“Siz insanlara iyilik yapmayı emredip kendinizi unutuyor musunuz? Halbuki ilâhî kitabı da okuyup duruyorsunuz. Hiç aklınızı çalıştırmıyor musunuz?” ( Bakara:44)
Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka değildir! Âhiret yurdu ise Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? ( En’am:32 )
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki: “Hiç kimse kendisini hidayete götürecek ya da tehlikeden alıkoyacak akıldan daha faziletli bir şey kazanmamıştır.”
İnsanoğlunun, varlığını madden devam ettirebilmesi için beslenmeye ihtiyacı vardır. Aynen bunun gibi bu hayattaki asli misyonunu ifa edebilesi için de ruhunu ve fikrini mütemadiyen beslemesi lazımdır. Bir insanın kaliteli bir yaşam sürmesi için, hayatının sonuna kadar beslenmeden egzersiz yapmaya kadar planlı ve düzenli bir hayat sürmesi gerekir. Çünkü sağlığın olmadığı bir yerde kaliteli bir yaşamdan bahsedilemez. Bu kural tüm insanlar için geçerlidir. Maddi sağlık gibi mana ve ruh sağlığı da bir zarurettir. Yine keza fikir sağlığı da bir insanın olmaz ise olmazıdır. Özellikle önemli işler ile uğraşan insanların, belli bir misyona talip olanların herkesten daha fazla fikir sağlığına dikkat etmesi gerekir. Sadece madden sağlıklı olmak yetmez, manen de sağlıklı olmak gerekir. İşte, hem hayat kalitesinin temini ve belirlediğimiz ideallerimize ulaşmak hem de ruh sağlığımızı korumak için fikir sağlığımızı korumak elzemdir. Bu nedenle bu yazımızda fikir sağlığının bazı boyutları üzerinde durmak istiyoruz.
Nasıl ki hayatımızda işlerimiz için bir programımız varsa, dış dünyanın adeta nüvesi olan fikir dünyamızın menbaı olan zihnimiz için de bir programımız olmalıdır. Hangi işi yaparsak yapalım ve yaşımız ne olursa olsun, düzenli bir tefekkür programımız olmalıdır. Bu tefekkür programı hem dünyevi hem de uhrevi işlerimizin terakkisine şamil olmalıdır. Özellikle İslam davetçisinin donuk fikir ve düşüncelerden kurtulması ve zihninin köhneleşmemesi için bu duruma çok dikkat etmesi gerekir. Toplumların değişim ve dönüşümüne talip olanlar, fikir dünyalarının keyfiyetini sürekli artırmalıdır. Her gün yeni bir şeyler keşfetmeli ve ufuklarını genişletmelidir. Değişimi yakalayanların, insanlığa damgasını vurduğu bu zamanda her gün yeni şeyler üretebilmemiz gerekir. Düşünce dünyamızın sınırlarını sonuna kadar zorlamalıyız. Unutmayalım ki insan küçük bir kâinattır. Bu kâinatta keşfedilmeyi bekleyen nice hususlar vardır.
Hayallerimizi ve fikrimizi besleyen kaynakların kalitesi, düşünce kalitemizi belirler. Bir program dahilinde bu dünyamızın şekillenmesi hayat içerisindeki başarımızı önemli ölçüde etkiler. Düşüncenin gücünü keşfedenler ve ehemmiyet verenler, kaliteli eserler üretirler ve insanlığa damga vururlar. Kimsenin aklına hayaline gelmeyen hususlar, bu akıllı insanların ellerinde ete kemiğe bürünen birer eser olurlar. Düşünmeyen, rutinin dışına çıkamaz, etken olamaz, hayata damgasını vuramaz. Ancak başkalarının düşüncelerinin bir objesi olarak hayatta rol alırlar. Onların rollerini başkaları belirler. Böyle insanlar vasatı aşamazlar.
Günlük, haftalık, aylık ve yıllık tefekkür programımız olmalıdır. Zihnen her geçen gün daha fazla gelişmeye özen göstermeliyiz. Yaş ile beraber vücudumuz ihtiyarladıkça aklımız da vücudumuz ile beraber ihtiyarlamamalı; tam tersine kemale ermelidir. Belli bir program dâhilinde sürekli işlenen ve üreten bir zihin antrenmanlı bir zihin olarak nitelenebilir. Tembellikten korunmuş bir zihnin, hayatın ileriki aşamalarında bunama, alzeimer gibi hastalıklardan da koruma olasılığı yüksektir. Zihni ve fikri korumanın bir takım teknik boyutları vardır. Çok basit ve masrafsız olan bu yöntemlerle zihin sağlığı bir ömür boyu korunabilir. Mesela uygun zamanlarda abartmamak ve zihinsel egzersiz boyutu ağırlıkta olmak üzere satranç oynamak, matematik problemleri çalışmak gibi zihni dinç tutan aktiviteler hayatımızın bir parçası haline getirilebilir. Sürekli arayan, limitleri zorlayan bir zihin üretken ve sağlıklıdır. Ama bir zihin sadece olanlarla yetiniyorsa, taklitçiliği, dünyasının sınırları olarak belirlemiş ve var olanları bile sentezlemekten aciz ise bu zihin dünyasının ve bu zihin dünyasından çıkan fikrin, sahibine ve insanlığa verebileceği bir şey yoktur. Yaşın kemali ile beraber zihin dinamik bir yapı arz ediyorsa ve bir ömür boyu edindiği tecrübeleri basamak olarak kullanıyorsa böyle bir zihin, insanlığın madden ve fikren abad olmasına katkıda bulunabilir.
Zihni tembel alıştırmamak çok önemli olduğu gibi malayani işlerle meşgul etmemek de son derece önemlidir. Malayani işlerle meşgul olan bir zihin, iş yaptığını zanneder ama aslında dolap beygiri gibi yerinde döner. Ne kendisine ne de başkasına herhangi bir faydası olmaz. Diş sıyırmış laçka bir vida gibi döner ama bir yere varamaz. Malayani hususlara alıştırılan bir zihin, sonraki aşamalarda tembelleşir. Dünya ve ahiretimize faydası olmayan her fikir ağırlıktır, fazlalıktır ve atılması gereken bir çöptür. Zihnin dünyasını her türlü fikrin ambarı olarak kullananlar, evlerini çöp eve çevirenler gibidir.
Zihinler adeta birer çöp dağına dönüşür. Bu çöp dağları, sahibini bir yere ulaştırmadığı gibi birçok ruhsal külfet ve sorunu da beraberinde getirir.
Zihin ve fikir dünyamızı geliştirmek ve hayata dair ufkumuzu genişletmenin en etkili yolu kitap okumadır. Hangi yaşta olursak olalım ve hangi işi yaparsak yapalım, mutlaka bize hitap eden ve eksik olduğumuz alanları tekmil eden kitaplar okumamız lazımdır. Zihin, zamanla hem motivasyon cihetinden hem de bilgi cihetinden hayatın yükü altında ezilir. Beslenmeyen bir zihin zamanla kısır olur ve üretemez. Var olanın üzerine yeni bir şeyler koyamadığı gibi mevcudu bile muhafaza etmekten aciz kalır. İster bir alim olun, ister devlet başkanı, ister sporcu, ister öğrenci, ister ordu kumandanı olunuz; mesleğinizde başarılı olabilmeniz ve sizinle benzer kulvarlarda yarışanlardan bir ya da birkaç adım önde olmak için mutlaka kitap okumanız lazımdır. Kitap okumayı; yemek yemek, su içmek gibi hayatımızın ayrılmaz bir parçası olarak benimsemeliyiz. Kitap okumayan bir zihin dünyası gelişemez. Hatta mevcudu bile koruyamaz.
Kitap okuma ve fikir dünyamızı istikrarlı bir şekilde geliştirmek için özel ve şümullü bir motivasyona ihtiyaç vardır. İşte bu motivasyonun da önemli bir kısmı, yine okunan kitaplarla temin edilebilir.
Bir diğer dikkat etmemiz gereken husus; karar verme süreçlerimizi akamete uğratan olumsuz faktörler noktasında zihnimizi ve ruhumuzu eğitmemizdir. Ruhumuzu ve fikrimizi öylesine etkileyen unsurlar var ki, bunların baskın olduğu esnada adeta akıl ve fikir tatile çıkar. Maddi ve manevi olarak bizi etki altına alan ve fikirsel işleyişin sağlıklı bir kanal içerisinde işlemesine mani olan bu durumların ortaya çıkmasını azaltmaya çalışmak gerekir. Bu unsurların, madden ve manen baskın olduğu anlarda alınan hiçbir karar sağlıklı olmaz. Karar alma süreçleri aktif hale geldiği zaman bunu berrak bir zihnin ürünü olması ve sağlıklı olması için uygun zamanları seçmek gerekir. Özellikle de önemli kararların alındığı zamanlarda ruhun ve fikrin tamamen özgür olması gerekir. Öfkenin zirve yaptığı bir esnada alınan kararların akıl ve muhakeme eseri olduğunu kim söyleyebilir? Ya da korku ile alınan bir kararın, kıskançlık ürünü olan bir adımın keyfiyetinden bahsedilebilir mi?
Böylesi olumsuz atmosferde hayat tecrübesi akıl kuralları kural ve tecrübenin sentezi ya kısmen ya da tamamen devre dışı kalır. İşte aklı ve ruhu bu konuda mutlaka eğitmek gerekir.
Tarihe mal olmuş büyük devlet adamları ve komutanlar, özellikle aklı dumura uğratan şartların tesiri altında olduklarında ölümcül bir hata yapmamak için bu şartların izale olmasını beklediklerini ve karar vermediklerini söylemişlerdir. Aynı zamanda başkalarına da bunu nasihat olarak beyan etmişlerdir. Başta yargıçlar olmak üzere, adalet konusunda hassas olan insanların bu şartlara dikkat ettikleri, özellikle öfkeli iken karar vermekten kaçındıkları görülmüştür.
Fikir, akıl ve muhakeme büyük bir güçtür. Bu büyük gücün, hem sahibine hem de insanlığa faydalı olabilmesi için fikir sağlığının belli bir disiplin içerisinde korunması gerekir ve zihnimizin üretkenliği sürekli bir hale getirilmelidir. Özellikle ilerleyen yaşlarda zihin gittikçe daha fazla tembelleşir ve kısırlaşır. Zihinleri kısırlaşan ve durağanlaşan ve hatta belli bir noktadan sonra gerileyen bireylerden müteşekkil toplumlar, geri kalmaya mahkûmdur.
Bu yüzden bu meselenin sadece ferdi bir mesele olmadığının altını çizmek gerekir. Burada basit bir alışkanlıktan bahsetmiyoruz. Bilakis, toplumların adeta kaderini etkileyen bir durumdan bahsediyoruz.
İşte hayatlarının sonuna kadar üreten zihne sahip bireyler yetiştirmek için de eğitim sistemine büyük işler düşüyor. Eğitim müfredatının bu amaca matuf olarak tanzim edilmesi gerekir. Ta ana okuldan başlayarak insanlara aktif bir zihne sahip olmanın yolları öğretilmeli ve zihni aktif halde tutacak motivasyon öğeleri ile hayat donatılmalıdır. Hatta bu amaca matuf olarak toplumsal hayatımıza dağıtılmış bir ödül sistemi ihdas edilebilir. Üreten, keşfeden insan madden ve manen ödüllendirilmelidir. Aksi halde genç öğrencilerden başlayarak her kariyerin her kademesinde genelde zamanla fikirsel motivasyonları zayıflayan ve zamanla en alt seviyeye düşen görevlilerle karşılaşabiliriz. Böyle bireylerin, idealist ve üretken olmaları bir yana, hayatın ağır yükü altında ezilmeleri mukadderdir. Hayatın yükünü omuzlamaktan aciz böyle bireylerin, kendi toplumlarına ve insanlığa verebilecekleri fazla bir şey yoktur. Sadece para kazanabilecekleri ve durumu kurtarabilecekleri kadar bir fikirsel aktiviteyi yeterli görürler.
Bir öğrenciyi örnek verirsek zannedersem meramımız daha iyi anlaşılır.
Bir öğrenci, sınav öncesi çalışmaya başlar, bilgi ve fikre yoğunlaşır. Sınav bittikten sonra bu bilgiyi koruma, sentezleme ve üretme iradesi olmadığından dolayı çabucak unutur. Bu öğrenci meslek hayatına atıldıktan sonra da mesleğe giriş sınavları için yoğun olarak çalışır ama mesleğe giriş yaptıktan sonra bilgi onun için artık hiçbir değer arz etmez. Daha sonra meslekte yükselme sınavlarını geçen birisi, artık arkasına bakmayı pek düşünmez. Mesleğinde parasal olarak tatmin olan veya tatmin olmasa da kazanacağı son reddeye gelen bir çalışan; genelde robotik moda girer, otomatik pilota bağlar. Genç yaşlarda idealist olanlar bile yaş ilerledikçe fikir dünyalarını genişletme zahmetinde pek bulunmazlar. Yeni fikirsel ufuklar yakalamak yerine, var olanı sentezlemekten bile uzak dururlar. Bu halleriyle de olanı da tüketirler. İşte bu fikirsel güzergahta ilerleyen bireylere sahip bir toplumun fikir gücü daima atıl kalır. İnsanlığa mal olan bireylerin böyle toplumlarda ortaya çıkması çok zordur.
Fikrin, ömür boyunca geliştirilmesi meselesini konuşurken belki de konuşulması gereken en önemli kavramlardan birisi de irade eğitimidir. İrade eğitimi, fikirsel istikrarın korunması ve tüm ömre yayılması ile yakından alakalıdır. Bir ömre yayılan uzun soluklu bir maratonu severek koşabilmek için bu maratonun aslını ve hedeflerini sevmek ve benimsemek gerekir. Yani güçlü bir motivasyonun olması gerekir. İşte bunun için de birçok alanda ayakta kalmak için nasıl ki irade eğitimi olmaz ise olmaz bir dinamik olarak karşımıza çıkıyorsa, bir ömre yayılan fikirsel ufukların genişlememesinin motivasyonunun kaynağı da irade eğitimidir.
Yeni nesilleri bu iradeye sahip bireyler olarak yetiştirmek gerekir. Tecrübe kaynağı yaşlılarımızın da tecrübelerinin heba olmaması ve kemal sınırlarını zorlaması için de bu işte gereken motivasyonu barındıran irade eğitimi ile buluşturmak gerekir.
Selam ve dua ile
Mehmet Zülküf Yel
Mehmet Zülküf Yel