بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين و الصلاة و السلام علي سيدنا محمد و علي آله و صحبه اجمعين. و بعد
Kardeşlerim!
Gerçek Müslümanlar için Mescid-i Aksa ve Filistin meselesi, akidevi ve kutsal bir mesele olduğu için son derece ehemmiyetlidir. Onların uğrunda hiçbir fedakârlıktan geri kalınmamalıdır.
Zira birçok ayet ve hadisle sabittir ki, Allah'u Tela ve Rasulu (s.a.s) katında Mescid-i Aksa ve Filistin çok büyük bir değere sahiptirler.
Bu hususta örnek olarak birkaç ayet ve hadisi zikredeceğiz. Şöyle ki:
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ
"Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir…" (İsra: 1 )
Enes b. Mâlik (r.a.) Rasûlullah’ın (s.a.s.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Bana merkepten büyük, katırdan küçük, beyaz, uzun bir binek olan Burak getirildi. Ayağını gözün göreceği en uç noktaya koymaktaydı. Ona bindim ve Beyt-i Makdis’e vardım. Onu önceki peygamberlerin bağlamış olduğu halkaya bağladım. Sonra mescide girip orada iki rekat namaz kılıp çıktım. Derken bana Cibrîl (a.s.) bir kap şarap ile bir kap süt getirdi. Ben sütü seçtim. Bunun üzerine Cibrîl (a.s.):
“Fıtratı seçmiş oldun” dedi ve bizi semaya çıkardı.” (Müslim, Îmân, 259)
Enes b. Mâlik (r.a.) Rasûlullah’ın (s.a.s.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Beyt-i Makdis’e girdim. Peygamberler benim için burada toplandı. Cibrîl beni ileri geçirdi ve onlara imamlık yaptım. Sonra da dünya semasına yükseltildim.” (Nesâî, Salât, 1)
Câbir b. Abdullah’tan (r.a.) nakledildiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“(İsrâ konusunda) Kureyş beni yalanlayınca Hıcr’de ayağa kalktım ve Allah, Beyt-i Makdis’i gözümün önüne getirdi. Ben de ona bakarak özelliklerini Kureyş’e anlatmaya başladım.” (Buhârî, Menâkıbü’l-Ensâr, 41)
Ebu Ümâme (radıyallahu anh) Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Ümmetimden bir topluluk daima hak üzere olacak ve düşmanlarına kesin bir şekilde üstün gelecektir. Allah’ın emri gelinceye dek şiddetli geçim sıkıntısına düşmeleri durumu hariç, muhalefet edenlerin muhalefeti onlara zarar vermeyecektir.”
“Ya Rasûlallah! Onlar nerededirler?” dediler. O, sallallahu aleyhi ve sellem,
“Onlar, Beyti’l Makdis’te ve Beyti’l Makdis’in etrafındadırlar” buyurdu. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 36/657, No: 22320)
Zi’l-Esâbi’ Sevbân b. Yemred (r.a.) dedi ki:
“Yâ Rasûlallah! Şayet biz senden sonraya kalıp sıkıntıya düşecek olursak bizim nereye gitmemizi emredersin?” Efendimiz:
“Sana Beyt-i Makdis’e gitmeni tavsiye ederim. Umulur ki Allah sana oradaki mescide gidip gelecek nesiller verir.” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 27/190, no: 16632; İbn Sa’d, VII. 296)
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) azatlı hizmetçisi Meymûne (r.a.):
“Yâ Rasûlallah! Beyt-i Makdis’e gidip gitmeme hakkında bize ne buyurursunuz?” dedim. Allah Rasûlü:
“Orası haşr ve dirilişin gerçekleşeceği yerdir. Gidin ve orada namaz kılın! Çünkü orada kılınan bir vakit namaz, başka yerde kılınan bin vakit namaz gibidir” buyurdu. Ben:
“Peki oraya gidecek imkan bulamazsam ne dersiniz?” dedim. O:
“Oraya aydınlanmada kullanılmak üzere zeytinyağı gönderirsin. Bunu yapan, oraya gitmiş gibi olur” buyurdu. (İbn Mâce, İkâme, 196)
Şeddâd b. Evs’in (r.a.) anlattığına göre kendisi Rasûlullah’ın (s.a.s.) yanındaydı ve can çekiştirmekteydi. O (s.a.s.):
“Ey Şeddâd! Neyin var?” diye sordu. O:
“Bana dünya dar geldi!” dedi. O:
“Hayır, dünya sana dar gelmeyecek, aksine Suriye bölgesi ve Beyt-i Makdis fethedilecek de inşallah sen ve çocukların oradakilere önderler olacaksınız.” (Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, VII. 289, no: 7162)
Hz. Peygamber’in eşi Ümmü Seleme (r.a.) Rasûlullah’ın (s.a.s.) buyurduğunu rivayet etti:
“Kim Beyt-i Makdis’ten umre yaparsa, bu onun önceki günahları için kefaret olur.” (İbn Mâce, Menâsik, 49)
Büreyde’den (r.a.) rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Beyt-i Makdis’e vardığımızda Cibril parmağıyla kayayı delerek Burak’ı oraya bağladı. (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 17)
Ebû Hureyre (r.a.), Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
"(İbadet için) sadece (şu) üç mescide yolculuk yapılır: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebî ve Beytü'l Makdis (Mescid-i Aksa)..." ( Buhari, Hac 26 )
Ebu Zer anlatıyor:
"Ey Allah'ın Resulü! Yeryüzünde ilk yapılan mescid hangisidir?" diye sorduğumda:
''Mescid-i Haram'dır.'' buyurdu.
"Sonra hangisi?" diye sorduğumda:
''Mescid-i Aksa'dır.'' buyurdu.
"İkisinin yapılması arasında ne kadarlık bir zaman farkı var?" dediğimde:
''Kırk yıl'' buyurdu.
"Sonra hangi mescid?" diye sorduğumda ise:
''Sonra namaz vakti nerede gelirse namazını orada kılabilirsin, zira yeryüzünün her yeri mesciddir.'' buyurdu. (Müslim, Mesacid 520)
Berâ b. Âzib (r.a.) şöyle demiştir:
“Resûlullah Medîne’ye geldikten sonra on altı ve ya on yedi ay kadar Beyt-i Makdis’e doğru namaz kıldı.” (Tirmizi, Salat 138)
Abdullah b. Amr (r.a.), Hz. Peygamber’den şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Dâvud’un oğlu Süleyman (a.s.) Beyt-i Makdis’in binasını bitirince Allah Teâlâ’dan üç dilekte bulundu:
“İlâhî hükme uygun bir hüküm verme kudreti;
Kendisinden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk ve saltanat;
Namaz kılmak için Mescid-i Aksâ’ya gelen kimsenin annesinden doğduğu gün gibi günahlarından çıkması.”
Peygamber (s.a.s.) buyurdu ki: “Süleyman’ın (a.s.) dilediği ilk iki şey kendisine verilmiştir. Üçüncü dileğinin de kendisine verilmiş olmasını umarım.” (İbn Mâce, İkâme, 196)
Rafi bin Amr el-Müzeni (radıyallahu anh), Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim demiştir: “Acve hurması ve (Beyt-i Makdis’deki) kaya, cennettendir.” (Ahmed b. Hanbel, 20345)