"Tefsir iki kısımdır; Birisi: malum tefsirlerdir ki, Kur'an'ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânâlarını beyan ve izah ve isbat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur'an'ın imanî olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan ve isbat ve izah etmektir. Bu kısmın pek çok ehemmiyeti var. Zahir malum tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda derç ediyorlar. Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları susturan bir manevî tefsirdir." (Şualar; On Dördüncü Şua s. 442)
Bediüzzaman Hazretleri, Kuran’ın sönmez ve söndürülemez bir nur olduğunu ispat etmek için aslında ilk başta 60 ciltlik bir tefsir yazmayı düşünür. Yeni Kelam Hareketine muvafık denecek bir tarzda İşarat-ül İ’caz ile başlar ancak (meâlen) şu âyeti kerîme ile bitirmek zorunda kalır: "Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın." (Bakara Sûresi 32)
Daha sonraki eserlerinin bölüm sonlarında, çoğunlukla bu âyet-i kerîmeyi zikreder ve sanki sonraki bütün risâlelerin bir anlamda bu âyetin de tefsiri olduğunu belirtir.
Risâle-i Nur, müellifin, Kuran’ın dört esası olarak saydığı Tevhid, Haşir, Nübüvvet ve Adalet odaklı manevi bir tefsiridir. Tabii ki, tefsir bakımından yukarda bahsettiğimiz İşârât-ül İ’caz dışında sıralı bir sistematiği yoktur. Ancak meselâ 25. Söz olan “Mucizât-ı Kuraniye Risâlesi”, belâğat, fesâhat, Tefsir Usulü ve Kuran İlimleri açısından hacimli, detaylı ve nümûne bir eserdir.
Risâle-i Nur, materyalist felsefenin dünyayı istilâ ettiği ve İslam âleminin de bunun etkisine girmeye başladığı bir dönemde ‘Tahkîk-i İman’ mefhumunu işler. Bunu yaparken pozitivizmin karşısına bizzat yine onların kendi silahı olan rasyonellikle çıkar. Naslara son derece bağlı kalarak nakli incitmeden akla hitap eder. Bunu yaparken birkaç yönteme başvurur:
1-Analoji Metodu
Risâle-i Nur, gerek Kuran ve Sünnette gerekse bütün ilmi müktesebâtındaki metaforik anlatımın, kolaylaştırıcı rolünden faydalanır. Doğrudan verildiğinde, fehme uzak gelen gerçekleri dürbün diye nitelediği temsillerle destekleyerek anlatır. Daha önce Mevlâna gibi muhakkiklerde görülen, ‘hikayeden hakikate ulaşma’ yolunu Bediüzzaman, biraz daha genişletir ve buna mantık örüntüsüne dikkat ederek kurguladığı öyküleri de ekler.
2-Merdiven Metodu
Risâle-i Nur, imanın taklit veya tevârüs şeklindeki zayıf kabulünden, kalbin teslim olduğu, aklın ikna olduğu, ruhun arınıp yüceldiği hakikî(tahkîki) düzeye veya yakîni mertebeye ulaşması için âyetlerin bizzat kendisini açıklama hedefinden öte, onları, hakikatlere ulaşma vesilesi olarak kullanır. Ezcümle; öldükten sonra diriliş hakikati için bu hususta zikredilen ayetleri bir basamak olarak kullanması gibi. Bu yönüyle diğer tefsirlerden bütünüyle ayrılır.
3-Küp Metodu
Risâle-i Nur, ele aldığı âyetlerin ‘kesin mânâsı budur’ demez, ‘bir çok işaretinden bir işareti’, ‘sayısız mânâsından bir mânâsı’, ‘nice vechinden bir vechi’ diyerek bir kübün ilk bakışta gözüken üç boyutundan başka boyutları da olacağını hatırlatır. Her zamana, her duruma, her seviyeye hitap eden yönlerinin de algılanması için çaba gösterir. Ve kutunun dışında düşündürür.
4-Nisbî Gözlem Metodu
Resulullah(sav)’in ve kainâtın, Kuran’ın en güzel iki tefsiri olduğundan hareket eden Risâle-i Nur, mevcudâta mânâ-yı ismiyle değil, mânâ-yı harfi ile bakar. Yani okumak için okumaz, yaratan Rabbin adına/adıyla okur. Meselâ bir balığı incelerken, sırf birtakım biyolojik veriler elde etmeyi amaç edinmez. Balık böyle uçuyor, şöyle besleniyor gibi fâili/yaratıcıyı dolayısıyla o varlık üzerindeki ilâhi tasarrufu yok sayan ve bütün ontolojiyi bizzat o varlığın kendisine veren bakışı reddeder.
5-Hayret Metodu
Feridüddin Attar’ın Mantıku’t Tayr eserinde Simurga varmak için yola çıkan kuşların geçtikleri yedi vadi arasında “hayret” de vardır. Ebû Bekir eş-Şiblî’nin mesela “Ey hayrete düşenlerin rehberi, hayretimi arttır!” (Hücvîrî, s. 353) diye istediği tasavvuftaki Hayret Makamı, Risâle-i Nur’da Allah Sûbhanehu ve Teâlâ’nın marifetini elde etme merakıdır. Bu, Allah-ü Teala’nın şu alemde isim ve sıfatlarının tecellisini, O’na yaklaşma, O’nu anma gayesiyle temâşa etmektir, şaşırdığında O’nu, Subhanallah, dehşete düştüğünde, Allahü ekber gibi virdlerle zikretmektir.
6-Kodlama Metodu
Bilginin insan zihninde kalıcı olması ve işlevsel hale gelmesi için hislerle birlikte kaydedilmesi gerekir. Gülme/sevinç, ağlama/üzüntü, korku, şaşkınlık, öfke, heyecan gibi duygularla birlikte alınan bilgi, kodlanmış bir yazılım gibidir, artık sahibini uygulamaya sevk eder. Risâle-i Nur’u okuyan bir kimse, âdeta müellifin yaşadığı acıları, ızdırapları, hayalleri ve umutları o anda kendi yanında bulur. Satır aralarında gâh Afyon hapishanesinin soğuk bir koğuşunda bulur kendini, gâh bir mahkeme salonunda..
7-Yerindelik Metodu
Örnek İslam toplumunun inşası boyunca ilahi takdirin programına göre yirmi üç yılda husule gelen hâl, hâdise, tavır ve sözler üzerine ayet-i kerimelerin peyderpey inişi Esbab-ı Nüzul ilminin konusudur. Bu mübârek Kitap, yolun başında komple ve bütün halinde yolcuya teslim edilmemiştir. Aksine yolda olana/yürüyene yol boyunca inmiştir. Risâle-i Nur da ânın vâcibini dikkate almıştır. O dönemdeki fikri tartışmaları ve toplumun öncelikli ihtiyacını gözetmiştir. Yine, İmam Rabbanî(rh) ve Mevlâna Halid(rh)’in yazdıkları mektupların sonra Mektûbât namıyla kitaba dönüşmesi gibi Bediüzzaman Said Nursi de, farklı zamanlarda gelen sorulara veya muhtemel suallere verdiği cevapları hatta mahkemelerdeki savunmaları da eserinde derc etmiştir.
8-Müspet Hareket Metodu
Emirdağ Lâhikasında yer alan ve Üstadın talebelerine en son yaptığı ders, Müspet Hareket Etme üzerinedir. Risâle-i Nur’un neredeyse tamamında kendini belli eden Ünsiyet, İhlas ve İttihad gibi temaların referansı müspet harekettir. Doğruyu sadece kendi fikriyatından ibaret görmenin, müspet değil menfî hareket olduğunu belirtir. Yine hikmeti, maslahatı ve muhatabın halini dikkate almayan bir iletişim biçiminin de menfî olduğunu söyler. Hakkı ve sabrı tavsiye ederken, karşıdaki kişinin sürekli yanlışına odaklanmak yerine ona Hakkı sevdirme gayretini, gönlüne girip ikna etme çabasını da müspet hareket olarak tarif eder.
Sonuç olarak, yalnızca tefsir niyetiyle neşre başladığı Risâle-i Nur’un ilerde şekli değişse de Üstad, eseri için “Kuran-ı Kerim’in parlak bir tefsiridir” der. Ve Sosyoloji, Ekonomi, Hukuk, Botanik, Zooloji, Tıp, Eczacılık, Fizik, Kimya ve diğer farklı alanların uzmanlarından müteşekkil bir heyetin tefsir yazmasını da önerir.
Allah kendisinden razı olsun.
Özkan Yaman
Özkan Yaman