Hiç kuşkusuz ibadetler, Allah (Celle celaluhu) ve kulları arasındaki en büyük etkileşim ve iletişim aracıdır. Aynı zamanda ibadetler insanı yoktan var eden, varlığından haberdar eden, vahyine muhatap kılan, Allah (Azze ve Celle)’nin kulları için en büyük ihsanı ve nimetidir. Zira insanoğlu aciz bir varlıktır. Maddi ve manevi türlü ihtiyaçları ve nefsinin zafiyetleriyle daima bir imtihan halindedir. Bu ihtiyaçlar ve imtihanlardan mütevellit telaşları, mücadeleleri, savaşları, kasvetleri daima yanı başındadır. Gün olur bunlar ayağında bir prangaya, gün olur ruhunu saran zincirlere, gün olur elini-kolunu bağlayan kelepçelere döner ve insanı kendi esiri kılar.
Tam da burada ibadetler, insanın acziyetinin ve nefsinin zafiyetlerinden, kuruntularından, vesveselerinden, insanı azad eden, hür ve mesrur kılan bir sahil-i selamet mesabesindedir. Zira insan ibadetleri esnasında kainatın yaratıcısıyla vasıtasız, aracısız bir şekilde buluşur; ulvi bir lisan ile söyleşir, halini arz eder, nefsinin kusurlarından, vesveselerinden hasıl olan dertlerini derk eder. Kul ibadetler esnasında lisanı hâl ve lisanı kâl ile kendisini var eden Rabbine kulluğunu ilan eder, imanını tazeler, amelini temizler ve ibadetleri esnasında iman ve amelin oluşturduğu muazzam bir dengeyle, kulluk motivasyonunun zirvelerine çıkar, tüm hücrelerinde, düşüncelerinde Rabbinin rızasını kazanmaya yönelik bir reaksiyon oluşur ve buradan aldığı enerjiyle kulluk sahasında ihlas, istikrar ve ihsan duygusu ekseninde aksiyon gösterir.
İbadetler konusundaki idrak, irade ve istikrarı sebebiyle Rabbinin sevdiği veli kulları arasına girer, özel bir imtiyaz ve derece kazanır…
Ebu Hureyre”nin rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallahu aleyhi vessellem) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah şöyle buyurur: “Kim benim bir velî kuluma (dostuma) düşmanlık ederse, ben de ona harp ilân ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder, ta ki ben onu severim. (Sevince de) artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse muhakkak ona (istediğini) veririm. Bana sığınırsa muhakkak onu korur ve kollarım…”(Buhari, Rikak 38)
İhlas, ihsan ve istikrarla devam edilen farzların ifasının Rabbimiz yanındaki yeri, nafile ibadetlerin insanı çıkardığı mertebe ve işte, en nihayetinde insanın bu şekilde kazandıkları...
Şurası bir hakikat ki, ibadetlerin mümin bir şahsiyetin değişimi, dönüşümü, gelişimi ve oluşumunda çok kilit bir rolü vardır. Çünkü ibadetler insanın en büyük imtihanı olan nefsinin, şeytan ile kurabileceği tüm tuzaklardan onu azade kılarak, insanoğluna kulluğunun sorumluluğunu idrak ettirerek, irade ve sabırla, nefsin terbiyesini, tezkiyesini ve teskinini sağlarlar. Her bir ibadetin kendine has bir şekli, kuralı olsa da tüm ibadetler kulun Rabbine itaatini, teslimiyetini, muhabbetini, sevgi, saygı ve haşyetini temsil eder.
İnsan, hem “Eşref-i mahlûkat, hem esfel-i safilin olmaya namzet bir varlıktır. Gelgitleri, nefsiyle olan mücadelesiyle, bir savaşçıdır.
Bu savaş; kendi özünde bulunan balçık ve nurun savaşıdır.
İbadetler bu savaşta onu kurtaracak bir kurtarıcı ip gibidir. İpin bir ucu insanın elinde, öteki ucu Rabbindedir. Bu ipe tutundukça eşref-i mahlukat seviyesine çıkar-nuru artar, nefsinin esaretinden kurtulur. İpi bıraktıkça, esfel-i safilin çukuruna doğru düşmeye başlar-balçığa bulanır, nefsinin esiri olur...
Elbette ki bu savaş ve bu yolculuk insan ahiret yurduna varıncaya kadar devam eder. Cennet veya Cehennem ise varılacak son menzildir.
Nihayetinde o gün, nefsinin yaptıklarını önünde bulur:
“O gün her nefis, ne hayır işlemişse, ne kötülük yapmışsa onları önünde hazır bulur. Yaptığı kötülüklerle kendi arasında uzak bir mesafe bulunsun ister. Allah, size asıl kendisinden çekinmenizi emreder. Şüphesiz ki Allah, kullarını çok esirger.” (Al-i İmran, 30)
İbadetlerden yüz çeviren, kötülüklere kucak açan her kişinin mutlak bir pişmanlık yaşayacağı aşikârdır.
Ancak iman hakikatine eren nefis için durum şöyledir:
“Ey Rabbine itaat edip ( mutmain ve teskin) olmuş nefis (insan)!
Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.
Böylece has kullarımın arasına sen de katıl.
Cennetime gir !” (Fecr, 27-28-29-30)
Bu ayetle ilgili müfessirlerin vardığı sonuca göre; “İtaat, ibadet ve taatiyle, Nefs-i mutmainne (Tatmin olmuş, teskin olmuş) derecesine çıkmış nefsin, insanın iç çatışmaları yatışmış, sıkıntı ve gerilimleri son bulmuştur; o Allah (Celle Celaluhu) ile barışık, insanlarla barışık ve kendisiyle barışıktır; dolayısıyla huzur ve tatmin içerisindedir. İnsan için en büyük saadet, kulluktaki kemali sayesinde Rabbini kendisinden hoşnut etmiş, Rabbi tarafından ödüllendirilerek kendisi de O’ndan hoşnut kalmıştır. Karşılıklı bir rıza ve muhabbet içinde, Rabbi ondan, O Rabbinden razı olmuştur. Allah Teâlâ’nın cennetine kabul ettiği “Benim kullarım” diye andığı, iltifatların en güzeline mazhar olan özel ve has kullardan olmuştur. Bu sevgi ve hoşnutluk yolu iki cihan saadetine götürerek, finalini Cennet ile taçlandıracaktır.”
İbadet ve itaatiyle nefsini arındıran, terbiye eden ve sükûnete ulaşan insan, iki cihanında huzur ve mutluluk anahtarlarını eline almıştır.
Pek çok geçici hazdan soyutlanarak, ibadetlerin geçici meşakkatlerine sebat etmiş ve baki huzurun kapılarını aralamıştır. Artık geriye o kapıdan girmek ve istikamet üzere, ihlâsla, azimle, istikrarla yoluna devam etmek kalmıştır.
İşte mübarek Ramazan ayı, bu kapıya götürecek yola ilk defa revan olanlar, bu yola revan olup bu kapıyı çalanlar ve aralayanlar için muazzam bir fırsat ve nimettir.
Zira mübarek Ramazan ayı maddi, manevi, fizyolojik ve psikolojik, ferdi ve toplumsal açıdan tüm ibadetlerin bereketli bir şekilde devri daim ettiği bir aydır. Kulun kulluk bilinciyle yine yeniden iman tazeleyeceği, eksikliklerini ikmal edeceği, ibadetlerini arttıracağı, nefsini terbiye edeceği, ihsan duygusuyla salih amellerini disipline edeceği ve tüm bunları hayatının tamamında uygulamak için güzel bir başlangıca vesile olabilecek, muazzam bir aydır.
Ömrü Ramazan olanın, ahireti elbette ki bayram olacaktır.
Rabbimizin akıbeti ebedi bir bayram olacak, Ramazan tadında bir hayat lütfetmesi duasıyla...