Peygamber Efendimiz (sallahu aleyhi vesellem), bir hadislerinde: “Kul, bir hata işlediğinde kalbinde siyah bir nokta belirir. Şayet o, günahı terk eder, bağışlanma diler, tövbe edip Allah’a dönerse kalbi cilâlanır. Eğer bunları yapmaz, günah ve hataya devam ederse, siyah nokta büyür ve neticede bütün kalbi kaplar."[1] buyurmuştur. Cenab-ı Allah, merhametiyle kullarını bu günahlardan arındırmak, temizlemek için insanoğluna fırsatlar ihsan etmiştir. İşte bu fırsatlardan bir tanesi de oruç ayı olan Ramazan ayıdır.
Peygamber Efendimiz (sallahu aleyhi vesellem)’in sözünü ettiği ve günahlardan dolayı manevi kalpte meydana getirdiği lekelerin hepsi bir ve eşit değildir. Kalpte her günahın bıraktığı leke, ağırlığına göredir. Örneğin fıkıhta bir domuz ve köpeğin necaseti ila vücuda değen kanının necasetinin seviyesi bir değildir. Mezhep farklılıklarını ayrı tutarak söylüyorum. Bazı mezheplerde, köpeğin ağzının değdiği yer gibi necis bölgeleri, birisi toprak olmak üzere 7 defa yıkamak gerekmektedir. Günahlar genel anlamda kulun azalarından sadır olan davranışlar ve dilinden sadır olan konuşmalardan dolayı meydana gelir.
Muaz bin Cebel (radiyallahu anh) Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den kendisini cennete koyacak, cehennemden de uzaklaştıracak bir ameli haber vermesini istediği uzunca bir hadisin sonunda, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Din işinin esası, direği ve zirvesi nedir, sana öğreteyim mi?” diye sorunca:
- Evet, ya Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) der. O da:
- İşin başı İslam’dır. Direği namazdır, zirvesi de cihaddır, cevabını verir. Daha sonra:
- Bu dediklerimin hepsinin daha önemli olanını sana haber vereyim mi? deyince. Muaz bin Cebel (radiyallahu anh) de:
- Evet, ya Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! der. O da dilini tutarak:
- Şunu korumaya çalış, der. Muaz (radiyallahu anh)
- Ya Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! Biz, söylediğimiz sözler yüzünden hesaba çekilecek miyiz? diye sorunca Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem):
- Anan seni yitiresice Muaz! Herkesi cehenneme yüzleri yahut burunları üzere sürükleyen, dillerinin biçip devşirdiği kötülükler değil midir?” diye cevap verir.[2]
Kalpte iz bırakan bir günah çeşidi de dilden ve azalardan sadır olmayan, kişinin hiçbir şey yapmadan iz bırakan günahlardır. Bunun en başında da yapılan zulme seyirci kalmak, herhangi bir şey yapmamaktır.
Ramazan ayını değerli yapan onun ismi değildir. Ramazan da Arap aylarından bir aydır. O’nu değerli kılan, bu ayın Kur’an ayı olmasıdır (Bakara, 185). Kur’an, indiği bu aya değer kattığı gibi, indiği geceye de değer katmış ve bu geceye de Kadir gecesi denmiştir. Ve yine indiği kişi olan Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) de normal bir insan iken Ona Kur’an’ın inmesiyle değer kazanmıştır. Kur’an ayı olan bu ayda inen bu Kur’an’da Rabbimiz: “Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?”[3] buyuruyor. Ayette zulme karşı sessiz kalanlar, susanlar eleştiriliyor.
Bugün Gazze’de yaşanan bu zulme seyirci kalanlar da bu ayetin muhatabıdır. Bu suskunluğun günahının kalpte bıraktığı iz gibi bir izi, hiçbir günahın bırakabileceğini düşünmüyorum. Kerbela’da İmam Hüseyin (radiyallahu anh) şehid edilirken, Ehli Beyt’in kadınları, çocukları esir edilirken, Küfe halkının sessizliğini, bu zulme seyirci kalışlarını, hep yadırgadık, kınadık. Her yıl Aşura mateminde, keşke o gün o meydanda Kufe Halkı yerine biz olsaydık, cümlelerini çok tekrar ettik. Onlara kin ve öfke kustuk. İmam Hüseyin (radiyallahu anh) ve Ehli Beyt’in manevi makamlarını bundan hariç tutarak söylüyorum. Kerbela’da 72 insanın vahşice katledilişine seyirci kalışına seyirci kalmak mı, yoksa Gazze’de üçte ikisi kadın ve çocuk olan, 30 binden fazla şehid ve 100 bine yakın yaralının katledilişine seyirci kalmak mı..? Bundan sonra kimse Kufe halkını kınamasın! Bu günahın manevi kalbimizde bıraktığı lekeyi hiçbir toprak, hiçbir su paklayamaz.
Ramazan ayı, aynı zamanda muhasebe ayıdır. Bilindiği gibi muhasebe, kelime anlamı itibariyle, hesap görme, kendi kendini sorgulama manalarına gelir. Nefis muhasebesi ise müminin yaptığı bütün amellerini gözden geçirip hayır ve güzellikleri devam ettirmesine, günahlarından da istiğfar edip, tövbe etmesi anlamına gelir.
Bu Ramazan da her Ramazan gibi bir muhasebe yapalım. Ama bu yılki muhasebeyi diğer yıllardan farklı olarak, Gazze üzerine yapalım. Gazze meselesinde bir Müslüman olarak ne yaptım? Az önce okuduğum ayette Cenab-ı Allah’ın sormuş olduğu sorunun cevabını mahşerde verebilecek miyim, diye kendi kendimizi hesaba çekelim, muhasebe yapalım.
Ramazan, aynı zamanda nefsi terbiye etme ayıdır. Nefis terbiyesinin başında açlık gelir. Bu açlık bazen madden bazen de manen olur. Nefsi terbiye etmenin olmazsa üç şartı az yeme, az konuşma ve az uyumadır. Bu şartların tümü Ramazan ayında oluşur. Bu Ramazan az yiyelim, az uyuyalım ama çok konuşalım, haykıralım avazımızın çıktığı kadar. Gazze’de yapılan bu zulmü haykıralım. Öyle ki, bu zulmü duymayan kimse kalmasın.
Bu vesileyle hepinizin Ramazan Ayı’nı ve Bayramı’nı tebrik ediyor, hayır dualarınızı bekliyorum. Özgür Kudüs’te ve özgür Mekke’de buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olun.