İnsanın ufuksal esnekliğe açık olması gerekir. Bir de bu esnekliği kontrollü bir biçimde ilerletmesi gerekir. Bu da kendini kapatmamasına, algılarını teyakkuzda tutmasına bağlı
Muhammed Şakir
1
“Okumanın amacı sadece bilgi birikimine sahip olmak değildir. İyi bir kulluk, faydalı çalışmalar ve İslâm’ın nuruyla toplumu aydınlatmak için okunmalıdır. Okumak, sıradan bir iş olmadığı gibi sadece boş zamanlarımızı dolduracağımız basit bir davranış da değildir. Okuma, ilme ve takvaya ulaşmanın yoludur. Zira Allah (cc)’tan en fazla korkanların ilim sahipleri olduklarını Kur`an-ı Kerim bildirmektedir.”
Bu paragrafı dergimizin geçen ayki “Başyazı”sından aldım. Sizi bilmem, ama ben yazı bütünlüğünden “Okuma seferberliği” ilanını çıkardım. Siz de böyle bir sonuca ulaşmışsanız, yazıyı okuduktan şu ana kadar ne yaptınız? Ya da ne yapmanız gerektiğine ve ne yaptığınıza bir bakınız. Sonra da bunu yakınlarınızdan birileriyle paylaşınız.
2
İnsanın ufuksal esnekliğe açık olması gerekir. Bir de bu esnekliği kontrollü bir biçimde ilerletmesi gerekir. Bu da kendini kapatmamasına, algılarını teyakkuzda tutmasına bağlı… Sonra bilinsin ki hayat ya da bilgi insanın yaşayıp öğrendikleriyle sınırlı bir durum değildir ki kalkıp kendini oraya hapsedip kilitleyiversin! “Her insan bir âlemdir” özdeyişi kişinin kendi âlemini aşmasını ve başka âlemlere kulaç açarak ulaşması gerektiğini salık verir. Büyüklerin ölünceye kadar arayış faaliyetlerini devam ettirmelerinin bir nedeni budur. Onlar mezara, yani son nefeslerini verinceye kadar durmamışlardır. Yoksa bilge kralın da altını çizdiği gibi “başımızdan geçmedikçe başka hiçbir şekilde onaylayamayacağımız farkındalıkların” farkına varmamız mümkün olmayacaktır. Farkındalığa talip olmak, dahası ona doğru harekete geçmek ise, çile ve ızdırabı kabullenmenin ta kendisidir…
3
Izdıraptan kaçınılmayacağı, sakınılamayacağı doğru… Ama kimin ızdıraptan neyi, nasıl ve ne derece çekeceği ayrı bir mevzu… Yaşayan ‘her şey’in çekeceği acının keyfiyeti de ayrı bir husus… Net olan bir şey var; ızdıraba fikir giydiren ve ona ruh veren sadece insandır. Bazı zaman, bazı insanlar yaşadıklarıyla acıyı somutlaştırabiliyorlar. Kendi müşahedemdir; şayet gerçekten insanın uğrunda ölümü dahi göze alabileceği bir davası, bir fikri varsa, işte bu insanın çekeceği ızdırap anlamlıdır, değerlidir. Ve yine ancak bu insan davasından dolayı çektiği ve çekeceği ızdırabına şöyle Halep kumaşından albenili bir elbise giydirir, giydirebilir. Bu, hakkıyla temsiliyetin bedelidir.
4
Bana göre temsil ettiğimiz davanın büyüklüğü ve etkileyiciliği ile müsbet neticelerini hesaba kattığımızda A ya da B’nin sebep olduğu muvakkat ve etkisiz bir takım suni sorun ve sıkıntıların bahsi bile edilmemeli, bahsini etmek dahi bize ağır gelmeli, gelebilmelidir…
5
Hiç birimizin mucize bekleme gibi bir düşüncesi yoktur, olamaz da… Çaba ve neticesindeki başarı ihtiyar, irade ve eylemlerimize bağlanmış, zabt-u rabt altına alınmıştır. Beklentisinde olduğumuz bir zafer ya da bir başarı olacaksa, bu, Allah’ın yardımı ve bizim düzenli, istikrarlı ve organizeli çalışmamıza bağlı olarak tahakkuk edecek, ortaya çıkacaktır. Bunun şuurunda olarak çabalıyor muyuz? Allah’ın peygamberleri (selam üzerlerine olsun) de dâhil bütün rabbani kullar ve salih insanlar çalışarak, çaba göstererek, hasret ve çile çekerek, kan ve gözyaşı dökerek ubudiyet dairesindeki vazifelerini yerine getirme cehd ve uğraşında olmuşlardır. Allah’ın rızasına kilitlenmiş olarak çalışanlar işte öyle, onlar gibi çalışmaya baksınlar. Çünkü insana ancak çalışması(nın karşılığı) vardır…
6
Bunca zaman orada ne yapıyorsun diye soruyorlar. Bunlar dostlarım, arkadaşlarımdırlar. Zaman dediğiniz bir göz açıp kapama ya da bir rüya kadar olmaktan başka bir şey midir ki!? İsterseniz bulunduğunuz noktadan, geçerek geldiğiniz noktalara, menzillere dönüp bir bakınız… Ve sonra tefekkür ediniz!.. “Bunca zaman”dır okuyorum. Burada yaptığım en iyi ve en düzenli şeylerden biri okumadır. Bütün zamanımı ve bu zaman içinde oluşan tüm hallerimi üst üste koyup toplasam, diyebilirim ki en çok bunu yapıyorum. Severek, dahası müthiş bir haz alarak yapıyorum. Kendimi o kadar kaptırıyorum ki, bazı hallerde yemek, içmek, uyku gibi temel ihtiyaçlar olmasa da hep okusam diyorum. Bahsettiğim, geçici bir esinti ile ayağa kalkan dalga değil, oturmuş, sükûn bulmuş ve “bunca zaman”dır hulkunu almış bir haldir. Yazmak da hoş, aslında onu da seviyorum. Yalnız yazmak biraz sancılı, biraz da çile, zahmet.. Okumak kadar rahat olmuyor yani… Ama gördüğünüz gibi buna rağmen yine de yazıyorum. Demek ki yazmayı da en az okumak kadar seviyorum…
7
İmanî bakışın eşyayla alakası ve onu değerlendirmesi ve ondan yararlanması sadece maddi cihette değildir, olamaz. Tamam, işin bu tarafını ihmal etmez, ama iman maddenin adeta ruhu mesabesinde gördüğü ve mülahaza ettiği eşyanın mana boyutunu yani insana musahhar kılınan tarafını, varoluş gaye ve hikmetini, insanla, insanın hayatıyla içiçeliğinin nedenlerini daha bir önceler, esasta ve evvelemirde buna bakar. Dolayısıyla madde hemen her zaman mananın hizmetinde ve hemen her zaman (sadece) tebei, yani ikincildir. Varoluş değeri mana ile kaimdir. Böyleyken, mahz ve kesif bir madde olan şu fani dünya hayatı uğruna, latif ve zarif bir manaya tekabül eden ahiret âlemini ihmal eden bir imanın ve o imana sahip müminin vay haline!...
8
İlahi! Aczde boğulmayacak akıl istiyorum. Müstakim işleyecek muhakeme istiyorum. Sağlam ve kuvvetli hafıza istiyorum. Uzun imtihanlara karşı sarsılmayacak bir irade, huzursuz olmayacak bir ruh, sadece cemaline âşık bir nefis ve İbrahim(a)’in kalbi gibi imanla mutmain olmuş bir kalp istiyorum. Rabbim! Ben Senin lütf u keremini ve bol ihsanını istiyorum.
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Aralık 2015 (135. Sayı)
“Okumanın amacı sadece bilgi birikimine sahip olmak değildir. İyi bir kulluk, faydalı çalışmalar ve İslâm’ın nuruyla toplumu aydınlatmak için okunmalıdır. Okumak, sıradan bir iş olmadığı gibi sadece boş zamanlarımızı dolduracağımız basit bir davranış da değildir. Okuma, ilme ve takvaya ulaşmanın yoludur. Zira Allah (cc)’tan en fazla korkanların ilim sahipleri olduklarını Kur`an-ı Kerim bildirmektedir.”
Bu paragrafı dergimizin geçen ayki “Başyazı”sından aldım. Sizi bilmem, ama ben yazı bütünlüğünden “Okuma seferberliği” ilanını çıkardım. Siz de böyle bir sonuca ulaşmışsanız, yazıyı okuduktan şu ana kadar ne yaptınız? Ya da ne yapmanız gerektiğine ve ne yaptığınıza bir bakınız. Sonra da bunu yakınlarınızdan birileriyle paylaşınız.
2
İnsanın ufuksal esnekliğe açık olması gerekir. Bir de bu esnekliği kontrollü bir biçimde ilerletmesi gerekir. Bu da kendini kapatmamasına, algılarını teyakkuzda tutmasına bağlı… Sonra bilinsin ki hayat ya da bilgi insanın yaşayıp öğrendikleriyle sınırlı bir durum değildir ki kalkıp kendini oraya hapsedip kilitleyiversin! “Her insan bir âlemdir” özdeyişi kişinin kendi âlemini aşmasını ve başka âlemlere kulaç açarak ulaşması gerektiğini salık verir. Büyüklerin ölünceye kadar arayış faaliyetlerini devam ettirmelerinin bir nedeni budur. Onlar mezara, yani son nefeslerini verinceye kadar durmamışlardır. Yoksa bilge kralın da altını çizdiği gibi “başımızdan geçmedikçe başka hiçbir şekilde onaylayamayacağımız farkındalıkların” farkına varmamız mümkün olmayacaktır. Farkındalığa talip olmak, dahası ona doğru harekete geçmek ise, çile ve ızdırabı kabullenmenin ta kendisidir…
3
Izdıraptan kaçınılmayacağı, sakınılamayacağı doğru… Ama kimin ızdıraptan neyi, nasıl ve ne derece çekeceği ayrı bir mevzu… Yaşayan ‘her şey’in çekeceği acının keyfiyeti de ayrı bir husus… Net olan bir şey var; ızdıraba fikir giydiren ve ona ruh veren sadece insandır. Bazı zaman, bazı insanlar yaşadıklarıyla acıyı somutlaştırabiliyorlar. Kendi müşahedemdir; şayet gerçekten insanın uğrunda ölümü dahi göze alabileceği bir davası, bir fikri varsa, işte bu insanın çekeceği ızdırap anlamlıdır, değerlidir. Ve yine ancak bu insan davasından dolayı çektiği ve çekeceği ızdırabına şöyle Halep kumaşından albenili bir elbise giydirir, giydirebilir. Bu, hakkıyla temsiliyetin bedelidir.
4
Bana göre temsil ettiğimiz davanın büyüklüğü ve etkileyiciliği ile müsbet neticelerini hesaba kattığımızda A ya da B’nin sebep olduğu muvakkat ve etkisiz bir takım suni sorun ve sıkıntıların bahsi bile edilmemeli, bahsini etmek dahi bize ağır gelmeli, gelebilmelidir…
5
Hiç birimizin mucize bekleme gibi bir düşüncesi yoktur, olamaz da… Çaba ve neticesindeki başarı ihtiyar, irade ve eylemlerimize bağlanmış, zabt-u rabt altına alınmıştır. Beklentisinde olduğumuz bir zafer ya da bir başarı olacaksa, bu, Allah’ın yardımı ve bizim düzenli, istikrarlı ve organizeli çalışmamıza bağlı olarak tahakkuk edecek, ortaya çıkacaktır. Bunun şuurunda olarak çabalıyor muyuz? Allah’ın peygamberleri (selam üzerlerine olsun) de dâhil bütün rabbani kullar ve salih insanlar çalışarak, çaba göstererek, hasret ve çile çekerek, kan ve gözyaşı dökerek ubudiyet dairesindeki vazifelerini yerine getirme cehd ve uğraşında olmuşlardır. Allah’ın rızasına kilitlenmiş olarak çalışanlar işte öyle, onlar gibi çalışmaya baksınlar. Çünkü insana ancak çalışması(nın karşılığı) vardır…
6
Bunca zaman orada ne yapıyorsun diye soruyorlar. Bunlar dostlarım, arkadaşlarımdırlar. Zaman dediğiniz bir göz açıp kapama ya da bir rüya kadar olmaktan başka bir şey midir ki!? İsterseniz bulunduğunuz noktadan, geçerek geldiğiniz noktalara, menzillere dönüp bir bakınız… Ve sonra tefekkür ediniz!.. “Bunca zaman”dır okuyorum. Burada yaptığım en iyi ve en düzenli şeylerden biri okumadır. Bütün zamanımı ve bu zaman içinde oluşan tüm hallerimi üst üste koyup toplasam, diyebilirim ki en çok bunu yapıyorum. Severek, dahası müthiş bir haz alarak yapıyorum. Kendimi o kadar kaptırıyorum ki, bazı hallerde yemek, içmek, uyku gibi temel ihtiyaçlar olmasa da hep okusam diyorum. Bahsettiğim, geçici bir esinti ile ayağa kalkan dalga değil, oturmuş, sükûn bulmuş ve “bunca zaman”dır hulkunu almış bir haldir. Yazmak da hoş, aslında onu da seviyorum. Yalnız yazmak biraz sancılı, biraz da çile, zahmet.. Okumak kadar rahat olmuyor yani… Ama gördüğünüz gibi buna rağmen yine de yazıyorum. Demek ki yazmayı da en az okumak kadar seviyorum…
7
İmanî bakışın eşyayla alakası ve onu değerlendirmesi ve ondan yararlanması sadece maddi cihette değildir, olamaz. Tamam, işin bu tarafını ihmal etmez, ama iman maddenin adeta ruhu mesabesinde gördüğü ve mülahaza ettiği eşyanın mana boyutunu yani insana musahhar kılınan tarafını, varoluş gaye ve hikmetini, insanla, insanın hayatıyla içiçeliğinin nedenlerini daha bir önceler, esasta ve evvelemirde buna bakar. Dolayısıyla madde hemen her zaman mananın hizmetinde ve hemen her zaman (sadece) tebei, yani ikincildir. Varoluş değeri mana ile kaimdir. Böyleyken, mahz ve kesif bir madde olan şu fani dünya hayatı uğruna, latif ve zarif bir manaya tekabül eden ahiret âlemini ihmal eden bir imanın ve o imana sahip müminin vay haline!...
8
İlahi! Aczde boğulmayacak akıl istiyorum. Müstakim işleyecek muhakeme istiyorum. Sağlam ve kuvvetli hafıza istiyorum. Uzun imtihanlara karşı sarsılmayacak bir irade, huzursuz olmayacak bir ruh, sadece cemaline âşık bir nefis ve İbrahim(a)’in kalbi gibi imanla mutmain olmuş bir kalp istiyorum. Rabbim! Ben Senin lütf u keremini ve bol ihsanını istiyorum.
Muhammed Şakir / İnzar Dergisi – Aralık 2015 (135. Sayı)
Muhammed Şakir