz. Musa’ya Firavun’un sarayına gitmesini emredince Hz. Musa kardeşinin güzel lisanından
dolayı kendisini onunla desteklemesini istediğinde Allah, Hz. Musa ile birlikte Harun’u firavuna davetçi olarak gönderiyor. Her ikisi de Firavun’a vardıklarında kendilerinin Allah’ın kulu ve elçisi olduklarını belirterek Allah’tan başka ilah olmadığını en güzel üslup ile söylediklerinde Firavun ve avanesi apışıp kalıyor.
Hz. İbrahim’in lisanı da Nemrut’u çılgına çevirmişti. Hz İbrahim Nemrut’un huzuruna getirildiğinde; “Allah kendisine mülk verdi diye İbrahim ile Rabbi hakkında tartışanı görmedin mi? İbrahim: "Rabbim, dirilten ve öldürendir" demişti. "Ben de diriltir ve öldürürüm" dedi. İbrahim, "Şüphesiz Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de batıdan getirsene" dedi. İnkâr eden şaşırıp kaldı. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.” (Bakara Suresi 258.) Bu hitap üzerine Nemrut’un cahilliği ortaya çıkınca şaşırıp kaldı.
Bugün yeryüzünde savaşların ve sömürgelerin ve düşmanlıkların tek sebebi peygamber üslubunun ve ahlakının yoksunluğudur. Peygamberin üslubu çıkar ve menfaate dayalı olmadığı, bugün kullanılan lisan ve dil ise menfaate dayalı ve çıkar amaçlı bir üslup olduğundan dolayı yeryüzü fesada bürünmüş.
Onca nimet ve ekine rağmen şükürsüzlük ve nankörlük üslubumuzu Firavun ve Nemrut lisanı gibi olmuş. Bu şükürsüzlüğü giderecek, yeryüzünü fesada çeviren savaş sözcüklerini ortadan kaldıracak olanlar peygamber varisi olan âlimlerdir. Bugün âlimlerin ve filozofların evde oturma zamanı değil; çünkü davet, bilgi ve hikmet ile yapılır. Bunu yapacak olan da âlim ve filozoflardır. Bugün değilse ne zaman... Bu görevlerini hatırlayıp peygamberlerden sonraki havari ve sahabe varisi olduklarının görev bilinciyle yeryüzünü ıslah edip insanlığa yeni bir Medine döneminin güzelliğini yaşatmazlar mı? mehmetakifikbal234@gmail.com
inzar
inzar