Gerçek şu ki, insan yaşadığı ortamı cennetten bir bostana da dönüştürebilir, cehennemden bir hendeğe de. Düşününüz ki, gece ve gündüzün tamamını arkadaşlarınızla birlikte birkaç metrekarelik bir hücrede geçirmek zorunda bırakılmışsınız.
Muhammed Şakir
-1-
Zindan merakı olanlara:
Gerçek şu ki, insan yaşadığı ortamı cennetten bir bostana da dönüştürebilir, cehennemden bir hendeğe de. Düşününüz ki, gece ve gündüzün tamamını arkadaşlarınızla birlikte birkaç metrekarelik bir hücrede geçirmek zorunda bırakılmışsınız. Aylar değil, yıllar yılı böyle bir imtihanın içindesiniz. İnsan bu ya, diyelim ki daraldınız; bu durumda, dışarısı gibi hava alabileceğiniz ve dolayısıyla rahatlayabileceğiniz hiçbir yeriniz ve hiçbir yolunuz yoktur. Sadece siz ve sığınacağınız Rabbiniz vardır. Çare bizzat kendinizsiniz. Zindanın daracık mekânını kâinat genişliğinde bir sahaya dönüştürmek tamamen elinizde, size bağlı bir şey. Performansınıza, enerjinize, hak ve adalete bağlılığınıza, kendinizi yenileyebilme kabiliyetinize, yeni uğraş ve verimli çabalar ortaya koymanıza, istikamet ve hedefe olan ümid ve inancınıza bağlıdır. Evet. Zindanın daracık hücresinde kâinat genişliğinde bir dünyayı inşa etmek size ve aynı ortamı paylaştığınız arkadaşlarınızın inanç, anlayış, ahlâk, niyet, maksad ve şahsî kemâlat(ınız)a bağlıdır. Peki, böyle bir pratiği ortaya koymak mümkün mü? Kesinlikle(inşallah) mümkündür…
-2-
Aslında maddi zindandan başka insanı kuşatan birçok zindan daha vardır; insanı, bizi kuşatmış ve ne yazık ki biz bunları zindan olarak görmüyor, telakkî etmiyoruz. Ama bu var olan hakikatı ortadan kaldırmaz… Meselâ siz var olan kabiliyetlerinizi Allah yolunda ve din uğrunda işletmiyorsanız veya işletilmesine yol vermiyorsanız, bu bir tür zindandır, kendinizi kapatma ve hapsetmedir. Zindanınız,işletemediğiniz kabiliyetlerinizdir. Meselâ siz hak yolunda ve mazlum-mustazaflar uğrunda fedakâr ve diğergam değilseniz, olmuyorsanız, bu hâliniz sizi esir alan bir tür hapistir, zindandır. Zindanınız, fedakâr ve diğergam olmayışınızdır. Meselâ dâvânın hizmetine ve müstakim proğramlarına kâmilen bağlanmıyor, teslim olmuyor ve hakkıyla itaat etmiyorsanız, bunlar faydalı olmanıza, tekâmül etmenize engel zincir ve kayıtlardır ve tabiatıyla bir tür zindandır. Zindanınız, dâvâya içten teslim olmayışınızdır. Meselâ aynı ortamı paylaştığınız ve benzer ağırlıklar yüklendiğiniz kardeşlerinize, arkadaşlarınıza karşı şefkat ve merhamet göstermiyorsanız, ağırlıklarını hafifletmiyorsanız ve acılarının merhemi, rahatsızlıklarının ilacı olmuyorsanız, bu bir tür zindandır. Zindanınız, kardeşlik hukukunu gözetmemenizdir…
Evet. Bakışta insanı yutan gerçekler var, anlayışta insanı ğark eden sabiteler var, “Ben daha iyi biliyorum” da insanı cehaletin bataklığında yüzüstü bırakan tuzaklar, hendekler vardır… Bunlar insanın kendini aşması, aşabilmesi ve hakikat nokta-i nazarında tekâmül etmesinin önünde engeller, tel örgüler, hapis ve zindanlardır. Şu halde bizim bu gün ömür tükettiğimiz maddî zindanımız, bu zindan türleri yanında daha kolay ve basit kalmaktadır. Öyleyse madden zindanda bulunanlar için azadlık isterken, mânevî zindanlarda ızdırap çekenleri unutmamalıyız.
-3-
Şahıs, mekân ve hâdiselere ilişkin aktarım ve bilgilendirme ya da özelliklerine dair tanım ve değerlendirme yapılırken fıtrî ve gerçek hâllerine uymayan abartı ve yaklaşımlardan uzak durmak gerekir. “mübalağa ihtilalcıdır.” Potansiyel hayal kırıklığını muhtevîdir.
Zindan hayatımızın daha ilk aylarındaydık. Bin yüz, bin iki yüz civarında mevcudu bulunan Diyarbakır zindanının meşhur 39. Koğuşunda Hizbullah dâvâsından tutuklu bir avuç gençtik. Dâvânın zindana düşen ilk mensupları olduğumuz için herhalde biraz da nazlıydık… Tutuklamalar daha yoğunlaşmamıştı. O aralardı, yeni tutuklanmış bir arkadaşı bize verdiler. Arkadaş baskı ve insanlık dışı işkencelerden kurtulduğu için âdeta evine gelmiş gibi..ve bizi gördüğü için de çok sevinçliydi. Sanırım bir hafta-on gün kadar bu durumu sürdü. Sonra makul bir sebep olmaksızın arkadaşımızın içine kapandığını, suratının asılıp değiştiğini ve mümkün oldukça yalnız başına kalmayı tercih ettiğini fark ettik… Hâsılı, uzun çabaların ardından en nihayet misafirimizin iç âlemine nüfuz etmeye muvaffak olabildik, açıldı..meğer dışarıda hakkımızda sitayişle anlatılanları aramıza gelip bir kısmını görmeyince korkunç bir boşluğa düşmüş..ve gerçekten bir hayal kırıklığı yaşamaktaydı.
Sonuç: Kendisine melek olmadığımızı, sadece insan olduğumuzu anlatmaya çalıştık. Ama kırılan cam gibi tuz-buza dönüşen hayallerini onarabildik mi? Bilemiyorum…
-4-
Zindanın tabiatında zorluk, meşakkat, dahası hürriyet gaspı bulunduğundan onu süsleyip nakşederek resmetmeye gerek yoktur. Fakat zindana bakışımızın, dışımızdakilerden farklı olduğu da bir hakikattir. Bir kere biz zindanı toplumumuzun algılayıp saplantı haline getirdiği şekliyle bir musibet olarak değerlendirmiyoruz. Çünkü musibet daha çok beklenilmeyen ve ani gelen hâdise ve durumlarla alâkalı kullanılan bir kelimedir. Halbuki mücahid, zindanla karşılaşmayı arzu etmese bile onunla imtihan olma gerçeğini hiçbir zaman aklından çıkarmaz. Dolayısıyla biz zindanı, İslâm dâvâsı uğrunda mücadele ederken şehidlik ve muhaceret gibi ve onlar kadar bir gerçek olarak görüyoruz. Yusuf(AS) zindanı bir musibet olarak değerlendirmemiş; aksine dâvâsı için girilen yeni bir süreç, bir merhale, bir ileri adım ve bir yeniden yapılanma aşaması olarak değerlendirmiştir. Dikkat çekicidir, O, inananlarının önemli bir kısmını zindan sürecini yaşarken kazanmıştır. Yakın tarihimizde de benzer örnekler mevcuttur. Mısır’da ihvan muazzam bir zindan sürecini yaşamıştır. Yaşadığı zorluk ve baskılara rağmen çok güzel bir şekilde değerlendirmiş ve istifade etmiştir. Mesela ümmetin cihad ruhuyla beslenmesinde mühim bir yeri olan “Fizilali’l-Kur’an” Mısır zindanlarında yazılmıştır… Bize gelince, sıfır tecrübeyle girdiğimiz zindanları daha ilk gününden itibaren medrese olarak görüp değerlendirmeye çalıştık. İslâmî Cemaat’ın yirmi beş yıllık zindan tecrübesi bunun en açık delilidir. Zor, meşakkatli ve uzun yılları alsa da zindan, dâvâ için çok büyük faydaları kendinde barındırdığı için büyük bir nimettir ve gerçekten dolayısıyla bir güzelliktir. Şu halde bu büyük nimete mazhariyeti ve bu dolayısıyla güzelliğe olan katkısı nedeniyle zindana gelmiş ve gitmişler de dâhil, zindan ehli sevinmeli, şükretmeli ve böyle bir misyonu taşıma imkânı verdiğinden Rabbine hamd u sena etmelidir. Bu yaklaşım ve anlayış özgürlüğü dua etmesine engel değildir tabi…
Zindan merakı olanlara:
Gerçek şu ki, insan yaşadığı ortamı cennetten bir bostana da dönüştürebilir, cehennemden bir hendeğe de. Düşününüz ki, gece ve gündüzün tamamını arkadaşlarınızla birlikte birkaç metrekarelik bir hücrede geçirmek zorunda bırakılmışsınız. Aylar değil, yıllar yılı böyle bir imtihanın içindesiniz. İnsan bu ya, diyelim ki daraldınız; bu durumda, dışarısı gibi hava alabileceğiniz ve dolayısıyla rahatlayabileceğiniz hiçbir yeriniz ve hiçbir yolunuz yoktur. Sadece siz ve sığınacağınız Rabbiniz vardır. Çare bizzat kendinizsiniz. Zindanın daracık mekânını kâinat genişliğinde bir sahaya dönüştürmek tamamen elinizde, size bağlı bir şey. Performansınıza, enerjinize, hak ve adalete bağlılığınıza, kendinizi yenileyebilme kabiliyetinize, yeni uğraş ve verimli çabalar ortaya koymanıza, istikamet ve hedefe olan ümid ve inancınıza bağlıdır. Evet. Zindanın daracık hücresinde kâinat genişliğinde bir dünyayı inşa etmek size ve aynı ortamı paylaştığınız arkadaşlarınızın inanç, anlayış, ahlâk, niyet, maksad ve şahsî kemâlat(ınız)a bağlıdır. Peki, böyle bir pratiği ortaya koymak mümkün mü? Kesinlikle(inşallah) mümkündür…
-2-
Aslında maddi zindandan başka insanı kuşatan birçok zindan daha vardır; insanı, bizi kuşatmış ve ne yazık ki biz bunları zindan olarak görmüyor, telakkî etmiyoruz. Ama bu var olan hakikatı ortadan kaldırmaz… Meselâ siz var olan kabiliyetlerinizi Allah yolunda ve din uğrunda işletmiyorsanız veya işletilmesine yol vermiyorsanız, bu bir tür zindandır, kendinizi kapatma ve hapsetmedir. Zindanınız,işletemediğiniz kabiliyetlerinizdir. Meselâ siz hak yolunda ve mazlum-mustazaflar uğrunda fedakâr ve diğergam değilseniz, olmuyorsanız, bu hâliniz sizi esir alan bir tür hapistir, zindandır. Zindanınız, fedakâr ve diğergam olmayışınızdır. Meselâ dâvânın hizmetine ve müstakim proğramlarına kâmilen bağlanmıyor, teslim olmuyor ve hakkıyla itaat etmiyorsanız, bunlar faydalı olmanıza, tekâmül etmenize engel zincir ve kayıtlardır ve tabiatıyla bir tür zindandır. Zindanınız, dâvâya içten teslim olmayışınızdır. Meselâ aynı ortamı paylaştığınız ve benzer ağırlıklar yüklendiğiniz kardeşlerinize, arkadaşlarınıza karşı şefkat ve merhamet göstermiyorsanız, ağırlıklarını hafifletmiyorsanız ve acılarının merhemi, rahatsızlıklarının ilacı olmuyorsanız, bu bir tür zindandır. Zindanınız, kardeşlik hukukunu gözetmemenizdir…
Evet. Bakışta insanı yutan gerçekler var, anlayışta insanı ğark eden sabiteler var, “Ben daha iyi biliyorum” da insanı cehaletin bataklığında yüzüstü bırakan tuzaklar, hendekler vardır… Bunlar insanın kendini aşması, aşabilmesi ve hakikat nokta-i nazarında tekâmül etmesinin önünde engeller, tel örgüler, hapis ve zindanlardır. Şu halde bizim bu gün ömür tükettiğimiz maddî zindanımız, bu zindan türleri yanında daha kolay ve basit kalmaktadır. Öyleyse madden zindanda bulunanlar için azadlık isterken, mânevî zindanlarda ızdırap çekenleri unutmamalıyız.
-3-
Şahıs, mekân ve hâdiselere ilişkin aktarım ve bilgilendirme ya da özelliklerine dair tanım ve değerlendirme yapılırken fıtrî ve gerçek hâllerine uymayan abartı ve yaklaşımlardan uzak durmak gerekir. “mübalağa ihtilalcıdır.” Potansiyel hayal kırıklığını muhtevîdir.
Zindan hayatımızın daha ilk aylarındaydık. Bin yüz, bin iki yüz civarında mevcudu bulunan Diyarbakır zindanının meşhur 39. Koğuşunda Hizbullah dâvâsından tutuklu bir avuç gençtik. Dâvânın zindana düşen ilk mensupları olduğumuz için herhalde biraz da nazlıydık… Tutuklamalar daha yoğunlaşmamıştı. O aralardı, yeni tutuklanmış bir arkadaşı bize verdiler. Arkadaş baskı ve insanlık dışı işkencelerden kurtulduğu için âdeta evine gelmiş gibi..ve bizi gördüğü için de çok sevinçliydi. Sanırım bir hafta-on gün kadar bu durumu sürdü. Sonra makul bir sebep olmaksızın arkadaşımızın içine kapandığını, suratının asılıp değiştiğini ve mümkün oldukça yalnız başına kalmayı tercih ettiğini fark ettik… Hâsılı, uzun çabaların ardından en nihayet misafirimizin iç âlemine nüfuz etmeye muvaffak olabildik, açıldı..meğer dışarıda hakkımızda sitayişle anlatılanları aramıza gelip bir kısmını görmeyince korkunç bir boşluğa düşmüş..ve gerçekten bir hayal kırıklığı yaşamaktaydı.
Sonuç: Kendisine melek olmadığımızı, sadece insan olduğumuzu anlatmaya çalıştık. Ama kırılan cam gibi tuz-buza dönüşen hayallerini onarabildik mi? Bilemiyorum…
-4-
Zindanın tabiatında zorluk, meşakkat, dahası hürriyet gaspı bulunduğundan onu süsleyip nakşederek resmetmeye gerek yoktur. Fakat zindana bakışımızın, dışımızdakilerden farklı olduğu da bir hakikattir. Bir kere biz zindanı toplumumuzun algılayıp saplantı haline getirdiği şekliyle bir musibet olarak değerlendirmiyoruz. Çünkü musibet daha çok beklenilmeyen ve ani gelen hâdise ve durumlarla alâkalı kullanılan bir kelimedir. Halbuki mücahid, zindanla karşılaşmayı arzu etmese bile onunla imtihan olma gerçeğini hiçbir zaman aklından çıkarmaz. Dolayısıyla biz zindanı, İslâm dâvâsı uğrunda mücadele ederken şehidlik ve muhaceret gibi ve onlar kadar bir gerçek olarak görüyoruz. Yusuf(AS) zindanı bir musibet olarak değerlendirmemiş; aksine dâvâsı için girilen yeni bir süreç, bir merhale, bir ileri adım ve bir yeniden yapılanma aşaması olarak değerlendirmiştir. Dikkat çekicidir, O, inananlarının önemli bir kısmını zindan sürecini yaşarken kazanmıştır. Yakın tarihimizde de benzer örnekler mevcuttur. Mısır’da ihvan muazzam bir zindan sürecini yaşamıştır. Yaşadığı zorluk ve baskılara rağmen çok güzel bir şekilde değerlendirmiş ve istifade etmiştir. Mesela ümmetin cihad ruhuyla beslenmesinde mühim bir yeri olan “Fizilali’l-Kur’an” Mısır zindanlarında yazılmıştır… Bize gelince, sıfır tecrübeyle girdiğimiz zindanları daha ilk gününden itibaren medrese olarak görüp değerlendirmeye çalıştık. İslâmî Cemaat’ın yirmi beş yıllık zindan tecrübesi bunun en açık delilidir. Zor, meşakkatli ve uzun yılları alsa da zindan, dâvâ için çok büyük faydaları kendinde barındırdığı için büyük bir nimettir ve gerçekten dolayısıyla bir güzelliktir. Şu halde bu büyük nimete mazhariyeti ve bu dolayısıyla güzelliğe olan katkısı nedeniyle zindana gelmiş ve gitmişler de dâhil, zindan ehli sevinmeli, şükretmeli ve böyle bir misyonu taşıma imkânı verdiğinden Rabbine hamd u sena etmelidir. Bu yaklaşım ve anlayış özgürlüğü dua etmesine engel değildir tabi…
Ramazan’da yaptığınız ibadet, taat ve yakarışlarınızın kabulünü dua ederek ve bayramınızı tebrik ederek…
Allah’a emanet olunuz.
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Ağustos 2016 (143. Sayı)
Allah’a emanet olunuz.
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Ağustos 2016 (143. Sayı)
Muhammed Şakir