Neyi unutursanız unutun ama Allah’ı unutmayın! Allah’ı unutursanız, Allah da size geçmişinizi ve geleceğinizi unutturur. Yani geldiğiniz yeri ve gideceğiniz yeri unutturur size.
Eskiler “insan, nisyan ile maluldür” demişler. İnsan unutkan bir varlıktır. Her şeyi unutabilir, kendisini yaratanı dahi. Hatta kendi kendisini dahi unutabilir. Unutmamak için insanın hatırlaması veya kendisine hatırlatılması gerekir.
Hatırlaması için insanın ya düşünmesi veya okuması gerekir. Düşünmek bazen gözün gördüğü, kulağın duyduğu üzerinden olur; bazen de hafızayı tazelemekle. Bazen bunlardan ancak biri, bir şeyde bulunabilir; yani ya bakılan şey Allah’ı hatırlatmıştır veyahut duyulan şey... Ama bir şey var ki insana Allah’ı hatırlatan; hem görülmekle Allah’ı hatırlatır hem de duyulmakla. Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) böyle insanları “hayırlı arkadaş” olarak ifade eder. Bu insanlar, hal ve hareketleri, konuşmaları ile Allah’ı hatırlatırlar. Allah’ın yeryüzündeki aynasıdırlar. Onlara bakan Allah’ı hatırlar. Yüce Allah, insanlığa onlar üzerinden tecelli eder ve hidayet eder.
İşte, Almanya’da böyle bir kardeşin evindeyiz. İslam’ın bizler için kutsal bir bağ kıldığı tanıma dayanarak “kardeş” diyorum, ama aslında emektar bir abimiz. On dört yaşında Almanya’ya gelmiş ve erken yaş gençliğinden beri gözünü İslam’ı yaşama gayreti içinde açmış; bulunduğu şehrin, yaşadığı ülkenin, turladığı Avrupa’nın eskilerinden. Zira bulunduğu şehirden ibaret değil, Müslümanlığı ve İslam’a hizmeti. Ya bilfiil kendisi İslami gaye ile Avrupa’nın farklı şehirlerine gitmiş veya da Avrupa’nın hemen her şehrinden birilerini (çocukluk diyebileceğimiz erken yaş gençlik döneminden beri), gönül verdiği İslam (sevdası ve davası) adına, bulunduğu şehirde ağırlamış.
Yine Avrupa’da emektar iki seydamız ve beraberimizdekilerle, bu güzel insanın kahvaltı sofrasındayız. Muhabbet ediyoruz. Konu, daha önce buraya gelmiş insanlardan açıldı. Bu insanların, geldikleri dönemin yokluklarını ve zorluklarını yaşadıklarını; bin bir zorluk ve yokluk içinde mücadele verdiklerini, çalıştıklarını; bunun sonucunda dünyalık varlığa ulaştıklarını; hali vakti düzelince de bu insanların, daldıkları dünyalarında, Allah’ı unuttuklarından bahsedildi. Ev sahibi abimiz, “bu insanlar, aslında geldikleri dönemlerdeki yokluklarını ve zorluklarını hatırlasalar, onlara yeter ama insanoğlu nankördür; çok çabuk unutuyor” dedi.
O esnada, sanki deklanşöre basılmış gibi, konu ile ilgili bir ayet zihnimde şakladı. O güne kadar bu ayete, hiç bu gözle bakmamıştım.
“Ey iman edenler! Allah’ı unutan ve Allah’ın da kendilerini, kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın!” (Haşr Suresi, 19)
Evet, bu ayete hiç bu gözle bakmamıştım. Çünkü ayeti hep gelecekle ilişkilendirip (bugünden yapılması gerekip de yapılmayanlar üzerinden ele alıp) değerlendirmiştik. Yani daha yalın bir ifade ile bu türden insanlara, kendisini (Allah’ı) unutmalarının cezası olarak, Allah da kendilerine, kendi geleceklerine hazırlık yapmayı unutturduğu şeklinde yorumluyorduk. Bu yorumun doğruluğu ile birlikte, bu abimizin söyledikleri, bu ayetin tek yorumunun bu olmadığı düşüncesini oluşturdu zihnimde.
Demek ki Yüce Allah, kendisini unutanlara ceza olarak, kendilerini unuttururken, bazı insanlara, geldikleri geçmişi unutturarak bunu yapıyor.
Bir insanın “kendisi”, aslında geçmişidir; kırk yıllık, elli yıllık bir geçmiş ile insan “kendisi” olmuştur; altmış yıllık, yetmiş yıllık bir geçmiş ile “kendisi” olmuştur. (Kendisini unutarak merhametinin dışına çıkanlara Adil-i Mutlak olan) Yüce Allah, bu insanlara gidecekleri yeri unutturduğu gibi, geldikleri geçmişi de unutturuyor. Rabbim bize, geldiğimiz geçmişimizi ve gideceğimiz yeri unutturmasın! Bizi her daim kendisini anan, kulluğunu ifa eden, kullarından kılsın!